Antik çağlarda, Mysia Bölgesi’nin bir parçası olarak da anılan Havran, diğer adlarıyla ‘Huriler Diyarı’ ya da ‘Altın Ülkesi’; Roma, Pers, Bizans , Osmanlı yaşam tarzlarından geçerken edindiği birikimlerle, Cumhuriyet Dönemi’nin sanatı ve kültürel yapısıyla, Kuzey Ege’nin önemli bir yerleşim yeridir günümüzde.
Tarihsel, sanatsal ve kültürel boyutlardaki önemli birikimlerin, kalıtların saklanıp korunduğu, gelecek kuşaklara aktarıldığı yerlerden biri olan ve 8 Eylül 2017 tarihinde kapılarını ziyaretçilere açan Havran Kent Müzesi’ni gezerken, insanın geçmişinden bağımsız olmadığını anladım. Birbiri üstüne yığılan zaman gibi, nesiller de birbiri üstüne yığılıyor ve başlangıç ve son arasında sıkı bir kültürel alışveriş devam ediyor.
1911-1912 yıları arasında Hocazade Abdurrahim Efendi tarafından yaptırılan konak; üç katlı olup, zemin kat kesme taştan, ikinci ve üçüncü katlar asma tuğladan inşa edilmiş olup, on üç odası, iki odalı mutfağı, iki tuvaleti, bir banyosu ve külhanı bulunmaktadır. Konak, Hocazade Abdurrahim Efendi’nin ailesi, Fatma Özgönül Denizer Us Budaras tarafından, Havran Belediyesi’ne bağışlanmıştır.
Müzenin giriş katında, antik çağda ve Osmanlı kaynaklarında ‘Havran’ adının kökeni, tarihten günümüze yeme içme kültürü, yöresel tatlar, nişan, düğün, evlenme törenlerinin ritüelleri görsel anlatımlarla sergilenmiştir.
Havran’ın tarihini anlatan panolarla süslenmiş duvarların köşelerinde eskinin radyoları, etajerleri, bir zamanlar bunlara dokunmaktan zevk alan insanları gözünüzün önüne getiriveriyor.
Girişin solunda kalan bir yatak odasında ; çift kişilik bir karyolanın yanındaki, ahşap bebek beşiğinin içinde uyuyan bir çocuğu görür gibi oluyorsunuz.
Duvarın dibindeki el ile çalışan bir dikiş makinesi ve kömürlü ütünün varlığı, sizi evin hamarat geliniyle buluşturuyor. Zemine serili kilimde eski zamanın rengârenk desenleri var.
Duvardaki gömme dolapta, bir cümbüş ve bir darbukanın görüntüsü eski akşamların eğlence araçları olarak gözünüze ilişiyor. Soğuk kış gecelerinde ısınmak için kullanılan küçük dökme bir odun sobası, duvarın bir kenarında göze çarpıyor.
Yirmi üç basamaklı ahşap bir merdivenden ikinci kata çıkıldığında, duvarlara monte edilmiş cam dolapların içerisindeki çakmaklı tüfekler, bir zamanların önemli savaş aleti olarak sergileniyor. Salonun tam orta yerinde, devasa büyüklükteki top mermisini sırtlamış Koca Seyit’in bal mumundan heykeli bulunuyor. Eski zaman evlerinin fotoğraflarıyla süslü duvarlar arasından sızan loş ışık altında, vitrinlerin içerisinde muhafaza edilen kömürlü ütüleri, çay-kahve porselenlerini, pilli radyoları izlerken, bunlara sahip olan kişileri de düşünüyorsunuz bir an.
İkinci katın diğer bir odasında, elinde tespihi, bir koltuğa oturur durumdaki sakallı bir ihtiyarın tevekkül hali ilişiyor gözlerinize.
Duvarlardaki panolar, bir zamanlar Hocazâde Konağı’nın sakinleri olanların yaşam öykülerini anlatıyor. Diğer bir odada ise, Kurtuluş Savaşı’nda kullanılan kılıçları, uçaksavar mermilerini, el bombalarını ve bir telefon santralini vitrinler içerisinde muhafaza edilmiş halleriyle görüyoruz.
Kore’den getirilmiş bir gömlek, barometre ve eski paraların sergilendiği diğer bir odanın duvarları, yörede çıkan yerel gazetelerin ilk sayfalarıyla kaplanmış olup geçmiş zamana dair bazı haberleri sunuyor müzeyi gezenlere.
On dört basamaklı taş merdivenlerden inilen zemin katta; girişte sağda antika aynalar, ahşap etajerlerle karşılaşıyoruz. Genişçe bir odada, kapakları açık gömme bir dolabın içinden ustura, traş makinesi, biley taşı ve ipek havlular gözümüze ilişince banyoya hazırlık odasında bulunduğumuzu anlıyoruz.
Odanın karşı duvarı banyoya açılıyor; çift musluklu bir kurna ve su kazanlarının görüntüsü ilişiyor gözlerimize.
Zemin katın bir bölümü Nalbant malzemesinin teşhirine ayrılmış. Körüklü çizme ustalarının kullandığı alet ve edavat, zeytinyağı yapımında kullanılan malzeme, leblebicilerin malzemesi yine bu katta sergileniyor.
Sayın Mehmet Ersoy’un Belediye Başkanlığı döneminde müzeye dönüştürülen konağın proje kontrolörü; Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Yılmaz, Danışman; Prof. Dr. Metin Sözen, Küratör; Ahmet Erdönmez, Akademik Danışmanlar; Ertan Akman ve Cemile Yiğit olarak konağın girişindeki bir panoya, tarihe not düşülmüştür.
Bülent GÜLDAL
(2017, Bahar)