Hukuk ve siyaset çatışırsa…
Manzara bizdeki gibi olur.
Siyaset yargıya karışır, “tu kaka” yapar.
Yargı, zaman zaman siyasileşir; değer kaybeder.
Ama yine de aslolan hukuktur.
Hukukun siyasallaştığı bir ülkede tüm kurumlar yara alır, iplik söküğü gibi her şey çözülür gider, toparlayamazsınız.
Yargının saç baş yoldurtan halleri var nicedir.
Sadece hukuk penceresinden baktığınızda gerçekten akıl almaz olaylar yaşıyoruz.
Son örnekleri hatırlatmak gerekirse Anayasa Mahkemesi kararına uymayan yerel mahkemeler; AİHM kararlarını yok sayan yargı kararları.
Bunların üstüne siyasilerden gelen ve tartışma yaratan konuşmalar.
Bunların hepsinde konjonktürel siyasi izler görebilmek mümkün.
Bununla beraber yine de yargının kararlarına saygı duymamız olmazsa olmaz şart.
Anayasal yargı, idari yargı, adli yargı olarak üç ana dal olarak ayırırsak yargıyı, özellikle vatandaşın birebir etkileşimde olduğu adli yargıda çıldırtan kararları günlük hayatta çok fazla sayıda yaşamıyor muyuz?
Hem de çoğu hukuki de değil, aksine okunmayan, incelenmeyen kararlar nedeniyle.
Ama saç baş yolsak da; eleştirsek de sonuç itibariyle hatalı bulduğunuz kararı hukuk yoluyla düzelttirmeye çalışıyorsunuz.
Aksi yol mümkün mü?
Elbet değil, çünkü hukuka saygı duymadığınız anda kaos doğar.
O yüzden yargı kararları eleştirilebilir.
Ancak uygulanmak, saygı duyulmak ve gereği ifa edilmek zorundadır.
Hukuk devleti olmanın birinci kuralı budur.
Lakin eğer bir İdare Mahkemesi’nin idare aleyhine verdiği karar uygulanmıyorsa…
Aksine ve inadına yargı kararının aksine işlem yapılmaya devam ediliyorsa, bunun adı hukuka saygı duymamaktır.
Böyle bir anlayış keyfilik ve ardından vatandaşın hukuka saygı duymadığı, inanmayacağı bir toplum demektir.
Yüksek yargı kararlarının siyasi bakış açılarıyla kamuoyu önünde eleştirilmesi başka şeydir.
“Anayasa Mahkemesi milletin mahkemesi olmayacaksa derhal kendisini feshetsin, başındaki zat da istifa etsin” demek başka şeydir.
Her beğenilmeyen kararda bu şekilde eleştiriyi aşan yorum getirilirse hukuk sigortasının yanmasına sebep olacak sonuçlar doğma ihtimali yaşanır.
Netice itibariyle Anayasa Mahkemesi, önüne bir dosya geldiğinde hukuk normları açısından ve evrensel hukuk ilkeleriyle uluslararası antlaşmaları da nazara alarak karar vermektedir.
Anayasa Mahkemesi kararlarını beğendiğimiz zaman da beğenmediğimiz zaman da saygı duymamız gerekir.
Danıştay kararını beğensek de beğenmesek de saygı duymamız gerekir.
Yargıtay kararını beğensek de beğenmesek de saygı duymamız gerekir.
Ve haliyle her yargı kararının bir hukuk devletinde uygulanması gerekir.
Ancak ülkemizde ne yazık ki bırakın Anayasa Mahkemesi kararını, herhangi bir İdare Mahkemesi kararını bile uygulamaktan zaman zaman idare imtina etmektedir.
Bu, bugünün değil her zaman var olan bir sorundur.
Tek fark bugün yargı kararı eleştirilirken bile fren sisteminin tutmaması, “Anayasa Mahkemesi kendini feshetsin” deme noktasına geldiğimizdir.
Anayasa varsa, normlar hiyerarşisi varsa, yüksek yargı organları varsa; toplumun beklentisi ne olursa olsun, siyasi görüşler ne kadar farklı olursa olsun hukuka olan inancın muhafaza edilmesi zorunluluğunun varolduğudur.
Bu gerçeği unuttuğumuz an, tutunabileceğimiz bir hukuk devletimiz kalmamış demektir.