“Engeller ve Demokrasi” adlı kitabımda şöyle demişim:
Nasıl ki her bitkinin yetiştiği geliştiği bir ortam, bir iklim şartsa siyasal sistemlerin de yetiştiği geliştiği bir ortam şarttır.
Feodal bir toplumdan sosyalizme geçilemez
İşçi sınıfının örgütlü olarak var olmadığı bir yerde sol ideoloji gelişemez
Sermayenin kendi öz gücüyle ayakta duramadığı yerde burjuva ideolojisi gelişemez
Vatan tehlikesinin olmadığı bir yerde milliyetçilik gelişemez
Tarikat ve cemaatlerin yaygın ve güçlü olmadığı, dinin siyasi çıkar sağlamasına fırsat verilmediği bir yerde de siyasal İslâmcı ideoloji gelişemez…
Günlük yaşama bakıldığında kimilerine göre siyasal İslâmcı bir düzenin belirtileri görülemiyor olabilir ama yeşerip gelişebileceği bir ortamın olmadığı söylenemez…
Tarikat ve cemaatler iktidarları belirleyecek konuma gelmişler ve milyar dolarlara hükmedebiliyorlarsa yakın tarihte görüldüğü gibi kendileri için rahat gelişme ortamı sağlayan iktidarları bile bir kenara itip doğrudan yönetime el koymak isteyebilirler…
Şunu demek istiyorum;
Özellikle “Faydalı tarikatlar da vardır.” lâfını siyasi çıkar sağlamak amacıyla kullanmaktan kaçınılmalıdır. Prof. Ersin Kalaycıoğlu’nun her 100 kişiden 67’sinin bir şekilde bir tarikatla ilişki kurduğunu gösteren araştırmasını dikkate alarak. Bu oran 2010 öncesinde %30’lar düzeyindeydi…
Yanlış söylem gün gelir sizi de vurur.
Ayrıca;
Hangi tarikatın faydalı, hangisinin faydasız olduğunu kim ya da kimler belirleyecek?
Sorunun cevabını özellikle son on yılda tarikat ve cemaatlerin devlette ne kadar etkin olduklarına ve tarikat cemaat yurtlarında yaşananlara bakarak bulabilirsiniz…