Özellikle anne ve babalar ile adayların ve öğretmenlerin ve tüm dostlarımın okumasını salık veririm.
Aile üç kişiliktir.
Anne, akşam yemeğini hazırlarken küçük oğlu koşar adımla nefes nefese ve ağlayarak mutfağa girer. Baba küçük oğluna bakar ve sert bir ses tonu ile “Nedir mesele? Neden ağlıyorsun? Bebek gibi görünüyorsun?” der. Küçük çocuk ağlayarak doğru annesinin kucağına gitti. Annesine, top oynarken gol atamadığı arkadaşının kendisine herkesin içinde bağırdığını söyledi. Baba hemen devreye girdi ve karısına “bebek muamelesi yapma çocuğa” dedi.
Anne: “Sen neden bahsediyorsun? Rencide olmuş çocuğumuz”
Baba anneye iyice yaklaştı ve sert bir ses tonu ile “Onu bir hanım evladına dönüştürdün. Ne olmuş duyguları incindiyse… Güçlenmesi gerekiyor. Yaşadığı her sorunda koşarak sana gelemez.”
Anne çok öfkelendi ve babaya dönerek sert bir ses tonuyla: ” Sana neyin yanlış olduğunu söyleyeyim; yanlış olan sensin. Sakın bir daha benimle böyle konuşma” dedikten sonra odadan çıktı.
Baba, küçük oğluna dönerek “Oraya, öteki çocukların yanına geri dön ve ana kuzusu olarak davranmayı da bırak” dedi.
Çocuk ağlayarak başı önde odayı terketti.
Baba zafer kazanmış komutan gibiydi. Kendi içinden “biraz utandırmak her zaman işe yarar” diye düşündü…
Hikaye bu…
Gelin şimdi bu olayı irdeleyelim..
Öncelikle şunu önden yazayım, bu olay ve analiz kısmı “İlişkilerde Onur Mücadelesi” kitabından özetlenmiştir.
Yazar bizzat tanık olduğu bu olayı çok farklı tahlil eder.
Bu hikaye onun için “haysiyetin temel unsurlarından olan emniyet ihlalinin ne olduğu” noktasıdır. Burada der önemli olan küçük çocuğun “psikolojik emniyeti”dir. Küçük çocuk burada çift darbe yemiş oldu. Bir arkadaşı ona gol atamadığı için herkesin içinde bağırarak alenen aşağılamıştı ve bundan dolayı kendini kötü hissediyordu. Küçük düşürülmeye tepki olarak kaçtığı ve teselli bulmak istediği evlerinde ise istediği desteği ve onayı alamadı. Alamadığı gibi babasının laflarından daha büyük bir darbe yedi. Babası da ona hanım evladı derken bunu herkesin içinde yaptı.
Birini başkalarının önünde küçük düşürmek harap edici olabilir.
“Naomi Eisenberger ve Mathew Lieberman’ın araştırmasının göstermiş olduğu üzere beynimizin, psikolojik olarak incindiğimizde etkin hale gelen bölgesiyle fiziksel bir hasar deneyimlediğimizde etkin hale bölgesi aynıdır.” Yani çocuğunuzun kolu yada ayağı kırıldığında yaşanılan neyse bunda da odur. Ancak tepkilerimiz farklıdır. Kolu kırıldığında ebeveyn olarak elimiz kolumuz bağlanır ve hemen hastahaneye giderek çözüm bulmaya çalışırız. Ancak bu olayda çocuk bir de üstüne azar duymakta ve yine utandırılmaktadır.
Burada küçük çocuğa, “güçlü ol” ve “ana kuzusu gibi davranmayı bırak” denmiş olması, yaşadığı içsel hasarın, çocuğun değer algısına da bulaşarak büyüyeceğini ve iltihaplanacağını oldukça kesin bir hale getiriyor. Yani fiziksel hasar olduğunda hemen tedavi yoluna gidiyoruz da utanç ve aşağılanma olduğunda ve buna bağlı olarak ruhen yıkıldığında değer algısına zarar geldiğinde bu yarayla ilgilenilmesi konusunda hiçbir yere gidilmiyordu. Velhasıl insanların çektiği acılarının fark edilmesine ihtiyaçları vardır. Bunu görmek ve bilmek ve buna göre davranmak zorunluluğumuz vardır. Çektiğimiz acılar farkedilmediğinde başımıza gelen tersliği hak ettiğimizi düşünme yanılgısı ortaya çıkıyor. Yani burada ince nokta şu: emniyet ve kırılganlık arasında karmaşık bir bağlantı vardır.
