Şehitlerimiz. Ana kuzuları, babalarının dağ gibi oğulları, ablaların minicik kardeşleri. Hiç büyüyemeyen bizim yiğitlerimiz. Bu yiğitlerden biri Murat Tekin. İki kardeşler. Bir ablası var , bir de Murat.
Murat Tekin ile ilgili köşe yazımda bu yiğit evladımızın o hazin öyküsünü , katledilişini yazmıştım. Körfez Star okurları belki anımsarlar , Murat Tekin 15 Temmuz günü katledildi.Eski adı Boğaziçi Köprüsü olan Şehitler Köprüsüne , hain fetöcü komutanlarınca , kandırılarak götürüldü.Tatbikat var dediler, emir verdiler. Emir demiri keserdi. Hava Harp Okulu 2. sınıf öğrencisi Murat Tekin ve arkadaşları , o hain fetöcü komutanlar tarafından kandırılıp, sözde tatbikata götürüldüler.Hain komutanlar kaçtılar, pırıl pırıl harbiyelileri yapayalnız bıraktılar. Hava Harp Okulu öğrencileri , kaosun orta yerinde, Şehitler Köprüsünde yalnızlığın ortasındaydılar, hainlerce katledildiler.
Kurunun yanında yaş da yanıyordu bu ülkede.Sokağa çıkanların arasındaki asker düşmanları , anlayıp dinlemeden saldırdılar ,öğrencilerin canına kast ettiler, hunharca ve haince boğazı kesilerek katledildi o güzel evlatlar.
Ve Murat Tekin de..
Ablası,yazdığım o köşe yazımdan sonra benimle irtibata geçti.
Sosyal medyada yayınladığım yazımdan sonra , arkadaş olduk.
Cumhurbaşkanımızın dediği gibi,o zamanlar ” at izi it izine karışmıştı” !..
İnsanlar kendi gölgelerinden korkuyordu. Acaba onlar da mı fetöcü ?
İşte o dönemde ablayı tanıdım.
Yazışarak onun acısını dindirmek adına , teselli babından sözler yazarak acılarına ortak oldum, kendimce. Anladığım ve hissettiğim şu oldu ;
” Sadece bir ablanın feryadı değildi bu. Canı her daim yanan , tek kardeşini hain bir kalkışmada yitiren , anne ve babasının acısına da ortak olan , gözü yaşlı gencecik bir abla idi. “
Kardeşinin katillerinin bulunması için çok özel bir çaba gösteriyordu.
Şimdilerde bir kitap yazdı.Yaşadıkları acıları anlatan. Yayına hazırlanıyor.Kitabının her eve ulaşması , okuyanın çok olması dileğimdir.
Hani bir söz vardır, ” acılar paylaşıldıkça azalır ” deriz. Gazete sayfalarında da olsa , Tekin ailesinin çektiği acılarına okyanusta bir damla misali ,destek vermek amacıyla , bir kez daha onların evladı Murat Tekin ve diğer şehitlerimizin ruhunu şad etmek için yazıyorum.
Mahkeme süreci işliyor. Bu güzel evlatlara kıyanlar elbette cezalarını bulacaklar. Hukuk ağır da olsa işliyor. Bunca davanın arasında , bu masum evlatlara kıyanlar tek tek bulunacak.Hak ettikleri cezayı alacaklar. İnancım odur.
Ablası soruyor ;
” Kardeşim suçsuz yere katledildi. Onları oraya götüren komutanlar suçludur. Askeri öğrenciye verilen emri hangisi yerine getirmez ki ?
- Kardeşimin katilleri bulunsun ve hak ettikleri cezayı alsın. “
Murat Tekin , katledilmeden bir hafta önce şöyle yazıyor.
Ablası kardeşinin bu yazısını sosyal medya hesabında paylaşıp şöyle diyor.
” Şahadetinden tam 1 hafta önce kardeşimin yazdigi söz ve vatan aşkı….
Ah kardeşim keşke vatanın seni korusaydi !
katletsenizde vatan sevgisini yok edemezsiniz.
Hava Harp Okulu 2. sınıf öğrencisi Murat Tekin’in ailesinin yaşadıklarını anlatan bu yazıyı Parlemento Haber portalından aldım. Ve bu yazıyı daha önce yayınladım. Tekrarında yarar var diye düşünüyorum. Anne , babasının ve ablasının yaşadıkları bu acıyı duymanız ve Tekin ailesini anlamanız için, bir kez daha okumanız umudyla.
