Çevresinde bilgi ve güzel ahlâkı ile tanınan, tüccar Çantay-zâde Halil Cenabı Efendi ile Kepsut yöresinde isim yapmış Sincanlı ailesinden, iyilik severliği ve bir çok güzel özelliği dolayısı ile tam bir müslüman Türk hanımı olarak tanınan Hatice Hanımın tek erkek evlâdı olarak 18 T. Sâni 1303/ 30 Kasım 1887 de Balıkesir’ de doğdu. Hasan Basri (Çantay), oldukça varlıklı bir ailenin üç kızla birlikte tek erkek evlâdı olarak, dönemi ailelerinin büyük bir kısmında görüleceği üzere, azamî bir itina ve dikkatle, bir sevgi ve şefkat çemberi içerisinde çocukluğunu geçirdi. Yine dönemin geçerli şartlarına tabi olarak küçük yaşta öğretime başladı. Bundan sonra onun öğretim hayatının, ilk dönemi örgün öğretim kurumlarında olmak üzere, bir ömürü eksiksiz doldurduğunu ifade etmek yerinde olacaktır. Bu arada Balıkesir’in tanınmış alimlerinden Arap Hoca’dan ilk öğrenimini görmüş müteâkiben İbtida-yı Kebir denen ilkokul, Rüştiye ve İdadi’de öğretimine devam etmiştir. Fakat 1903’te 16 yaşında iken babasının vefatı üzerine İdadî öğretimini yarım bırakmak zorunda kalmıştır.
Hasan Basri Hoca’nın doğumu sırasında ve çocukluk yıllarında Balıkesir iki büyük felaketle karşılaşmıştı. Bunlardan birincisi onun doğduğu yıl (8 Ocak 1887) meydana gelen ve çarşıda yüzden fazla dükkanın yanmasına neden olan, sonuçta oldukça büyük bir ekonomik çöküntüyü getiren yangın felaketi idi. îkincisi ise aradan on yıl geçtiğinde yine bir Ocak ayında, 16 Ocak 1897’de meydana gelen ve çok sayıda can ve büyük çapta mal zayiatına sebep olan depremdi. Bu büyük deprem ileride Hasan Basri Hoca’nın tanınması yönünden bir hayrada vesile olacaktır. Nitekim aradan altı yıl geçtiğinde 1903’te Balıkesir Mutasarrıfı Ömer Ali Bey 1897 depreminde harap olan şehrin en büyük camii Zağnos Mehmet Paşa Camii’ni tamir ettirerek, adeta yeniden yapılmış bir büyük mabet halinde Balıkesirlilerin hizmetine sunduğunda, genç Hasan Basri bunu konu edinen aruz vezniyle elli beyitlik bir şiir yazarak Mutasarrıfa gönderdi. Şiirden sahibinin yeteneğini ve taşıdığı zekâ pırıltılarını keşfetmekte gecikmeyen Mutasarrıf Ömer Âlî Bey bu sırada babası öldüğünden öğrenimine ara vererek, ailesinin geçim yükünü sırtlanmak durumunda kalan genç Hasan Basri’yi seksen kuruş maaşla Nafia dairesinde görevlendirdi.
Hasan Basri Bey, buradaki görevi sırasında mutasarrıf Ömer Âli Bey’in yakın ilgisini görerek yarım kalan öğretimini değişik vasıtalarla tamamlama imkanını buldu. Balıkesir Mevlevihane Medresesi’nde Ragıp-zade Ahmet Naci Efendi’den Arapça öğrendi. İleride Müstecaplı-zade Halil ve Balıkesir Müftüsü Osman Nuri Efendilerden de Farsça öğrenecektir. Böylece eski kültürümüzün kaynaklarına inebilme imkânını elde edecek olan Hasan Basri Hoca, Ömer Âlî Bey’den sonra Balıkesir Mutasarruflığına getirilen dönemin tanınmış ilim ve fikir adamlarından Mehmet Ali (Ayni) Bey’in de yakın ilgi ve desteğini gördü. Şimdi görevi mutasarrıfın hemen yanında T a h r i r a t Kalemi K a t i p 1 i ğ i ydi. Bu sırada diğer konular yanında bilhassa da Edebiyat, Hukuk ve Felsefe ile meşgul oluyor, durmadan okuyor, fırsat buldukça da> yazıyordu.
Ragıp-zade Ahmet Naci Efendi’nin vefatından sonra bir süre de Müftü Kodanaz-zade Hacı Ahmet Efendi’den okudu. Artık zorunlu dersleri bitirmişti ve bu durumu gösteren icâzetini almıştı. Meşrutiyet yıllarında Balıkesir Mutasarrıfı olan Mümtaz Bey’den Hukuk, Maliye ve İktisat dersleri okudu. Böylece gelişmekte olan yeni ilimlerdeki eksikliklerini giderdi.
Hasan Basri (Çantay), bir devlet memuru olarak görevini yaptığı bu yıllarda, ülke bir büyük cihan savaşının yıkımına uğramaktaydı. Bu sırada onu parçalanmaya çalışılan aziz vatanı bir bütün olarak koruyabilme çabalarının hem silahlı bir mücahidi, hem de eriştiği bilgi ve kültür düzeyiyle çevresini millî birlik ve beraberlik yönünde uyarmaya çabalayan bir fedakâr gazeteci olarak görmekteyiz.