Ane ve baba aslında kötü insanlar değiller. Küçük çocukları için en iyisi istiyorlar ama bu örnekte olduğu gibi kör noktayı çözemediklerinden çocuklarının haysiyetini özellikle stresli şartlarda içgüdüsel olarak ihlal ettiklerinin farkında olmuyorlar.
Anne ve baba bu örnekte nasıl davranmalıydı…
Anne, çocuğuna arkadaşlarının önünde aşağılanmanın kötü olduğunu tasdik ettikten sonra çocuğuna harika bir çocuk olduğunu söyleyip yeniden onu yüreklendirmesi ve arkadaşlarının taşkınlığından doğan bu yanlıştan dolayı kendisinin bir yanlışı olmadığını ona anlayacağı şekilde anlatarak çözebilirdi. Arkadaşları maçı kazanamadıkları üzülmüşlerdi ve olay da bundan ibaretti. Sadece bir gol kaçırmıştı ve bu herkesin başına gelebilirdi. Küçük çocuğunun şimdi yaşadığını yorumlaması dinledikten sonra onu yüreklendirip arkadaşlarının arasına dönüp oynamasını söylemesi ve onu bu konuda cesaretlendirmesi yeterli olacaktır.
Babanın gösterdiği tepki ise kendi çocukluğunda babasıyla yaşadığı benzer olayı bu sefer kendisi çocuğuna yaşatıyordu. Muhtemelen babası da onu küçük çocuk iken utandırmış ve ona güçlü olmasını söylemişti. İşte bu bilgisizlik bu baskın geni nesilden nesle aktarıyordu. Eski çocukluk hasarları, onları atlatabilmemiz için çok ihtiyaç duyduğumuz yardımı almadıkça bizim için kör noktalar meydana getirir. Babanın kör noktası bu anlamda bir çocuk için utandırmanın ne kadar katlanılamaz olabildiğinin farkında olmamasıydı. Hayatta kalabilmek için uzun zaman önce acı ile utancın bağlarını koparmıştı. Çocuklarının onurunu korumak üzere ufak bir eğitim, yalnızca ebeveynliği açışından değil kendini tanıması açışından da ona çok yardımcı olacaktı. Aşırı utancın, çocuğun da büyürken üzerinde etkin olan etkilerini anlayabilirdi. Küçük düşürücü davranışların bu erken dönem izleri, çocukluğumuzda acı verici bir şekilde utandırılmış olmanın anıları, bizi ve başkalarıyla olan ilişkilerimizi hayatlarımız boyunca etkilemeye devam eder. Bunların farkına varmadıkça, bunları iyileştirmedikçe ve bu davranışlarımızı belirlemesine izin vermemek üzere bilinçli bir karar almadıkça başkalarının canını yakmaya, onların ve kendimizin haysiyetini tehlikeye atmaya ve sahip olduğumuz bütün ilişkileri tehdit etmeye devam ederiz.
Buraya kadar yazdıklarımı özetleyecek olursam fiziksel hasar kadar belki de ondan çok daha önemli olarak beynimizin psikolojik incinmesi yani hasarı çocukluk yaşlarda çok önemlidir. Olayın adını koymadığımız içindir ki yaşadığımız travmalarımızı kuşaklar boyunca taşıyarak ve aktararak hem kendimizi hem çocuklarımızı çok olumsuz etkiliyoruz. İyileşmek adına adım atmadığımız sürece toplum olarak faşizmin pençesinden kurtulmamız mümkün değildir. Çünkü utancı yenme noktasında ciddi yanlışımız vardır.. .
Bilmem anlatabildim mi…
Sevgi ve Saygılarımla.. V. Yılmaz
*İlişkilerde Onur Mücadelesi-Prof. Dr. Donna HICKS bu kitaptan faydalanılmıştır…