Encümen toplantısında kavga çıktı çıkacaktı ki , ortaya fırladı.
Babacan bir tavır ile sesini ayarlayıp ortaya seslendi.
– Yahhuu milleti kendimize güldürmenin alemi yok ki arkadaşlar. Çok ayıb oluyoo , çok ayıb..
Dağda beş koyunu güdeni de encümene alırsan olacağı budur diye söylendi.. Kendi duydu sesini sadece. Bağırışlar arasında kimse duymadı bile.
Encümen dağılınca ter bastı alnını. Alaburus traşının kısacık bıraktığı ensesini mendiliyle sildi.
Maksut bey ile göz göze geldiler. Yutkundu. Kimsenin kimseyi duyacak , dinleyecek hali yoktu. Haftaya dananın kuyruğu kopar belki dedi , içinden.
– Maksutcuğum ne oluyor bize ? Bu nereye kadar sürecek böyle. Son zamanlarda her toplantıda böyle bir maraza çıkarıyorlar , incir
çekirdeğini doldurmayacak şeylerden ötürü bile böyle tartışacak mıyız ?.
– Ahmet abim nerden bileyim , neden böyle yapıyorlar. Ben de çözemiyorum ki , bu hallerimizi. Siyaset kirleniyor diyor Sadi bey. Niye kirlensin ki ? Aynı memleket evladıyız yahu.
Başını salladı Ahmet bey.
– Haklısın Maksutcuğum. Nerdeyse birbirlerini boğazlayacaklar. Edep haya ayak altına düşerse , olacakların önüne geçilmez. Vaktin varsa biraz konuşalım mı ?
– Çok isterdim Ahmet abim , ama acil işim var. Gelecek toplantı öncesi hasbıhal edelim derim. Şimdilik hoşça kal.
Maksut bu olan bitene hiç karışmak istemediğini , kibarca kaçarak söyledi.. Ahmet bey anlamıştı.
Milli Kuvvetlere doğru yürüyeyim de efkarlarımı dağıtayım diye yola koyuldu. Milli Kuvvetler bitmişti.. İstasyona doğru yöneldi. İbrahim’i görürüm , biraz onunla dertleşeyim dedi kendince.
Rayların arasından zıplayarak lokomotiflerin durduğu perona doğru yöneldi. Etrafı kolaçan etti , birini görse de kardeşini bulsa. Eğildi , rayları kontrol eder gibi bakındı , birilerinin yürüyen ayaklarını görürsem seslenirim diye düşündü. Bekledi gelen giden yoktu.
Uzaktan gelen lokomotifi fark etti. Rayların arasından perona doğru yürüdü. Lokomotif vagonların önünde durdu. Az sonra kardeşi lokomotiften atlayıp indi. El sallayıp seslendi kardeşine..
– İbrahimmm..
– Az gelsene , bir ki diyeceğim var.
Çörçil İbrahim’in üstü başı kir pas içindeydi. Terlemişti. Yanına vardı.
– Efendim abi. Hayırdır ? Yaramaz bi şey mi var ? Buralara kadar gelmen hayra alamet değil. N’oldu yahu ? Merak ettim.
– Yok yavv , çok canım sıkkın da. Aklıma düştün bi gidip bakayım dedim. Bizim Çörçil napıyor dediydim.
Gülüştüler.
– Yahu abi , benimle dertleşeceğin hiç aklıma gelmezdi. Sen hep bize bağırır çağırırsın da.
Ahmet bey bir kahkaha attı.
– Bugünden sonra kimseye bağırıp çağırmayacağım. Kendime söz verdim.
– Neden bundan sonra abiii.. Hasene yengem seni dövdü mü ?
-Olum benim hanım senin Mihriyen gibi değil ki, bana tek laf edemez biliyon ya.
Bu kez ikisi birden kahkahalarla güldüler.
– Encümen toplantısında bugün yine ağız dalaşı yaptılar. Bağıranları gördüm. Ne kadar çirkinleştiler , aynı haydut gibiydiler. Onlar birbirlerine bağırıp çağırdıkça ben utancımdan yerin dibine girdim.
Evde bazen ben de patırtı yapıyorum ya , çocuklar hiç ses çıkarmadan dinliyorlar ya , aklıma geldi o hallerim , kendimden utandım.
Birden içime daral geldi , bizim Maksutla konuşayım dedim , hemen sıvıştı deyyus. Çakallar dolmuş her yanımız da ben ancak gördüm.
– Abim , ben daha işimi bitirmedim. Bir lokomotif daha var son kontrolünü yapacağım. Ama akşama görüşelim. Gelirim ben. Şimdilik hoşça kal.
– Tamam İbrahimcim ,akşam bahçede bir çilingir kuralım. Çocukları da al getir. Haseneye haber verdim. Akşama misafirimiz yemekli dedim.
***
Bahçenin ortasındaki küçük havuzda portakal renkli balıklarını yemledi. Kiler mutfaktan mis gibi yemek kokuları geliyordu. Çardak gülünün uzanan her dalında tomurcuklar , güller boncuk dizilmişti.
Süzgüyü doldurdu , önce sardunyaları ,hanımelini , akşam sefalarını suladı.
Ne çok gül ekmişti Hasene bahçeye. Mis kokanı , kokusuzu güller arasındaki masaya keyifle baktı. Küçük konsol içindeki gramafonu çıkardı. Taş plakları sıraladı. Akşama bahçenin ahengine neşe katacak ne varsa olsun diye geçirdi içinden. Bundan böyle derdini bir tek kardeşi İbrahim’e açmaya karar verdi. Ellerle dertleşmeyeceğim , bi daha mı töbe dedi. Maksut nasıl satmıştı onu!.. Acele işim var deyip tüymüştü. Herkezi kendi gibi sanmamaya karar verdi.