“
MURAT TEKİN… ( Parlamento Haber Portalı )
Köprüde linç edilen askeri okul öğrencisi Murat Tekin “Sopalarla parça parça edilmiş.”
15 Temmuz darbe girişiminde sabaha karşı Boğaziçi Köprüsü’nde önce boğazına basılarak öldürülen, ardından da boğazı kesilen Murat Tekin’in İzmir’de yaşayan ailesi, katilleri arıyor.
21 yaşındaki Hava Harp Okulu öğrencisi oğullarını vahşice katledenlerin bulunarak, yargı önüne çıkarılmasını istiyor.
Anne Şevkiye Tekin “Çocuğum mezarında rahat değil, eminim. Biz de burada rahat değiliz. Tek isteğimiz, gerçeğin ortaya çıkarılması” diyor.
Hava Harp Okulu 2. sınıf öğrencisi Murat Tekin, ailesiyle en son Ramazan Bayramı tatilinde İzmir Bornova’daki evlerinde birlikte geçirdi. 1.5 aylık yaz kampına katılmak için Yalova’ya götürülen öğrenciler arasında yer alan Tekin, 16 Temmuz’un ilk saatlerinde Boğaziçi Köprüsü’ne getirilen gruptaydı.
Komutanları tarafından “Aralarında canlı bomba var” denilerek halka ateş açması istendi.
Ancak o, silahını bırakıp halkın arasına girdi ve orada şişler, sopalar ve demir çubuklarla vahşice öldürüldü.
Tanınmaz haldeki cesedi 10 gün sonra Yenibosna Adli Tıp Morgu’nda ailesi tarafından güçlükle teşhis edilebildi.
Son görüşme 13 Temmuz’da
İzmir Osmangazi’deki mütevazı evin oturma odasında, Tekin’in asker fotoğrafları ve Türk bayrağı ilk dikkat çekenlerden.
Bir bayrak da balkonda asılı.
Anne Şevkiye Tekin, oğluyla en son 13 Temmuz akşamı görüştüğünü, Murat’tan duyduğu son sözlerin “Anne yarın gemiyle Yalova’ya yaz kampına gidiyoruz. Telefonum kapalı olursa merak etme” olduğunu söylüyor.
15 Temmuz ve onu izleyen 3 akşam televizyondan sürekli olayları izlemesine karşın, Yalova’da olduğunu bildiği oğlunun başına kötü bir şey gelebileceğini düşünmediğini aktarıyor.
‘Tırnağından tanıdık’
Bir başka askeri okul öğrencisinin annesinin açtığı telefonla kuşkulanmaya başladığını vurgulayan anne Şevkiye Tekin anlatıyor: “İstanbul’daki ağabeyim, ‘buraya gelme, ortalık çok karışık’ dedi. Anne yüreği durabilir mi? Eşimle birlikte Yalova’dan araştırmaya başladık. Burada yok. İstanbul’a geldik. Harp Okulu’ndan emniyete kadar her yere baktık. Sonra okuluna gittik tekrar. “Teslim ettiğiniz kişiler hain çıktı biz bilgi veremeyiz’ dediler. ‘Bilgi almadan gitmem’ dedim. ‘Komutan kalmadı bilgi veremeyiz’ dediler. Hastanelere, Silivri Cezaevi’ne baktık, yok, yok, yok… İzmir’e dönmeden önce son olarak bir de Adli Tıp’a da bakalım istedik. Ağabeyimle eşim gitti, ben evde kaldım. Orada oğlumun cansız bedenini görmüşler ama tanıyamamışlar. Eşim saçını benzetmiş sadece. Ağabeyime, ‘Murat kaygılandığında, başparmağının ortasını kemiriyordu, oyuk kalmıştı. Parmağına bakın’ dedim. Öyle teşhis ettiler. Tırnağını yememesini söylerdim. O da ‘Belki şehit gelirim, oradan tanırsın beni’ derdi. Öyle de oldu.”
