Sevgili okurlarım, merhaba.
Yeni bir yazı ile karşınızdayım. Bu yeni yazımda, Havran’ın tarihi mezarlığına ait bilgileri ve sanatsal değeri olan mezar taşlarını kaldığım yerden anlatmaya devam edeceğim. Dilerim ki Havranlılar, geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan kadim topraklarda sahip oldukları bütün değerlere sahip çıkarlar.
Şimdi gelin hep birlikte; mezarlıkların da sanat kokabileceğini anlatan, ölümün bize ne denli yakın ve her an bizimle iç içe olduğunu kulağımıza fısıldayan mezar taşlarının yolculuğuna uzanalım. İşte Havran ilçemizin tarihinden kesitler ve yaşayan mezarlığı…
Padişah 2. Murat’ın torunu Hafız Osman’ın Havran’a gelişini ve öldükten sonra Havran Mezarlığı’na defnedilişini Sayın Arif Kökden, bir başka makalesinde şöyle anlatmıştır:
‘’İstanbul’un fethini gerçekleştiren Fatih Sultan Mehmet’in babası Padişah 2. Murat, ülkesini Rumeli ve Anadolu’da güçlendirirken Anadolu’da imara önem vermiş, sosyal yapılandırmayı gerçekleştirmiş ve halkın arasına sık sık karışarak, halkın sorunlarını direk kendisi dinlemiştir. Bu yurt gezilerinden birinde Havran’a yolu düşmüş ve Havran- İnönü Köyü arasında bulunan ve bugün Hançerli Değirmen olarak bilinen yerde konaklamış ve burada tam 7 gün kalmıştır. Yanında kendisiyle birlikte gelen torunu Hafız Osman, Havran’ı beğenir ve bir müddet daha Havran’da kalarak, Havran halkı ve çevresine İslam Dini hakkında bilgiler verir.
İnce ruhlu, hassas, lütufkâr, adil, merhametli, sözüne sadık, cesur ve tedbir sahibi, kumanda kabiliyeti yüksek bir devlet adamı olan Sultan 2. Murat, oğlu Sultan Mehmet’e tahtı ilk devredişinden sonra Havran’a gelip, torunu Hafız Osman’ı ziyaret etmiştir. Sultan 2. Murat’ın bizzat kendisinin kurduğu vakıflar bugün halen Havran ve Körfezimizde tapu kayıtlarında varlıklarını korumaktadır.
O yıllarda memlekette veba salgını baş gösterir. Bu salgında Hafız Osman’da veba hastalığına yakalanır. Havran Kabristanlığı’na defnedilir. Bu salgın esnasında gelinlik çağda gelinlik 40 genç kız daha yaşamlarını yitirir. Mezarlıkta defnedildikleri yere ‘Kırk Kızlar Mevkisi’ denir.’’
Tarihini öğrenerek önemini daha çok anladığımız Havran Mezarlığı’nda yer alan mezar taşları ve başlıkları, İstanbul’daki mezarlıkları andırır. Bu tarihi mezar taşları hakkında, İlber Ortaylı şunları dile getirmiştir:
‘’Mezar taşlarının başlıklarına göre mezar sahibinin hangi sınıfa mensup olduğunu anlamak mümkündür. Esnaftan mı, tarikat erbabından mı, şeyh mi? Her bir tarikatın kendine göre bir serpuşu vardır. Gene aynı şekilde Kadı mıdır, Kazasker midir, Müderris midir, anlamak mümkündür.’’
Havran Mezarlığı’nda bulunan kitabeler de mezar taşları ve başlıkları gibi birer sanat eseridir. Taş işçilikleri de aynı güzelliğe sahiptir. Osmanlı’da dini inanç gereği, resme ve heykele sıcak bakılmadığı düşünülmektedir. Gelişmeyen heykel sanatının yerini mezar taşları doldurmuştur. Her biri sanatkâr olan Osmanlı taş ustaları, bütün hünerlerini bu alanda göstermiştir.
Mezarlıklarda bulunan aynı tarz yapılmış mezar taşlarının ve üzerinde bulunan ifadelerin aynı olması, mermer ustalarının ellerindeki hazır mermer kalıplarını ve ifadelerini kullandıklarını göstermektedir. Havran Belediyesi’nin ‘’Havran Kitabeleri’’ adlı kitap çalışmasında Osmanlıcadan Türkçe ’ye tercüme ettirilen kitabelerde de bunu görebilmekteyiz. Ancak bu durum mezar yaptıracak kişilerin maddi gücüyle doğru orantılıdır. Ekonomik durumu oldukça iyi olan ve bir kişinin mezarı için özel taşlar kullanırdı. Halktan sıradan bir kişinin mezarı için ise ustalar herhangi bir taşı, mezar taşı olarak işlerdi.
Mezar taşlarındaki başlıklar, semboller, şekiller ve motifler de Havran Mezarlığı’nın tarihi zenginliğini oluşturan unsurlardır. Mezar taşları üzerindeki süslemeleri çoğunlukla ağaç türleri, çiçek be meyve motiflerinden oluşmaktadır. Hayat ağacını sembol eden servi, ölümsüzlüğü ifade eden asma ve hurma en çok kullanılan ağaç türleridir. Çiçek motifleri arasında ise gül, lale, karanfil, sümbül, gonca yer alır. Mezar taşlarında çiçek ve meyve motiflerine rastlanılmasının nedeni, insanların sevdiklerinin ebedi istirahatgahlarını cennet bahçeleri gibi görme isteğidir.
Taşlar üzerinde sıkça görülen hayat ağacı, bazen tek bir sembol olarak, bazen de yılan, aslan, kuş, su kabı, ateş gibi değişik figür ve nesneler ile birlikte görebilmem mümkün. Hayat ağacının yanında bulunan yılan ve aslan gibi figürler hayat ağacını korumakla yükümlüdür. Su kabı ise hayat suyunu ifade eder.
Kaynak: Prof. Dr. İlber Ortaylı ( Son İmparator Osmanlı- Kitap) Havran Belediyesi Kültür Yayınları