Toplumsal yaşam, siyaseti etkileyicidir.
Siyaset de toplumsal yaşamı belirlemektedir.
Ülkede yaklaşık 20 yıldır aynı “otoriter dinci sağ-popülist siyaset” iktidarken “halkçı siyaset” ise uzunca bir süredir muhalefettedir.
Bu durumda da şu soru önemlidir:
Ülkede bunca olup bitenler karşısında, “halkçı siyaset” neden hep muhalefettedir?
***
Bu sorunun, elbette kendi dışından kaynaklı çok çeşitli ve çok yönlü birçok nedeni vardır ve bunlar da bilinmektedir.
Ancak en önemli nedenlerinden biri de kendi iç yapısında olması gereken “düşünce, ilke ve idealle, iç birliğine, iş birliğine ve dayanışmaya” ilişkindir.
Sağ siyaset bütün dünyada gücünü en başta hep sermayeden ve sömürüden alır ve bu çok açıktır.
Bundan başka da din, inanç istismarı ve etnik istismardan alır.
Geniş kitleleri bu yolla devamlı kontrol edip teslim alır.
***
“Halkçı-toplumcu” yani halktan yana siyaset ise gücünü en başta, kendi iç dayanışmasından alır.
Bunu toplumsal dayanışmacılığa yani toplumla dayanışmaya taşır.
Bu, “halkçı-toplumcu” siyasetin olmazsa olmazıdır.
Bu olmazsa havasını alır.
Ülkenin içinde bulunduğu durum, halkçı-toplumcu siyasete ne kadar ihtiyaç duymaktaysa; halkçı-toplumcu siyasetin de kendi içindeki dayanışmasına, o derece ihtiyacı var.
Bunu sağlayamazsa ve başaramazsa, kendini hep iktidar dışına atar.
***
Bugün ülkede özü yok edilen Cumhuriyetin, demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin, ulusal birliğin, iç barışın, huzurun ve insanca yaşam gereklerinin yeniden kazanılması, kurulması kaçınılmazdır.
Bu açıdan bakıldığında ülkemiz, tarihinin en kritik noktasındadır.
Hatta dönülmez ufkun akşamındadır.
Bu durum karşısında en büyük görev, yine halkçı-toplumcu siyasetin omuzlarındadır.
Bugünden yarına, bu görevin başarılması da halkçı siyasetin toplam gücünü harekete geçirebilmesine ve bunun için de kendi “iç dayanışmasını” yaratabilmesine bağlıdır.
Bu dayanışmanın önündeki en büyük engel ise kendi iç yapısındaki demokrasiden ve halkçı-toplumcu ideallerden uzak kalınmasıdır.
Buna bağlı olarak da gerçeklikten uzaklaşıp, dar grupçu bakışla bütünü görememe, bütünü parçaya feda ederek bencilce şahsi çıkar dürtüleri içinde kurnazlıklarla sürüp giden dışlayıcı ve iflah etmez rekabete tutulmaktır.
***
Böyle olunca da ortalık “halkçı-toplumcu siyaset” yerine, içerde düşman kardeşlere ve “siyaset esnaflığına” kalmaktadır.
Halkın gerçekliğinden uzak adeta “halksız halkçılıkla” sadece amansız bir rekabetin döndürüldüğü günlük “siyaset makinesi” halini almaktadır.
Bunun sonucunda da daima bir taraf, tasfiye edilerek, dışarı atılmaktadır.
Göstere göstere “burası bizden sorulur havası” yaratılmaktadır.
Yapı, ortak siyasi amaçlarından uzaklaşıp, çoraklaşmaktadır.
Ortak siyasal-toplumsal amaçlar yerini, daha çok kişiselliklere bırakarak, sonuçta birçokları da soğuyup uzaklaşmaktadır.
Geriye de sadece belli başlı makamlar ve mevkiler için iflah olmaz bir rekabetle kıran kırana vuruşmalar kalmaktadır.
Ortak amaçlar ve en taze umutlar yine başka bahara kalmaktadır.
Bu hengamede çapsızlıklar prim yapmakta ve gidrek ideale rağbet olamamaktadır.
Arslan, kediye boğdurulmaktadır!
***
Halkçı-toplumcu siyasetin kanı da damarı da iç “dayanışması”dır.
Bu da demektir ki halkçı halkçının da “dayanışmasına” muhtaçtır.
Halksız ve dayanışmasız “halkçılığın” yokluğunda, yok oluş vardır.
Yalnızca şahsi ikbal sevdası ve şahsi çıkarlar kaygısı vardır.
Düşünceye, ilkelere ve ideallere, dayalı olmayan halkçı-toplumcu siyasi yapılarda sadece çekişme ve çekiştirme vardır.
Herkes aklını başına almalıdır.
Bugun artık sol siyasette gücünü sermayeden almaya başladı ve bunun sonucu sömürü düzeninin bir parçası oldu. Emekçi partide sadece üye olabiliyor.