Kesici alet ve sopalarla
Baba Sedat Tekin de Adli Tıp anlarını gözleri dolarak anlatıyor: “Önce fotoğrafı gösterdiler. Çocuğumu komple açtırdım. Tanınmayacak haldeydi. Tırnağındaki oyuktan tanıdım. Ayrıca yüzünde 3 ben vardı. Oradan çıkardım o olduğunu. Sonra saçları, ayakları tanıdık gelmeye başladı. Dayanılacak gibi değildi. Kesici aletlerle, sopalarla parça parça edilmiş çocuğum”.
Niye böyle bir ölüm?
2005 yılında emekli olduktan sonra ailesini geçindirmek için öğrenci servisi şoförlüğü yapan baba Sedat Tekin de artık direksiyon başına geçemediğini anlatıyor: “Eli sopalı, demirli zalimler çocuklarımızı vahşice katlettiler. Niye böyle feci bir ölüm. Çocuğum neden öldüğünü bilmiyor şu anda.”
Baba Tekin İzmir Valiliği’ne dilekçe verdiklerini ve katliamı yapanlarla darbe sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunduklarını vurguluyor. Telefonla görüştükleri diğer öğrenci ailelerinin, çocukları cezaevinden çıkar çıkmaz kendilerini ziyarete geleceklerini söylüyor. Konuşmasında özellikle, o sabaha karşı oğluyla birlikte katledilen diğer askeri okul öğrencisi Gaziantepli Ragıp Enes Katran’ı anmadan geçmiyor.
Camiler salasını bile vermedi
Anne Şevkiye Tekin, kendilerini en çok yaralayan noktanın, oğullarının cenazesinin camiye kabul edilmemesi ve Osmangazi’deki camilerin Murat’ın salasını vermemesi olduğunu söylüyor.Linç edilen Murat Tekin’in annesi Şevkiye Tekin cenazeyi THY’nin kargo uçağıyla İzmir’e getirdikten sonra yeni ve derin bir şok yaşadıklarını söylüyor: “Eşim, dostum tüm mahalle dolmuş buraya. Tabii ben şokta olduğum için o anda farkına varmadım, sonradan öğrendim. Camiye kabul edilmemiş evladım. Salasını verdirmediler. Çocuğumuz ölmüş, salasını bile esirgiyorlar bizden. Müslüman bir aile olarak çok yıprandık. Komşularımız bilir, devletimize, inancımıza bağlı, kendi yağıyla kavrulan bir aileyiz biz”.
Komutanlar hesap versin..
Baba Sedat Tekin, yüzlerine karşı söyleyemeseler de arkalarından “hainin ailesi” damgası vuranlar olduğuna dikkat çekiyor ve ekliyor: “Teröre karşı insanlar olduğumuz halde bu damgayı yemiş olduk. Acımızdan daha üstün acı oldu bunlar. Çocuğum da orada rahat değil eminim, biz de değiliz. Devletimizden tek isteğim bunları yapanların ortaya çıkarılması. Çocuklarımızı o gece tatbikat deyip de boğaz köprüsüne götüren komutanların, onları korumayıp kalabalığın arasında bırakıp linç ettirenlerin hesap vermesini istiyoruz. Büyüklerimizden, devletimizden tek dileğim bizi duymaları. Bize bir şekilde el uzatsınlar. Cezaevlerinde yatan diğer askeri okul öğrencileri de masum, günahsız. Bunlar bir şekilde temize çıksın. Bir daha o hainlerin eline düşmesinler. Bizimki gitti, geri gelmeyecek. Ama hiç değilse yavrumun şehitliği verilsin”.
Ablasının rüyasında
Anne alıyor sözü tekrar: “2 yıl sonra okulu bitip tayini çıkınca evlendiririz, yalnız olmasın diye planlar yapıyorduk. Ne yazık ki düğün parasını cenazesine harcamak zorunda kaldık. Kaderi böyleymiş… Ona haram süt vermedim, kötü ahlâk öğretmedim. Kötü bir insan olsaydı oraya, halkın arasına gitmezdi. Allah şehitlik mertebesi verdi. Ablasının rüyasına girmiş, ‘Anneme söyle üzülmesin ben şehit oldum’ demiş. Ben ne olduğunu biliyorum oğlumun…”
Hiç bir anne – baba ve abla bu acıyı bir kez daha yaşamasın, bu ülkede.
Şehitlerimizin ruhu şad olsun.