Buradayım. Hep buradaydım aslında. Köşemde izledim günlerce, sessizce. Yazdım da. Hem de her gün, sayfalarca yazdım, sevindim yazdım, şaşırdım, üzüldüm, güldüm, ağladım hep yazdım. Görmediniz, ben harfsiz yazdım. Yazdım, yazdım paylaşamadım. O kadar anlamsız kaldı ki kelimelerim sustum.
Ne değişecek söylesem, hangi kelime sarıp sarmalar dostları? Sevgiye de coşkuya da yetiremedim, acıları azaltmaya da bulamadım sözleri. Sadece sarılmak el ele, yürek yüreğe gülmek, ağlamak istedim. Mesafeler girdi araya, engeller çıktı yan yana gelmeyi beceremedim. Kafamda milyon kelime sayfalarca yazdım yazdım hiçbiri yeterli değildi, sildim.
O kadar çok şey vardı ki yapılacak seçemedim. Depresyona gireyim de bir içimi göreyim istedim olmadı. Ne biçim bir şeymiş isteyince girilmiyormuş. Tam gireceğim, girdim derken bir şeyler oluyor hooop dışındasın. Hani şaşı bak şaşır fotolarına bakarsın, şaşı olup görmeye dalarsın da bir anda gözün kayar çıkıverirsin o güzelim üç boyuttan ya, hah işte tam da öyle…
Baktım dalsam da çıksam da yaşamın içindeyim – Koş bari kızım, dedim.
Şimdi – Ne iş olsa yaparım abla! Modundayım. Bu hafta ne yapacağım planı yok, günlük planlarım da neredeyse rafa kalktı. Artık genel bir, şunları yapabilirim şeklinde bazı notlarım var kendime. Sıra yok, saat yok, anlık durum ne gerektiriyorsa uygun işleme anında geçişlerim var. Bu plansız planlama hızlı bir uyum gerektiriyor. Her an her şey olabilir hazır ol, uyum sağla modundayım. Anı yaşa. Anın tadını çıkart dedikleri bu sanırım. 60 yaşından sonra öğrendim. Eh geç sayılmaz, hiç de öğrenemeyebilirdim değil mi?
Emekliliğin öğretisi:
Hem hiç iş saatin yok hem de her saatin dolu. (Olabiliyor)
Çocuklarımdan, onların arkadaşlarından, katıldığım farklı gruplardan çok şey öğreniyorum. Değişen değer yargıları, yaşanan olaylar, sevgili vatanımın yeşilden sarıya dönen coğrafyası, yitip giden güzel insanlar, umutsuz, mutsuz, çaresiz, kimsesiz insanlar ve tüm kötüleri iyiye çevirmeye çalışan bir avuç yürek… İzlemesen de önüne düşen haberler…
Kafamda Can Yücel:
Bana şiirlerinde küfür etme diyorlar usulsüz
Lan bu kadar o.pu çocuğunu nasıl anlatayım küfürsüz…
***
Benim köşe olayı ciddi yazılar arası çerezlik, havadan sudan yaşamdan anılar vb. Ee, etraf toz duman. Hastalıklar, ölümler, yetirilemeyen maaşlar… Koyun can, kasap mal derdindeyken nasıl yazayım çayırda kuzular meleşiyor, oğlaklar neşeyle tepişiyor diye…
Yazamadım.
24 Kasım günü telefon trafiğim oldu.
– Herkes için bir şeyleri düzeltemez, her şeyi yapamazsın. Bize anlattığın kumsaldaki deniz yıldızını düşün. Bir el attı denize ve onun için her şey değişti. Bir şeyi bile değiştirsen yetmez mi?
Dedi bir öğrencim. Biz sizin yazılarınızı okuyor ve hep bize nasıl dokunduğunuzu hatırlıyoruz. Biliyoruz ki görmesek de Meral Hoca bizi unutmaz, o bizi seviyor diyorduk. Neden yazmıyorsunuz? Sizi okurken yanımızda hissediyoruz.
Bir öğretmenim de -Ben pek girmem nete falan, ara sıra bakıyorum işte, ama yazın olursa okuyordum, iyi geliyordun bana, seninle gurur duyuyorum dedi.
Sen yaz ister bir kişi okusun ister bin. Belki birisine iyi gelirsin. Gülsün, düşünsün ağlasın hatta. Sen yazmaya devam et.
O kadar çok kişiden geldi ki benzer sözler şaşırdım. Sevgili arkadaşım Coşkun Yaman da kayıp ilanı gönderince bana, insaniyet namına kendimi ihbar ettim. Buradayım!
İlk kez bir 24 Kasım’da arayamadığım branş öğretmenim, meslektaşım, komşum, arkadaşım, en büyük takipçim ve destekçim, bendeki yeri çok özel Hatice Akçay unutulmadın. Yerinde rahat uyu.
Kaybettiğimiz tüm öğretmen arkadaşlarım, arkadaşlarımız, yüreklerini ortaya koyup öğreten, eğiten öğretmenlerimizin mekânı cennet olsun.
Zor koşullara rağmen öğretmenliğe devam eden öğretmenlerimiz sizlerin de günü kutlu olsun. Ne gün okumuş olursanız olun biliyorsunuz ki o 24 Kasım günü kutlamasıdır.
Benim gibi emekliler ve tüm kadınlar biz artık başöğretmeniz, tüm günler bizim. Günlerimiz kutlu olsun
Sağlıkla Kalın
Meral Hocam ellerinize, yüreğinize sağlık, kaleminize kuvvet. Çok etkilendiğim güzel bir yazı, teşekkür ediyorum.