BİR GARİP SALGIN ÖYKÜSÜ… (3)
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, konumu gereği açıkça söyleyemiyor olabilir. Ama ben size hiç eğip bükmeden söyleyeyim:
Biz de biliyoruz hasta ve ölü sayısının açıklanandan daha fazla olduğu gerçeğini…
Çünkü biz de hemen bütün ülkeler gibi sadece PCR testi pozitif olanları resmi olarak açıklıyoruz. COVID-19 hastası olduğundan emin olduğumuz halde PCR testi negatif olan COVID-19 tedavisi uyguladığımız hastaları, durumları ne olursa olsun istatistiklere almıyoruz.
Daha açık bir dille, biz sayılarla oynamakla suçlanıyorsak, hasta ve ölü sayısını olduğundan az gösterdiğimiz öne sürülüyorsa, diğer ülkeler de sayılarla oynuyor. Onlar da hasta ve ölü sayılarını olduğundan az gösteriyor. Hiç kimse bu konuda zerre kadar kuşku duymasın.
Almanya, İtalya, İngiltere ve Fransa’nın sağlık bakanlıklarının, ayrıca Amerikan Hekimler Birliği ile Dünya Sağlık Örgütünün açıklamalarını iyice inceledikten sonra, bilerek söylüyorum bunu.
Hasta ve ölü sayısı fazla da; ama ne kadar fazla? Bu yazıda bunu sorgulayacağım.
Ve bu fazlalık dün sözünü ettiğim insidans hesaplarını nasıl etkiler?
Hiç bekletmeden son soruyu yanıtlayayım:
Oransal olarak etkiler. Oluşan grafiğin şeklini değiştirmez. Oluşan grafiğin yüksekliğini değiştirir. Durumun iyiye mi, yoksa kötüye mi gittiği konusunda yanıltıcı olmaması beklenir.
Önce şunu belirteyim; siyasetin bu beklenmedik sağlık sorununu topluma açıklarken kendi çıkarlarına uygun sayısal düzeltmeler yapmaya çalışması dışarıdan bakan birine son derece akılcı gelebilir. Ancak siyasetin karşısında bir virüs var. Ne siyasetten, ne ekonomiden anlamaz. Oy kaygısı da yok, para-pul, mal-mülk kaygısı da… Ne sağcıdır bu virüs, ne de solcu… Tek derdi var:
Bir açık kapı bulup insan vücuduna girmek. Girince de kendi işine yarayacak bir hücreye yerleşmek…
Sonrası kişinin bünye dediğimiz biyolojik düzeneğinin vereceği yanıta kalmış. Bu nedenle siyaset kendi çıkarlarına uygun bir iki düzeltme yapmaya kalksa bile biyolojik gerçeklik o düzeltmeyi dinlemez. Acımasız şamarını indiriverir. Bu nedenle açıklanan sayısal verilerin inandırıcı olmadığı görüşüne “Sağlık Bakanlığı tarafından sayılar azaltılarak açıklanıyor” savı bakımından katılmıyorum.
Sayıları açıklanmayan, ancak siyasetin izleyip kayıt altında tuttuğu, testi pozitif olmayan ancak diğer yöntemlerle COVID-19 olduğu anlaşılan hastalardır.
Bunlar da açıklanırsa ne olur?
Bunlar da açıklanırsa, salgınla savaşımızda haksız yere diğer ülkelere göre başarısız görünürüz. Çünkü bu hastaları onlar da açıklamıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün veri toplama konusunda belirlediği koşulların dışına da çıkmış oluruz. Çünkü DSÖ de yalnız testi pozitif olan doğrulanmış hastaların sayısının bildirilmesini istiyor. Gerçekten…
Yapılan açıklamaların yeterince aydınlatıcı olmadığından ben de yakınmaktayım. Ülke çapında açıklanan sayısal durum kanımca hiç de yeterli bilgi vermiyor.
Salgınla ilgili tüm sayısal verilerin aynı zamanda il-ilçe ve hastane düzeyinde de düzenli olarak açıklanması gerektiğini savunuyorum.
Haritaya yerleştirilmiş renkli noktalarla görülmesi gereken görüntü ortaya çıkmamaktadır. İçinde bulunduğumuz ortamın belirsizliği de yerel düzeyde kaygı ve dedikodulara neden olmakta alınan ve alınması gereken önlemleri gerçekçi bakış açısıyla değerlendirme olanağı vermemektedir.
Bir gün bir yerel basın-yayın kuruluşu bir yerde şaşkınlık yaratacak kadar çok sayıda sağlık çalışanında COVID-19 saptandığını öne sürebilirken başka bir gün başka bir yerde Sağlık Müdürlüğünün yapması gereken açıklamaları yerel siyasetçilerin yaptığına tanık olabilmekteyiz.
Gizlilik, resmi açıklamalara olan güven ve inancı azaltırken kişilerde kendi sağlık risklerine yönelik de gerçek dışı algılar oluşturabilmektedir. Kimi kendini aşırı güvende kimi de güvensiz algılayabilmekte bireysel yanılgılarla toplumsal özveriyle elde edilen hedeflerden uzaklaşılmasına bile neden olunabilmektedir.
