featured
  1. Haberler
  2. YAZARLAR
  3. HANGİ MÜSLÜMAN, HANGİ İNSAN…

HANGİ MÜSLÜMAN, HANGİ İNSAN…

Bayram sabahı memleketim Ayvalık’ta börek alıp kahvaltıda da yemek adet olmuş. Eski garajın orada her sabah yapıp getirdiği böreği bir saat içinde satan börekçi kardeşimden son böreği ben aldım. Arkamda bekleyenler vardı. Bugün hiç olmazsa biraz fazla yapsaydın olmaz mıydı dediğimde güldü… Ben nasibi mi aldım. Diğerleri de alsın, dedi gülerek… O zaman bana verdiğin böreği arkamda ki bey ile paylaşmak istiyorum. O da çok almak istiyordu, dedim…
Eve doğru yürürken düşündüm…
Börekçinin tok gözlülüğü kendi yaşamında ki ihtiyaçlarının karşılanma isteğine yetiyor ki daha fazla yapmak için kendini yormuyor, diye düşünüyorum…
Sorunda tam burada başlıyor…
Doyma noktası ne olacak…
Doyma sınırını ne belirleyecek…
Soruna bu iki soruyla yaklaştığınızda yanıtınız; ya ihtiyaçlar üzerinden ya da istekler üzerinden değerlendirilecek… İnsanın istek kavramı sınırsızdır.. Bu sınırsızlık içinde belirleyici olan ise paylaşma duygusu olmayıp biriktirme arzusu ile birlikte kazanma hırsıdır…
Yürürken “takva”yı düşünüyorum.
Nedir, takva…
Günahlardan sakınma ile yanlış bir şey yapmaktan azami ölçüde korunma mı…
Ya da bu börekçinin yaptığı gibi kazandığım bana yetiyor, tanımadığım ama bu işi yapan diğer kişiler de kazansın diyen tok gözlülük mü…
Ya da elindekileri en verimli şekilde kullanıp üretimde en iyi rakamları yakalamak mı…
Ya da bir şeyi kullanırken neden-sonuç ilişkisine bağlı kalarak ortaya çıkan bütün etkileşimlerinin sonuçları üzerinden bir değerlendirme yaparak her seferinde daha iyiye gitmek mi…
Örneğin; bir toprakta ekili olan ürünü vahşi sulama sistemi ile mesela 10 ton ile su ile sulama yaparak mı sulamak yada damlama sulama teknolojisiyle yarım ton su ile sulamak mı… Yarım ton su ile yapılan sulamada toprağın verimliliğini gelecek kuşaklara da bırakarak kullanmak mı ya da toprağı birkaç yıl içinde çoraklaştırıp toprağın verimliliğini bitirip yeni sorunlara neden olmak mı… Hangisi gerçek Müslümanın izleyeceği yol…
Müslümanın eli açık mı olacak yoksa eli kapalı mı…
Dikkat ettiniz mi bilmiyorum…
Doğarken avucumuz kapalıdır, ölürken ne yaparsak yapalım avucumuz açıktır. Bunun üstüne hiç düşündünüz mü? Hazreti Muhammed’in “ölmeden önce ölün” sözü üzerine bir değerlendirme yaptınız mı?
Canı sıkılan tek canlı insandır. “Mistik Guru” Osho’nun sıkıntı üzerine müthiş bir tahlili vardır. Sıkıntı der; “senin hayatın anlamsız, yaşamaya devam etmenin faydasız olduğunu, sonunda hiçbir şey elde edemediğini görmeye yetecek kadar zeki olduğun anlamına gelir. Hayat suya imzanı yazma gayretidir. Hayat suya yazmaktır ve göründüğü gibi kaybolur-hemen, anında ve geriye hiçbir şey kalmaz, duman bile… Dünya üzerinde kaç milyon insan yaşadı? Geriye ne bıraktılar? Devam eder… Sen ne fark yaratacaksın? Yaratıcılık burada olmakla bir fark yaratmaktadır, dünyayı tıpkı bulduğun gibi bırakmakla değil; sen gitmiş olabilirsin ama yarattığın şey nesilleri etkilemeye devam eder.
