2021 yılının son ayına girildiği gün Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, TBMM’nde hekimleri mutlu edecek bir düzenlemenin müjdesini verdi. Gündeme Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “ne söyledi” ve “para pul söylemedi mi” sorularıyla oturan düzenleme sağlık çalışanları arasında soğuk rüzgârlar esmesine neden oldu.
1 Aralık günü TBMM Genel Kuruluna dakikalar kala milletvekillerinin önüne getirilen metinde ne yapılmak istendiği ve bu yasa değişikliğinin sonuçlarının ne olacağı henüz tam olarak anlaşılmamıştı ki; yasa jet hızıyla kabul edildi.
Hemen ardından sosyal medyada, sağlık çalışanlarından, özellikle muhalefet milletvekillerine yönelik olarak, sadece hekimleri ilgilendiren bir düzenlemeye onay vermeleri nedeniyle suçlayıcı iletiler gönderilmeye başladı.
Oysa muhalefet partilerinin sözcüleri, getirilen teklifle ilgili söz aldıklarında, teklifteki en büyük eksikliğin sağlık çalışanlarının tümünü kapsamaması olduğunu ifade etmişlerdi. Torba kanunun kalan maddelerinin görüşmeleri, önce bütçe görüşmeleri tamamlanana kadar ertelendi, en sonunda da komisyon tarafından geri çekildi.
Bu sırada getirilen düzenlemenin sadece hekim ve diş hekimleriyle ilgili olmasını sağ görüşlü sendikalar, sağlık çalışanı maketi yakıp alkışlarla sönmediğini göstermek, yemekhanede hekimleri sağlık çalışanlarına alkışlatmak gibi, tepki çeken eylemlerle protesto ettiler.
Sağlık Bakanlığı’nın bütçesi görüşülürken dile getirilmeyen, sağlık ile ilgili komisyonlarda hiç görüşülmeyen, hesapsız kitapsız ortaya atılan yasa değişikliği sadece hekimlerle sağlık çalışanlarını karşı karşıya getirmekle kalmadı, kamudan emeklilik veya istifa yoluyla ayrılmayı düşünen, isteyen veya karar veren hekim sayısını da oldukça arttırdı.
13 Aralık Pazartesi günü TBMM’nde basın açıklaması yapan CHP Balıkesir Milletvekili Dr. Fikret Şahin hekimlerin özlük haklarını ilgilendiren bir yasal düzenlemenin Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile ne ilgisi olduğunu sordu.
Bu çarpıcı soru aslında yaşanan başarısızlığın veya ortaya çıkan gülünç çelişkinin asıl nedeni olarak ortada duruyor. Birden bire, akın akın yurt dışına kaçan yetişmiş hekimleri kendine sorun edinen iktidar, ilk anda akla gelen çözümü “para pul söylemedi mi” diyerek çok büyük bir iş yapacakmış gibi önümüze getirince, sonuç da böyle beklenenin aksi yönünde oldu.
1 Aralık’ta “ne söyledi” ile başlayan süreç demokratik bir ülkede çoktan sağlık bakanının istifası ile sonuçlanırdı. Sözde, iyileştirme amaçlayan, ama aslında hekimlerin kamudan istifalarını ve hatta yurt dışına kaçışını önlemeyi hedefleyen bu kanun teklifinin amacından saptığı ve tam aksi yönde bir işlev kazandığı şimdiden açıkça görülüyor.
Bu işten kamu sendikaları kaçınılmaz olarak zarar görecek.
Hekimler, sadece kamu görevlerinden değil, kamuda kalsalar bile aynı zamanda kamu sendikalarından da hızla istifa edecekler. İktidara destek olmak dışında bir işe yaramayan sarı sendikalar için bu çok da umulmadık bir durum değil. Açıkça ve koşulsuz olarak emekten yana tavır almış sendikalar için ise bu durum tehtid oluşturmaktan çok fırsat olmalıdır.
Hekimlerin kafasında “meslek örgütü” ile “sendika” arasındaki işlevsel ve kavramsal farkın berrak olmaması, bu süreçte hekimleri sağlık memuru, ebe, hemşire gibi sağlık çalışanlarının çoğunlukta olduğu sendikalara düşman etti. Bazı hekimler tabip odalarını yeniden hatırlarken, kimi hekimler de tabip odalarına ve Türk Tabipleri Birliğine özlük hakları mücadelesi verilmediği için kızmakla meşgul.
Kafası karışık hekimlerin biliyor olması ve gözden kaçırmaması gereken bir konu var:
Sendikal mücadele sınıfsal bir mücadeledir. Sınıfsal mücadelede, emekçinin yanında diğer emekçiler, karşısında da her zaman sermaye, yani işveren vardır. Kamuda işvereni iktidar temsil eder. Hakların talep edileceği ve alınacağı taraf, iktidardır. Bu nedenle hekimler, aynı sınıfsal mücadele içinde, aynı safta, aynı sorunlara karşı yaşam savaşı veren sağlık çalışanlarına ve bu sağlık çalışanlarını kullanan sağcı sarı sendikalara kızarak, tek başına hak arayamazlar. Yaşananlara bakarak sağlık çalışanlarını suçlamak, sağ ve sığ görüşlü sendikalar yerine faturayı sağlık çalışanlarına kesmek hekimlerin hem entelektüel düzeyine hem de sağlık ekibi içindeki önder konumuna yakışan bir tavır değildir. Dahası, hekimler bu yanlışa düşen sağlık çalışanlarını da koruyup kollayacak bir tutum takınarak sağlık hizmetlerinde taşımak zorunda oldukları önder konumu herkese göstermek zorundadır.
Meslek örgütümüz Türk Tabipleri Birliğinin, hekimler açısından bu koşulların oluşmasına neden olan açmazlarını bir kenara koyarak, sendikal mücadeleye verdikleri desteğin çok önemli olduğunu da vurgulamak isterim.
Çünkü; hak verilmez alınır.
Ama neyi, kime karşı, nasıl isteyeceğini bilirsen!