Eskinin büyüklerinden olup şimdilerde içi boşalan ve sadece adı büyük(!) kalan bir ulusal gazetemizde haber başlığı:
“Hakim ve savcıya puana göre atama”
Neymiş bu, haberin ayrıntısına bakıyorsunuz hemen…
Keyfe göre duruşmalara başlamalar mı, duruşma ortasında çay içmeler mi puanlanacak diye düşünüyorsunuz misal…
Veya mesai saatinde “ara ki bulasın” halleri mi?..
Değilmiş ama.
Meğer hakim ve savcıların dosyalarını zamanında tamamlamaları için yapılması planlanan bir sistemmiş.
İstinaf ve Yargıtay’ın verdiği puanlara göre bir not sistemi oluşturulacak, puanlama atamayı etkileyecek, belirlenen puanın altında kalan hakim ve savcılar istinaf mahkemelerine atanamayacak, mahkeme başkanı ya da başsavcı olamayacakmış.
Taslakta istinaf mahkemelerinin işlerliğinin artırılması için yeni düzenlemeler de planlanıyormuş, yerel mahkemeler ile Yargıtay arasında zaman zaman yargılamanın uzadığına dair sıkıntılar da olduğu belirtildiğinden bunun için istinaftaki daire ve hakim-savcı sayıları artırılacakmış.
E hani istinaf çözüm olacaktı da iş yükü azalacaktı Yargıtay’ın?..
Anadolu’da mevcut yerel mahkemelerdeki tüm deneyimli hakimler istinafa gitti, yerel mahkemelerde de maalesef gencecik, tecrübesiz, kürsüde pişmemiş meslek mensupları kaldı.
Deneyimli ve bilgiyle dolu hakim savcı artık ara ki bulasın misali bir halde.
Sayısı az olan ve genç olmasına rağmen kendini bilgiyle donatıp kuşkusuz iyi yetiştiren hakim ve savcılarımızı tenzih ederiz elbet, biz genel sıkıntıya dikkat çekmeye çalışıyoruz.
Bu arada Yargıtay’da da bir sürü daire kapatıldı…
Eeee sonuç?
2015’de Yargıtay’a giden dosya var, 2018’de istinaf’a gidip dönmeyen dosya var…
Neyin taslağı ki şimdi bu?..
Ülkemizde maalesef fiili durumuna uymayan bu tür düzenlemeler çok.
Hakim ve savcılar için zaten Yargıtay veya İstinaf kararlarına göre yapılan bir değerlendirme sistemi var.
Dosyayı zamanında tamamlayıp tamamlayamamak da ne ki?
O kadar çok yargıyı fuzuli işgal eden dava ve işler var ki yargının önce bu gereksiz iş yükünden arındırılması gerek, idari yönden çözümlenecek ve davayı gerektirmeyen iş yükünden önce arındırmak gerek yargıyı.
Sonra…
Bir takvim yılını alalım önümüze…
Adli tatil var mı var… İki üç kez çıkan kararnameler var mı var… Kararnamelerle hakim savcılar habire tayin ile de uğraşıyor mu uğraşıyor… Kararname öncesi ve sonrası çalışılmayan süreler var mı var…
Bunun yanına yıllık izinlerini, sağlık ve mazeret izinlerini, seminerleri vesair takvim yılından giden günleri katın.
Yılda aynı dosya kaç kez hakimin önüne geliyor ki duruşmada veya inceleyebilmesi için?
Dosya bilirkişiye verildiğinde veya adli tıbba veya herhangi bir üniversiteye gittiğinde kaç ayda dönüşü oluyor?
Hakim n’apacak, puan alacağım diye dosyaya ters takla mı attıracak hızlı bitsin diye?
Ki, hadi yargının ağır hallerine alıştık, bizim sistemimizde deveye hendek atlasanız hız-lan-dı-ra-maz-sı-nız.
Fiili durum farklı gidiyor çünkü…
Ki biz kaplumbağa hızıyla karar çıksa da artık hızlı karardan da nicedir vazgeçtik.
Dosyaların iyi okunduğu, gerçekten doğru kararların tecelli ettiği, bir hukuk dairesinin A dediğine öteki hukuk dairesinin B demediği; aynı istinaf dairesinin bugün C dediğine yarın D demediği bir adalet bekliyoruz.
Varsın 2010 yılında açılan bir dava halen kesinleşmemiş olsun!
Hakim ve savcılara dosyaları zamanında tamamlamalarına göre puan verilecekmiş…
Fiili durumu unutup böyle haberler okuyoruz ya…
İstemeden gülmek geliyor içimizden, kusura bakmayın lütfen.