Soğuk ve karlı bir kış. Gün öğlene ulaşmak üzere. Şimdi çiğ köfteci olan bir kitapçı dükkânında buluşmak üzere dün telefonla konuşup randevulaşmıştık.
Adetimdir tüm buluşmalara erken giderim. Yine öyle erkenden vardım dükkâna. Metal üç dört basamakla çıkılan dükkân tam tabiri ile ağzına kadar kitap dergi kâğıt karton kalem silgi doluydu. Böyle dükkânları hep sevmişimdir. Tuhaf bir çekicilikleri vardır. Hemen kanım ısındı dükkâna. Hoş bunda adını şimdi anımsayamadığım öğretmenlikten atılma dükkân sahibinin kırk yıllık arkadaşım gibi davranmasının da rolünü inkâr etmek olmaz doğrusu.
Çaylarımızı beklerken bir daha aradım İbrahim hocayı. Az sonra geleceğini söyledi. Daha önce hiç karşılaşmadığımız için fotoğraflarındaki suretine benzeyip benzemediğinin merakı yanında edebi deneyimlerini öğrenebilme ihtimalimde beni epeyce heyecanlandırıyordu.
Dergilere olan merakım yazma yanında edinebildiğim kadarını alıp okuma yolunda evrilip duruyordu epeydir. Çıkardığı “Sarmal Çevrim” dergisi ilgimi çekmiş alıp okumaya başlamıştım bile çoktan.
Yazma üzerine dönüp dolaşacağını sandığım sohbetimizin nerelere kadar uzayacağını onu beklerken bilemezdim elbette.
Kapı açıldı. Elinde bir poşet dergi ile dükkândan içeri girdi İbrahim Oluklu. Kısa bir tanışma sonrası kuytu bir pasajın içindeki çay ocağında sohbete devam ettik.
Adana doğumlu ama Balıkesir sevdalısı bir insanla karşı karşıyayaydım. Hem de her sokağının şarkısını ayrı ayrı bilen biriydi karşımdaki.
Şimdi o kışlar belki yaşanmıyor ama edebî dostluklar mevsim farkı ayırmadan hep sürüp gidiyor. Hem de onca dolabın döndüğü bu ortamda inatla.