Bir insan altından yapılmış bir tahtta da oturabilir, bir dilenci de olabilir, hiçbir şey fark etmez, her ikisi de neden burada olduklarını merak eder. Burada oldukları bir tesadüf eseri midir, yoksa kader mi? Bu sorunun yanıtı yoktur, sıkıntı da buradan gelir. Hiçbir şeyde mutluluk, coşku ya da anlam bulamazsın. Günlerin böyle geçer ve sen ölümün giderek yaklaştığını ve hayatın hiçbir şeye boyun eğmediğini bilirsin. Ellerin bomboştur.
Devam eder ve burası çok önemlidir…
Tuhaf bir şekilde, bir bebek doğduğu zaman sanki hayata bir şey getiriyormuş gibi elleri kapalı-yumruk şeklinde gelir. Bir insan öldüğünde ise elleri açık ölür-her şey gitmiştir. Avucunda tutabileceği bir şey yoktur.
Tuhaf olan şudur; insan yaşarken özellikle de Müslüman yaşarken nedense eli yani avucu hep kapalıdır. Tuttuğunu bırakmaz. Kadına olan tutkusu da böyledir, paraya ve mala olan tutkusu da…
Maymun tuzağı diye bir şey duydunuz mu?
Asya’da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak varmış. Bir Hindistan cevizi önce oyuluyor ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanıyor. Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılıyor ve oradan içine tatlı bir yiyecek konuyor. Ve bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı büyüklüktedir. Yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner, ama kaçamaz. Aslında bu maymunu tutsak eden hiçbir şey yoktur. Onu sadece, kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey, elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan kurtulamaz…
İnsan da böyle değil mi dostlarım… Ölmemenin sırrını malda mülkte biriktirmekte arıyor. Sonuçta bir gün ölüyor ve geriye yaptığı kötülükler kalıyor. Kapitalizmin kuralıymış… Bir kişinin zenginleşmesi için en az 500 kişinin fakirleşmesi gerekiyor. Diyeceğim o ki bir şeyi bilmek yetmiyor, uygulamak gerekiyor.
Yani siz en fakirinden en zenginine kadar tutkudan vazgeçmemeyi ve sevginin değil tutkunun peşinden gitmeyi saygı gören Müslüman olmak için, zengin olmak için ön şart olarak görüyorsanız ve birileri elinize bir şeyler verirken siz bunu sorgulama kültüründen yoksun olarak kabul edip tek doğru buymuş diyerek bir uygulama içine girdiğinizde sizin yaptığınız takva değil takiyye olmuyor mu… Takiyye her ne kadar Kur’an’da var denilse de bunun şartları içinde o yıllarda öldürülme korkusu ya da işkence altındayken olabilir diyen bir yaklaşım olsa da bu anlayışın hiçbir şekilde bir değer görmediğini de görsek de yaşam içinde bu sahtekarlığın her alan ve noktada uygulandığına tanık olmak ve sessiz kalarak bu kötülüğü onaylamak ile bizler bir anlamda sahte Müslüman olmuyor muyuz…
Kullanmadığımız şeyleri avucumuzun içinde tutarak ihtiyaç sahiplerine vermemekle sahte Müslüman olmuyor muyuz…
Bilgimizi saklayarak ya da ayrıldığımız kadına ayrılsak ta benimsin diyerek baskı uygulamakla ya da kullanmadığımız eşya, biriktirdiğimiz para, altın gibi benzeri şeylerimizi avucumuzda saklayarak daha fazla insan olmamak adına daha fazla kötülüğün oluşmasına katkı da bulunuyorsak biz nasıl Hazreti Muhammed’in dininin savunucusu olacağız…
Bugün dünya kötülük anlamında birbirini tamamlama anlamında ikiye bölünmüş vaziyette… Parayı ellerinde tutanlar ile çanak tutanlar… Şimdilik bu kötülük zeminine karşı dünya genelinde ciddi bir muhalefet konulamıyor…
Bir yanda ticaret denilerek dünya zenginliğinin en az yarısı 8 aile şirketinin… Diğer yanda çok büyük bir nüfusta açlık ve sefalet içinde… Örneğin onlar için lafı edilmeyecek bir minik tutar 9 milyar dolar, Afrika’ya yatırım olarak dönse içme suyu kirliliği ve eksikliğinden dolayı milyonlarca çocuk ölmeyecek… Savaşa değil barışa dönülse, insanlar keyfine düşkün teknolojiden uzak dursa dünyamız bütünlüğü ile korunsa güzel olmazmıyı ancak hayalimiz de düşünebiliyoruz ..