Mutafağın kapısından seslendi Hasene :
– Ahmet beyy , kabak da kızartayım mı ? Patlıcan , biber tamamdır. Ne diyosun ?
– Yokkk yavv boşver kabağı şimdi. Patlıcan salata yaptın mı ?
– Yaptım tabi ki.
– Köfteleri burada maltızda ben yapacağım sen ona göre ayarla bizim masayı. Siz çocuklarla kendinize göre kızartın köftelerinizi.
***
Dış kapının sesini duyduğunda ,akşamın karaltısıyla Goca Saatın sesini duydu. Saydı din danlarını 7 taneydi..
-Hayırlı akşamlar , abim. Hasene yengeee iyi akşamlar diye mutfağa doğru yöneldi. Elindeki piyaz tabağını yengesine uzattı.
– Mihriye ile çocuklar gelemediler , Savaştepe’den ablası Şaziye ile kızı Gülay geldi. Ben abimle sözleştim dedim evden çıktım.
Abisinin karşısındaki sandalyeye oturdu. Sofranın keyfini çıkarmak için ellerini oğuşturdu.
– Hasene yengem yine sarmalar dolmalarla bizi kandırmış diye takıldı yengesine.
– Eee Mihriye gelemediyese , ben de size gideyim . Abi kardeş yeyin yemeğinizi. Şaziye hanımı da görmüş olurum. Hadi bakam size afiyetler olsun.
Abi – kardeşin evlerinin arası iki adım denir ya , işte öyleydi. DDY makinisti olan İbrahim’e isim takmışlardı. Çörçil İbrahim. İngiltere’den getirilen lokomotifleri ilk kullanan ve onların tamirinde en usta olan makinist olarak ün salmıştı demiryolcular arasında. Önceleri İbrahim , diye söylenirdi adı , şimdilerde artık Çörçil İbrahim diye biliniyordu. İngiliz başbakanı Çörçil döneminde alınan bu lokomotiflerin ustasına en büyük paye böyle verilmişti.
Dedem ve ailesi. Balıkesir 1947.
Maltızdaki köftelerin kokusu yayıldı bahçeye. İlk kadehleri doldurdular. Öteden beriden konuşurken söz dönüp dolaşıp encümen toplantısına geldi.
-İbrahim ; abi yahu şimdi bu güzel sofrada encümeni mi konuşacağız. Başka dedimiz yokmuş gibi , sardırdın encümene. Bak bu siyaset boktan bir iş. Adamlar bir lokomotif yapmışlar , bakarsan , tay gibi namussuz. Bakmazsan uyuz eşek gibi. Bizimkisiler de Eskişehirde kurdular vagon fabrikasını biliyorsun.Çok ilerleme var çok. Rahmetli Atatürk az daha yaşasaydı biz bu lokomotiften daha iyisini yapardık. Buna inan.
-Haklısın yahuuu dedi Ahmet bey.
Konsolun içinden taş plakları çıkardı. Bir Müzeyyen koyayım da dinle bak.
Gelincik sigarasını ağızlığına taktı. Dumanını savurdu gökyüzüne doğru.
Müzeyyen Senar Hanımı İstanbul Tepebaşı gazinosunda dinledim. O ses Tepebaşının her yerinden duyuluyordu. O zamanlar gencim tabi.. İstanbul’un nimetlerini görmenin keyfini yaşıyorum. Bizim Enver ile gezdik , dolaştık. Bu gece Tepebaşındayız Ahmet dedi. Gittik. İyi ki gitmişiz. Yahu ne kadar çok şarkı biliyormuş. Hayran kaldım.
Hele bu şarkısını bir okuyuşu vardı ki .. İnsanı gönül telinden vuruyor. Dinle bak. Şimdi taş plakların üstüne sözlerini de yazıyorlar. Bestekarını da , makamınıda.
“Koklasam saçlarını bu gece tâ fecre kadar
Acı duysam gözünün rengine dalsam da senin
Kanatır rûhumu mâzîde kalan hâtırâlar
Doyamam ömrüme ben kalbini çalsam da senin.
Beste: Artaki Candan
Güfte: Mustafa Nâfiz Irmak
Makam: Nihavend
Usul: Aksak”
***
Abi , ne iyi oldu da bugün orada patırtı çıktı. Yoksa böyle bir sofrada buluşamayacaktık. Maksut beye teşekkür etmelisin söveceğine. Bak onun sayesinde uzun zamandır böyle oturup bir şarkı dinledik mi seninle. İki kadeh içtik mi ?
Ahmet bey kahkahalarla güldü. Haklısın İbrahimim , eee naparsın , bazen kafaya bazı şeyler dank etmeden insan akıllanmıyormuş. Dur hele bak , şu kadehleri yeniden doldur bakalım sen. Bir plak almışım ki o şarkıya bayılacaksın. Bir kadeh daha içersin belki.
Müzeyyen Hanımdan sonra Hafız Burhan zamanıdır..
Bu şarkı ile mest oluyor insan. Dinlemeye doyamıyorsun. Sözlerini yazmışlar buraya. Okuyayım bak dinle.
“Sabrımı gamzelerin sihr ile târâc edeli
O güzel gözlerinin nûruna yandım ezeli
Acı, öldürme ki kalbimde hayâlin yaşasın
Yeter ey, gözleri sevdâ dolu esmer güzeli.
Beste: Bimen Şen
Güfte: Nazif Surûrî Bey
Makam: Hüzzâm
Usûl: Ağır Aksak ”
***
Tamam abim , bir kadeh de Hafız Burhan için olsun..
Şerefe..