2020 yılı, COVİD-19 hastalığı pandemisinin tüm dünyayı etkisi altına aldığı ve yaşadığımız yerlerde , hava kirliliği ile sağlıklı bir yaşam arasındaki kuvvetli bağı tekrar hatırladığımız bir yıl oldu. Yapılan pek çok bilimsel çalışma, hava kirliliğinin doğrudan akciğerleri hedef alan COVİD-19 virüsüne yakalanma olasılığını artırdığını ortaya koydu.
Ayrıca uzun dönemli hava kirliliğine maruz kalan milyonlarca insan solunum ve kalp damar sistemi hastalıkları, diyabet gibi kronik hastalıklar veya kanser ile mücadele etmekte ve COVİD-19 gibi virüslere karşı daha savunmasız hale gelmektedir.
Hava kirliliği , COVİD-19 virüsünün vücuda girişini kolaylaştırır. Hava kirliliğinin daha yüksek olduğu bölgelerde COVİD-19 vaka sayılarının daha yüksek olduğu gözlenmiştir. COVİD-19 hastalığı pandemisi ile mücadele için hava kirliliğini azaltacak önlemlerin alınması şarttır.
Avrupa Parlamentosu’nın Çevre Halk Sağlığı ve Gıda Güvenliği Komitesi tarafından Ocak 2021 de yayınlanan Hava Kirliliği ve COVİD-19 raporunda , ince partikül maddenin yalnızca Avrupa’da her yıl yaklaşık 400 bin ve dünya çapında 4 milyonun üzerinde erken ölüme neden olduğu belirtilmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü, 22 Eylül 2021 tarihinde hava kalitesi kılavuz değerlerini revize etti . Ayrıca Avrupa Birliği hava kirliliğinin azaltılmasına ilişkin politikalar için yeni yönergeleri takip edeceğini ve 2030 yılına kadar hava kirliliği kaynaklı erken ölümleri %55 azaltacağını taahhüt etmektedir.
Tüm bunlara paralel olarak, giderek daha fazla ülkede mahkemeler, temiz havaya ulaşmanın temel bir hak olduğuna ve yaşam hakkı ile doğrudan bağlantılı olduğuna dair kararlar vermektedir. Her geçen gün daha fazla insan, temiz hava hakkını hukuki yollarla, yaşadıkları ülkelerin yöneticilerinden talep etmektedir. Tüm bu gelişmeler, hava kalitesi yönetimini dünya genelinde hem vatandaşlar hem de karar vericiler için daha da önemli bir konu haline getirmektedir.
Geçtiğimiz yıllarda hava kirliliği ilk defa ‘resmen’ ölüm sebebi kabul edilmiştir.
Türkiye’de son 10 yılda sıcak hava dalgası sayısı ve süresinde artış olmuştur. İklim değişikliği nedeniyle artan sıcak hava dalgaları orman yangınlarına neden olabilmektedir. 2020 yılında Hatay Samandağ’da yaşanan yangın sebebiyle , havaya iklim değişikliğine de sebep olan siyah karbon kirleticisi salınmıştır.
Çevre yatırımlarını tamamlamamış olan kömürlü termik santraller gerekli yatırımlar tamamlanmamasına rağmen geçici izinlerle çalışmaya devam etmektedir.
Planlanan sanayi projelerinin izin süreçlerinde sağlık etki değerlendirmesi yapılmamaktadır.
2021’in bulguları, Türkiye’de hem politika bazında hem de mevzuat anlamında iyileştirmelere ihtiyaç duyulduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye’nin hava kirliliği ile mücadelesi ve hava kalitesinin iyileştirilmesinde konunun ulusal ve yerel stratejik planlara girmesi , hava kalitesi ölçüm verilerinin iyileştirilmesi ve modelleme sonuçları ile birlikte verilerin kamuoyunun bilgisine açılması , şehirlerde Temiz Hava Eylem Planlarının uygulanması kanserojen olan ince partikül madde istasyonlarının artırılması , mevzuatla yasal sınır belirlenmesi ve sanayi planlarının izin süreçlerinde sağlık etki değerlendirmesinin yapılması belirleyici olacaktır. Yukarıda bahsi geçen önerilerde ilerleme kaydetmek için karar vericiler, vatandaş ve sivil toplum kuruluşlarının birlikte çalışmasını dilerim.
Temiz hava herkesin hakkıdır.
Metin KUTER’İN tüm yazılarını okumak için tıklayın…
https://www.balikesir24saat.com/author/metin-kuter