Ne demişti biri:
“Türkiye’nin geleceği için cahil nesil lazım. Okuma oranı arttıkça beni hafakanlar basıyor.”
Haliyle…
Bir rektör, holdingde görev yapan arkadaşını üniversiteye genel sekreter yapıp; rektörün oğlu da o holdingde işe başlayabilir…
Bir başka rektör, eşini tarif eden öğretim görevlisi kadrosu çıkarabilir.
Bir başka rektör, kardeşi ve yeğeni için kadro açtırmakla kalmayıp 10 yıllık makam şoförünü de fakültenin genel sekreterliğine atayabilir.
Bir başka rektör, pardon bu kez rektör yardımcısı; kardeşini yüksekokul müdürü, kızını da okutman yapabilir.
Boğaziçi’ne, Boğaziçi dışından rektör gelmesi elbette üniversitenin tarihine, kültürüne ve aslında sadece Boğaziçi’nin değil, “üniversite”nin ruhuna aykırıdır ama…
Makam aracı için ihale şartnamesine 0’dan 100 kilometre hıza 8,2 saniyede ulaşma şartı koyduran rektör var ülkemizde.
Altı ayda bir keyfine göre araç kiralama ihalesi açan, son model aracını, bir başka son model araçla değiştiren rektör var.
1300 lira bedelle kiralanan lojmanı için 145 bin lira mobilya parası ödeten rektör de var.
Dedik ya…
Tüm bunlar Türkiye’nin bir kısım rektör manzaralarıdır…
Son rakamlarda yeni bir değişiklik olmadıysa 209 üniversite var ülkemizde.
131’i devlet, kalanı vakıf üniversitesi…
Her vilayete üniversite ve neredeyse her ilçeye fakülte ya da yüksekokul açmanın neresiyle övünülebilir anlamış değiliz. Çünkü bunların çoğu tabela üniversitesi…
Öğretim üyesi yok.
Araç gereç yok.
Daha komiği, pek çoğunun öğrencisi de yok…
Açtık mı, açtık…
Nitelik mi? Kim kaybetmiş de sen bulasın!..
Öğrencinin tercih etmediği yüksekokul gerçekten akademi midir allasen?
Liseyi bitiren çocuk biliyor hangi üniversitenin dolu dolu olduğunu…
Ama popülizm uğruna üniversitelerde kalitenin önüne geçti niteliksizlik.
GPPI adlı enstitüye göre üniversitelerimiz bilimsel araştırma özgürlüğü, akademik mübadele, özerklik, kurumsal bağımsızlık gibi sıralamalarda uluslararası ortalama üstünde 4 puan üzerinden 3 puan ile iyi bir yerdeydi.
Ama ne zaman?
1990 ila 2010 arasında.
Sonra inanılmaz bir dibe vuruş baş gösterdi.
2019 yılında 0,5 puan.
4 puan üzerinden 3 alırken şimdi 0,5 puan veriyor GPPI.
Üniversiteler bilim ve özgürlük yuvaları olmalıdır.
Özerk olmalıdır.
Aksi hal, yüksek lise seviyesine dönmeleri demektir ki, iki elin parmakları kadar gözde üniversitemiz kalmışken devlet üniversiteleri içinde onları da yıpratmak üniversitelerin ölmesi demektir.
Gelişmiş bir ülke olmak istiyor muyuz, istemiyor muyuz buna karar vermek zorundayız.
Siyasetin etki ettiği ve akademik kurulların olmadığı bir coğrafyada üniversiteler nefes alamaz.
Sonuçta, yukarıda çok azını örneklendirdiğimiz rektör(!)ler artar gider, bir ton hukuk fakültesi açarsınız da dekanları hukukçu olmaz, pek çok fakülte dekanını vekil olarak birden çok fakülteye atarsınız; akademisyen başına sadece 0,3 makale düşer; dekan, öğrencilerine “terörist bozuntusu” der.
Sonra…
“Covid aşısını Almanya’da yaşayan Türk bilim insanları buldu” haberi bile buruk bir sevinç verir.
Sadece “buruk”.
Fotoğraf böyle olunca asıl bu halimize “hafakan basmaması” mümkün mü?
Alp KAAN’ın tüm yazıları için tıklayın…
https://balikesir24saat.com/author/alp-kaan