Bu nedenle hastalığın durumuyla ilgili sayısal bilgilerin yerel düzeyde de açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
SAYISAL VERİLER HANGİ ORANDA FARKLI?
Gerçek hasta sayısı ile açıklanan resmi hasta sayısı arasında fark oluşturan iki etken vardır.
Birincisi, kullanılan testin yanılma payı, ikincisi de yakınması olmayan (asemptomatik) bireylerde tarama yapılması durumunda yakalanacak yakınması olmayan hastaların sayısı.
Açıklanan resmi sayısal veriler sadece PCR veya serolojik testlerinden biri pozitif olan hastalar üzerinden oluşturulduğu için, Türkiye’de PCR testi ne kadar yanılıyorsa gerçek hasta sayısı da oransal olarak o kadar eksiktir. Her ülke kendi uyguladığı testlerdeki yanılma oranını ortaya koymaya yönelik araştırmalar yürütmekte veya yapılan araştırmalarda kendi saptadıkları oranlara değinmektedir.
Türkiye’de PCR testlerinde burundan alınan sürüntülerde yaklaşık üçte iki, boğazdan alınan sürüntülerde ise yaklaşık üçte bir oranında virüsün gösterilebildiği değişik öğretim görevlileri tarafından dile getirilmiştir. Yanlış olarak negatif çıkma olasılığını azaltmak için hastaların hem boğazından hem de burnundan örnek alınmaktadır.
Olasılık hesaplamasında iki durumun olasılığını toplamak gerekirken, burun sürüntülerinde yalancı negatif çıkan hastaların çoğunlukla boğaz sürüntülerinde de yalancı negatif sonuç elde edildiğini bildiğimiz için, gerçek hasta sayısına ulaşmak amacıyla COVID-19 PCR testi sonucu pozitif olan hastalara üçte biri oranında ekleme yapmak gerekecektir. Ancak bu oranın ülkemiz için doğruya yakın bir gerçeklikle bilimsel olarak ortaya konması gerekmektedir. Elimizdeki bu bilginin bilimselliği tartışmalı olmakla birlikte elimizdeki tek güvenilir bilgi olması açısından değerlidir.
Bir diğer fark, sağlık kurumlarına başvurmaya gerek kalmayacak kadar hafif atlatanlar ile virüsün bulaşıp hastalık belirtisi oluşturmadığı asemptomatik dediğimiz hastalardan doğmaktadır. Bunların da oranını araştıran çalışmalar yapılmakta ve yayınlanmaktadır. Ancak bu yayınlar da henüz oldukça eksiktir. Daha güvenilir bulduğum ve benzer sonuç bildiren Çin ve İzlanda kaynaklı iki temel araştırmadan anlaşıldığı kadarıyla, yakınması olan (semptomatik) her hastaya karşılık toplum taramasında kabaca yakınması olmayan (asemptomatik) bir buçuk PCR pozitif hasta yakalanmaktadır. Oran 1’e karşı 1 buçuktur.
PCR testinin yalancı negatif oranını da bu orana ayrıca eklemek gerekmektedir. Bu gruptaki hastaların sonradan hangi oranda belirti veren semptomatik hastaya dönüştüğü, bulaştırıcılıkta nasıl rol oynadıkları tam olarak açıklığa kavuşturulmamıştır. Biz bunların sonuna kadar belirtisiz (asemptomatik) kaldığını varsayalım. Üzerine de testin yalancı negatif çıktığı üçte bir hastayı da ekleyelim.
Bu hesaplama ile kaç kişinin bu hastalığa yakalandığını bugünkü bilgilerimiz ışığında gerçeğe yakın bir değerde kestirebiliriz.
Ölümler için ise; açıklanan ölüm sayılarına, PCR testinin yalancı negatif sonuçları oranında ekleme yapmak gerekecektir.
Bir COVID-19 hastasının hiç belirti vermeden öleceği düşünülemeyeceği veya varsa da bu sayı somut bir kanıt ortaya konmadıkça göz ardı edilebilecek kadar az olacağı için, yakınması olmayan (asemptomatik) hastaları hesaplamak için kullandığımız oranları ölüm sayılarının üzerine eklemek doğru olmayacaktır.
İyi de; bu bize ne kazandırır, ne işimize yarar, diye sorabilirsiniz.
Türkçe’ye “sürü bağışıklığı” olarak çevirisi yapılan “toplumsal bağışıklığa” ne kadar yakın veya uzak olduğumuzu öngörmeye yarar…
Aşının da etkin tedavinin de bulunup bulunamayacağının kesin olarak belli olmadığı günümüzde geleceğe yönelik umutlarımızın tek kılavuzu içinde bulunduğumuz durumun berraklığıdır.
YARIN: TÜRKİYE’DE KAÇ HASTA VAR?
Halk Sağlığı, en kapsayıcı ve etkili saglık politikalarını hak eder.Açıklık-şeffaflık yoksa, panik ve yönetilemez bir toplumsal mania/histeri/paranoya vs.ye bile neden olabilecek,istenmeyen dalgalanmalar yaşanabilir.Fiziki Halk Saglığı uygulamaları ve politikaları, başka türlü Halk Sağlığı skeunları