Hastane odasındayım. Ömrünün sonuna geldiğimi hissediyorum. Gözüm hep kapıda biraz daha diye geçiriyorum içimden. Konuşmaya mecalim yok. Fakat dünyaya dair kafamdaki son kırıntıları da bırakıp öyle gitmek istiyorum.
Gözüm hep kapıda fakat beklediğim kimse yok. Kimseyi beklememem gerektiğini yıllar öncesinde öğrenmiştim.
Ölüm böyle bir şey olmalı bulunduğum zamandan çocukluğuma doğru sürekli geri sayıyorum. Bu bir geri sayım olmalı. Aklıma, hayatıma dair herkes ve her şey geliyor. Hiç düşünmediklerim, hayatımdaki başroller figüranlar hatta daha da enteresanı eşyalar mekanlar her şey geçiyordu aklımdan.
Sanırım bu dünyada ben de varım, hala güçlüyüm elden ayaktan düşmedim hissiydi. Belki de yaşam boyu olduğu gibi kendimi kanıtlama hissi…
Aklıma gelenler hep iyi durumlar. Hayatta yaşadığım olumsuzluklar gelmiyordu aklıma. Düşündüm ne acılar çekmiştim ne zorluklar ne çok onu bunu yapmaya çalışmıştım. Bitti işte gidiyordum. Yaptıklarımın önemi hatırlandığı kadardı. Yaşarken bunu insanın geç anlaması zaman kaybıydı.
Bir söylenti duymuştum. Gidenler hep iyi yönleri ile hatırlanırmış. Yarattığı ne büyük bir boşluk hissiydi.
Ruh var mı bilmiyorum yataktaki vücudumu izliyor gibiyim. Çocukluk hissi veriyordu. Mucize gibi, sihir gibi, sanki her an hasta yatağımdan kalkıp uçacakmışım gibi…
İzlediğim bedenin en heyecanlı yolculuğu düşüyor aklıma, ilk kız arkadaşımı hatırlıyorum. Ona ilk dokunuşumu hayatta bu kadar güzel bir hissin olabileceğini düşünmediğim gibi, bir maraton koşusuna katılsam kalbim bu kadar hızlı atmazdı galiba. O an nasıl anlatılırdı ki yeryüzünde sadece bir o ve bir ben vardık. Gerisi yoktu.
Bir kızın gözünden nasıl olabileceğini bilemesem de ergen bir erkek için beğenilmek, sevdiğinin gözlerinin içine bakabilmek, kaçamak zamanlarda buluşmak, mesajlaşmak, onunla olduğunu düşünmek ama hepsinden önemlisi ise sevdiğine dokunmaktı.
Sevdiğin bir kadına dokunmak, heyecan, coşku, güçlü, sevgi dolu, mutluluk gibi birçok hissi barındırıyordu. Asıl kanımın yerimde durmamasını sağlayan ise her dokunuşumun karşı tarafta yarattığı etki idi. Bu etki bana dünyanın en mutlu insanı hissini veriyordu.
***
Bir erkek olarak sevdiğine dokunmak, korumak, sarmak insana kendini inanılmaz güçlü hissettiriyordu. Belki yaşadığım coğrafyadan, belki mizacımdan, belki yetişme tarzımdan kim ne derse desin hayatım boyunca tüm sevdiklerimi sahiplenmekten hiç pişmanlık duymadığımı hissettim.
Tekrar ilk sevdiceğim düştü aklıma, hiç bitmeyeceğini düşünmüştüm ama yanılmıştım. İnsan böyle bir kalp çarpıntısı ile bir ömür yaşayamazdı. Dünyanın işleyişine, insanın fıtratına tersti. Hayır ben ilk günkü gibi seviyorum diyenlerde yanılıyordu. Bana göre böyle bir şey yoktu.
Her şey biterdi. İlk bittiğinde hiç bitmeyecek bir acı hissettiğimi hatırladım. Nasıl bir acı eve sığmayan kendini sürekli dışarı atmaya çalışan ben, sonra dediler ki; “zamana bırak” bıraktım. Gerçekten acının en iyi ilacı zamandı.
Hayatımın sonuna geldiğim bugünlerde acı için daha iyi bir ilaç bilmiyordum.
Hayatımın sonuna gelmişken hiç içsel hesaplaşmaya girmeyecektim. Hayatımda pişmanlık duyacağım işleri yapmamayı öğrenmiştim. Hata yapmışsam da kabullenip özür dilemeyi biliyordum. Çünkü yapacak başka bir şey yoktu.
Hayatıma giren en güzel hislerden biri baba olmaktı. Sevmek ve sevilmek güzeldi. Aşk bana göre bir uydurmacaydı çoğu zaman, günümüzün popüler kültürü gibiydi. Ne demiştik böyle bir kalp çarpıntısı ile yıllar geçmezdi. Ama baba olmak apayrı bir histi. Sanki yeryüzünde var olmanızın eseri, bu yalancı dünyanın tek gerçekliği gibiydi. Saf sevgi idi. Karşılıksız, beklentisiz saf sevgi idi.
Sonra onun büyüdüğünü görmek, başardıklarına sevinmek, başaramadıklarında destek olmak ama hep iyisi olacağını düşünmek. Hep ortak bir payda bulmak. Aşka inanmayan ben sevginin ise her türlü yarayı iyileştireceğine, her türlü mucizeyi gerçekleştireceğine inananlardanım.
İlişkilerde asla cesur olamadığım gelmişti aklıma. Bu düşünceden hayatım boyunca hep kaçtım ama ne kadar kaçsam da gerçekti. Bu gerçek bana hep zayıflık hissi veriyordu. Bundan dolayı bu konuda kendini güçlü hissedenlere hayranlık duyuyordum.
Sonra o gece geldi aklıma çok cesur bir kadındı. Gözleri ormanlardan daha yeşil, saçları alevlerden daha kızıl, teni aydan daha parlak…
Belki de bana öyle gelmişti sevileni seven yüceltir derler ya…
O gün bir kadının zannettiğimden çok daha güçlü, cesur, hayranlık uyandırıcı olabileceğini gördüm. Sonra bir daha asla onu görmedim. Bir kalp iki sevgi taşır mı? Bana göre taşır. Ben taşıdım. Sevgili oğlum anneni sevdim. Ama o kadını da hep sevdim.
Derken kötü bir öksürük geldi. Konuşamadı daha anlatacakları vardı oysa…
Müzik önerisi: https://youtu.be/b75FZNvJX7c