İzmir Vali ve Bölge Komutanı Nurettin Paşa, bir beyanname yayınlayarak 1919 Mart’ında İzmir, Manisa, Aydın, Denizli ve Balıkesir’den gönderilecek delegelerle bir kongre toplanmasını teklif etti. Nurettin Paşa’nın Müdâfaa-yı H u k u k – ı Osmaniye Kongresi olarak düşündüğü bu kongre, aslında ilk Redd-i İlhak Kongresi olacaktı. Bu kongreye katılacak Balıkesir temsilcileri arasında Hasan Basri Bey de vardı.
17 Mart 1919’da toplanacak kongre için 15 Mart Cumartesi günü Balıkesir’den hareket etmek üzere iken Hasan Basri Bey takip edildiğini öğrendi. İtilâf Devletleri biraz sonra söz konusu edeceğimiz “Ses” gazetesindeki yazılarından rahatsızdılar. Manisa’da trenden indi. Bir başka vasıta ile İzmir’e ulaştı. Nurettin Paşa ile İzmir’in Yunanlılarca işgal edileceği haberleri ve buna karşı alınabilecek tedbirleri görüştü. Anadolu gazetesi idarehanesinde Celal Bayar’la görüştü. O gece uyumayan Hasan Basri Bey, Kongreye sunulmak üzere bir rapor hazırladı. Bu raporda; Yenizelos tarafından ileri sürülen İzmir ve çevresinin Yunanlılara ait olduğu iddialarını çürütüyordu. Bu sırada tutuklama emri geldiğini öğrendiğinde kaçtı. Bu kaçaklık tam olarak dokuz ay on gün sürecektir.
Hasan Basri Bey, Kaçaklık günlerinde ülkenin kurtuluşu için mücadele azmiyle daha da bilendi. Kepsut çevresinde silahlı birlik oluşturdu.
Kurtuluş savaşı sırasında ve sonrasında; bir mücahit, bir fikir adamı, devleti kuran Birinci Mecliste mebus, hâsılı yaşadığı sürece vatanın ve milletin emrinde onların istikbâllerinin mükemmelen temini hedefine yönelik her türlü çabayı göstermekten geri durmayan Hasan Basri (Çantay), bu fedâkârane çalışmalarına rağmen “Tefâhüre vesile aramadık, vazifemizi yapmaya çalıştık”” diyecek derecede de mütevazi, “uzak -yakın tarihe bakın Balıkesir’den devlet-millet haini çıkmamıştır.'” diyecek kadar da dava arkadaşlarına, hemşehrilerine, milletine güvenen bir kişiydi.
Hasan Basri (Çantay), Birinci Meclis’in feshinden sonra bir daha siyasete katılmadı. Kalan.hayatmı önce Balıkesir’de ve son dönemlerini de İstanbul’da ilim, ibadet ve çeşitli sosyal faaliyetlerle meşgul olarak geçirdi.
Yetmiş sekiz yıllık ömrünü hicrî tarihle 1384 Recebinin son günü , (3 Aralık 1964) de noktalayan ve İstanbul’da Edirne Kapı Şehitliği’nde medfun bulunan Hasan Basri (Çantay), millî şairimiz Mehmet Akif ile 1908’lerden başlayan bir yakın dostluğun da sahibidir.
Hasan Basri (Çantay), millî şairimiz Mehmet Akif dostluğu…
Hasan Basri (Çantay) okuduklarını yazıya döken bir kişiydi. Çok sayıda makale, şiir ve kitap telif etmiştir. Makalelerin bir kısmını kendinin çıkardığı Balıkesir, Karasi, Yıldırım, Ses, Zafer-i Milli gibi gazetelerle Türk Dili, Sebilü’r-Reşad, Sırat-ı Müstakim, İslam gibi dergilerde yayınlandı. Basılı eserleri arasında; Kur’ân-ı Hakim ve Meâl-i Keriın, Müslümanlıkta Himaye-i Etfal, Cihad, Akifname Şiirlerim, Türk Edebiyatı, Atalarımız Konuşuyor, Ticari İkrar, Kalendername,Maneviyat-ı Askeriye Dersleri, Ülkü Edebiyatı’nı saymak mümkündür.
Bu arada basılmamış oniki eser bulunmaktadır.
Hasan Basri (Çantay), millî şairimiz Mehmet Akif dostluğunun meyvesi olarak İzmir’in işgali ve Balıkesir içinde tehlike çanlarının çalmakta olduğu bir sırada Balıkesir’e gelen Mehmet Akif, Zağnos Paşa Camii Kürsüsünden; “Ey Balıkesirliler! güzel yurdumuzu çiğnetmeyiniz. Savunmanız meşrudur, sebat ediniz, yürüyünüz.” diyecektir. Bu dostluk o derece ileri merhalelere ulaşmıştır ki, Birinci Meclis’te üye olarak bulunan bu iki arkadaş birbirinden manen ayrılmadıkları gibi maddeten de hiç uzak kalmaz, aynı sırayı paylaşırlardı.
Bu sevgi dolayısıyladır ki büyük şair, Yunan işgalinin Bursa ve yöresindeki elim etkileri üzerine yazdığı pek meşhur olan Bülbül şiirini”Basri Bey oğlumuza” ifadesiyle ona ithaf etmiştir. Bu vesile ile hatırlanabilecek bir husus da kendisiyle iftihar ettiğimiz ve bağımsızlığımızın en önemli nişanelerinden biri olduğuna şüphe etmediğimiz İstiklal Marşı’mızı, ikramiye ve müsabaka gibi endişelerle yazmaktan çekinen Mehmet Akif’e, bu yolda en büyük telkin ve desteğin Hasan Basri Çantay’dan geldiğidir. (Devam edecek)