İnsan üzülüyor…
Bugün Kabe bile tüketim ekonomisinden payına düşeni alıp çevresine o gudubet binalar yapılarak yok edilirken Müslümanlar sessiz kalıyor… O gudubet binaların üst katından kendilerine ve Kabe’ye bakanların aklından geçenleri bilmelerine rağmen…
Uygarlıklar betonun sağladığı rant ile yok edilirken işin ucunun insanın yerine robot insanın gelmekte olduğunu görmeyen gözümüzle aklımız hala komşumuzun payına düşecek miktarı da elimize geçirmenin aç gözlülüğündeyken biz hangi Müslümanız diyeceğiz bilemiyorum…
Batı’nın madde karşısında ki tavrı dünde aynıydı, bugün de yarında aynı olacak… Batı para üzerinden bir uygarlık yaratmak ve neticelerinden sadece kendisi faydalanmak istiyor… İstiyor diyorum, o buluşunu hemen önce kendi kurduğu sistem içinde önce patent ile garantiye alıyor ve hemen sonra paraya, ekonomiye dönüştürüp kaymağını sadece kendi yiyor. Marie Curie, radyoaktiviteyi canı pahasına bulduğunda patent diyenleri elinin tersiyle itmişti. Ben bunu insanlık için buldum demişti… Demekle iş bitmiyor… Kapitalizm adeta insanı, insanın zaaflarıyla adeta öğütme değirmeni içinde öğüterek yönetme de çok büyük usta….
Bu öyle bir dünya ki neyin doğru neyin yanlış olduğunu olayın sonucunu göremediğimizden tam olarak bilmiyoruz. Olaylar karşısında sadece yorum yapıyoruz…
Börekçi kadar basit yaşadığınızda mutluluk ve keyif o kadar tatlı ki… O bir adım taşmayı yaptığınızda artık sizi kazanma ya da kaybetme tutkusu yönetiyor…
İnsanı çözmek çok zor…
Yarın din olur mu?
Olur…
Hangi din sorusu gelecek biliyorum…
Anne ve babasını bildiğimiz ve yine zorbaya dur diyen ve yine bir sınıf mücadelesi yapan ve karşılığında geride kalanlara seçme hakkını bırakan ve aklı öne çıkaran peygamberin dini kalır diyorum… İnsanın içinde var olan masumiyet coşkusu var olduğu sürece demeyi de ilave etmeliyim…
Dünyanın kaderini masumiyeti içinde yaşayanlar belirliyor. Bunu biliyorum… Gerisini anın içinde çözülüyor…
Hikaye böyle gidiyor…
Bakalım robot insan geldiğinde ne yapacağız..
O önemli…
Çünkü kötülük anlamında insan insana güvenmemeyi öğrendi…
Robot insan o nedenle şu an bir adım önde…
Marie Curie’yi “şöhretin yozlaştıramadığı tek ünlü kişi””olarak tanımlamış Einstein…
İnsan ve yozlaşma….
İnsan bunu çözemezse gelecek dünyada farklı bir boyuta geçecek gibi görünüyor…
Sevgi ve saygılarımla..

0
sevdim_bunu
Sevdim Bunu
0
_ok_sevdim_bunu
Çok Sevdim Bunu
0
g_ld_rd_
Güldürdü
0
karars_z_m
Kararsızım
0
bu_ne_bi_im_bi_ey
Bu Ne Biçim Bişey
0
k_zd_rd_n_z_beni
Kızdırdınız Beni
HANGİ MÜSLÜMAN, HANGİ İNSAN…
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Balikesir24saat ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!