Psikoloji bilimi inancı; şüphe ile başlayıp olasılıktan geçerek kesinliğe ulaşan bir süreç olarak tanımlıyor.
Din psikolojisi ise inanmanın; biyolojik, psikososyolojik ve kültürel özelliklere sahip insanın ihtiyacı olduğunu ve insanın bu ihtiyacı karşılamaya yönelik eğilim içerisinde bulunduğunu vurguluyor.
İçinde bulunduğu dünyanın kendisinden üstün bir güç tarafından yaratıldığına kanaat getiren insanlık, bir taraftan o güce ulaşmaya çalışırken bir taraftan da yönetilme, inanç ve güven duyma gibi ihtiyaçlarının olduğunu fark etti. Bu ihtiyaçların karşılanması için kendilerini görevlendiren hırslı insanlar, yine kendi koydukları kurallar ile sahte tanrılar oluşturmaya başladı.
Ve bu sahte tanrıların; görevlendirdikleri insanlar aracılığıyla dünyayı yönettiğine, kurallar koyduğuna, cezalandırdığına, ödüllendirdiğine ve onun isteği üzerine kan döktüklerine inandı.
Zamanla tanrının tek olduğuna inanıldı ve en büyük teistik inanç sistemleri olan İslamiyet, Hıristiyanlık ve Yahudilik için Tanrı, her ne kadar aralarında farklı tasvir ve tahliller olsa da ortak bir kavram kabul edildi. Ancak günlük yaşamdaki kullanımı ile yine her inanışa göre farklı yaklaşım içinde farklı kurallar koyan, korkutan ve cezalandıran türetilmiş sahte tanrı insanları yönetmeye devam etti.
Deprem, volkanik patlama, su taşkını, toprak kayması, çığ düşmesi, fırtına gibi doğal afetlerle Tanrı tarafından cezalandırıldığına inanan insanlık, temelde kendisinin sebep olduğu savaş, zulüm, katliam, haksızlık gibi kötülükleri de ona yüklemekten çekinmedi.
Aşağıda alıntıladığım sözler, inanışlar arasındaki farklılıklara ve sormaya korkulan sorulara bir uzaylı tarafından verilen ilginç cevapların bulunduğu P.K. isimli filmden.
“… Hangi Tanrı’ya inanacağız? Siz Tanrı’nın bir tane olduğunu söylüyorsunuz. Ben yanlış diyorum, iki tane var. Biri bizi yaratan ve ikincisi sizin yarattığınız. Ben bizi yaratan hakkında bir şey bilmiyorum ama sizin yarattığınız Tanrı’dan korkuyorum. Tıpkı size benziyor. Küçük, yalancı, yozlaşmış, boş vaatler veren. Zenginlerle hemen görüşüyor, fakirleri sırada bekletiyor, takdir edilince mutlu oluyor. İnsanları küçük şeyler yüzünden korkutuyor…
Bu gezegen çok küçük, uzayda milyonlarca büyük gezegen var. Siz şu küçük gezegende oturuyorsunuz, küçük bir şehirde, küçük bir odada ve Tanrı’yı korumaktan bahsediyorsunuz. Bütün bir hayatı yaratan Tanrı’yı mı koruyacaksınız? O sizin korumanıza muhtaç değil, O kendini korur.
Bugün birisi Tanrı’yı korumaya çalıştı ve benim arkadaşım öldü. Geriye sadece şu ayakkabısı kaldı. Tanrı’yı korumayı bırakın yoksa dünyada sadece ayakkabılar kalacak, insanlar değil.
Senin Hindu, benim Müslüman olduğumu kanıtlayacak mühür nerede? Bu fark insan eliyle oluşturuldu. Ve bu, dünyanın en tehlikeli yanlış numarasıdır. Bu yüzden insanlar ölüyor.
Önemli bir nokta var, doğru numara oldukça basit. Bizi yaratan Tanrı’ya güvenin. Sizin yarattığınız sahte tanrıyı yok edin”
Filmi büyük bir dikkatle izlemeden bu sözleri anlamsız bulabilir hatta öfkelenebilirsiniz ve bu çok normal. Ancak zalimlerden yana olan ve mazlumları görmezden gelen türetilmiş bir tanrıya inananlar için bu film, önemli mesajlar içeriyor.
Düşünen ve özgür seçimleri ile kendini geliştirebilen, değiştirebilen canlılar olarak, ya sizler hangi tanrıya inandığınızı veya inandırıldığınızı düşünüyorsunuz?
Sonsuz güce mi?
Yoksa insan eliyle türetilmiş sahte tanrılara mı?