1920 yılında birkaç cephede birden çarpışan Türkiye halkının bir marşı yoktu. Hükümet ve ordu, askerin ve halkın moralini yüksek tutacak, onları aynı ortak duygular içinde toplayacak bir marşa ihtiyaç duyuyordu. Akif, Kastamonu ve ilçelerinde konuşmalar yaparken gazetelerde Maarif Vekaleti’nin bir ilanı yayımlandı. Bakanlık, milletin iç ve dış bağımsızlık uğruna giriştiği kavgayı yansıtacak bir İstiklal Marşı yarışması açıyordu.
İstanbul’daki işbirlikçi çevrelerin bu ilanı “garip karşıladıklarını” Peyami SABAH’ın bir yayınından anlıyoruz. Politikasına baş yazarı Ali Kemal’in yön verdiği ve Anadolu’daki mücadeleye, Büyük Millet Meclisi ve Mustafa Kemal’e hemen her yazısında şiddetli hücumlar yönelten Peyami SABAH, “Milli Marş Tanzim Ediyorlar” başlıklı bir haberinde “Dün gelen Anadolu gazetelerinde Ankara Maarif Vekaleti’nin garip bir ilanı nazar-ı dikkatimizi celbetti” diyerek bu “garip” ilanı okuyucularına duyurmuştur.
Yarışmaya 724 eser gönderildiğine bakarak yarışmanın büyük bir ilgi gördüğünü söylemek mümkündür. Yarışmaya son katılma tarihi 23 Aralık 1920 idi. Bakan Hamdullah Suphi’nin dikkatini Mehmet AKİF’in yarışmaya katılmamış olduğu, çekti. Onun konulan ödül nedeniyle katılmadığını öğrendi. Kendisine bir mektup yazarak ödül konusunun uygun bir tarzda çözümlenebileceğini bildirdi ve yarışmaya katılmasını istedi.
Bunun üzerine Akif, Tacettin Dergahı’ndaki odasına çekildi ve İSTİKLAL MARŞI’nı yazdı. On kıtalık marş 17 Şubat 1920’de iki yerde birden yayımlandı. Her ikisinde de şiir, birinci sayfaya ve çerçeve içine konulmuştur.
1 Mart 1920 Meclis’in ikinci çalışma yılı açılıyordu. Mustafa Kemal Paşa önemli bir konuşma yaptı. Görüşmeler, onun başkanlığı altında sürerken Balıkesir Mebusu Hasan Basri Bey’in bir önergesi duyuruldu. Basri bey, İstiklal Marşı’nın Hamdullah Suphi Bey tarafından okunmasını istiyordu. Muhittin Baha, bunun hangi İstiklal Marşı olduğunu sordu. Başkan, Basri bey, Maarif Vekaleti’nce seçilen yedi marştan birinin okunmasını istedi. Muhittin Baha, Basri bey hangisini isterse Hamdullah Suphi’nin onu okumasını istedi. Mustafa Kemal, Basri bey’in teklifini kabul edenlerin el kaldırmasını istedi. Aksini oylamadı ve kabul edildiğini açıkladı. Hamdullah Suphi Bey’i kürsüye çağırdı. Ancak Bakan’ın salonda hazır olmadığı anlaşıldı. Başkan şiirin okunmasını erteledi. Az sonra bakan geldi. Kürsüye çıktı. Bakanlığın yedi şiir seçtiğini ve seçimi Meclis’e bıraktığını hatırlattı, fakat kendisinin açıkça Mehmet Akif’inkini tercih ettiğini de söyledi ve şiiri okumaya başladı. Şiddetli alkışlar arasında şiiri okudu.
İstiklal Marşı konusu 12 gün sonra(12 Mart 1921) yeniden Meclis’e gelmiştir ve bu kez seçim yapılacaktır.
Maarif Vekili Hamdullah Suphi söz aldı. Bakanlığa gelen bütün marşların ilgili komisyona incelettirildiğini, sonucun Meclis’e sunulduğunu seçilecek marşın ayrıca açılacak bir yarışma ile besteletileceğini söyledi.
Oturum başkanı Dr. Adnan bey, konunun bugün görüşülüp görüşülmemesi hakkında oylama yaptı. Bugün görüşülmesi oylanarak kabul edildi.
Hamdullah Suphi, halk şiirlerinin, özellikle milli olaylarla ilgili olanlarının halk hareketleri esnasında doğmuş olduğunu kabul etti. Ancak, bugünkü mücadeleyi anlatacak marşın henüz doğmadığını belirtti; doğmasını sağlamanın kendileri için bir görev olduğunu söyledi. Şairlerin, yarışmaya para için katılmadıklarını, bunların yıllardan beri yurdun üzüntülerini, acılarını, övülecek yanlarını dile getirdiklerini, para meselesinden çekinenlerden birisinin de yıllardan beri yüksek dinsel bir sanat etkisiyle şiirler yazan Mehmet Akif Bey olduğunu söyledi. Gelen bütün şiirleri okuduktan sonra, kuvvetli bir şiir daha bulunsun diye ona başvurduğunu anlattı ve bir an önce bestelenmesi için, Meclis’in şiirlerden birini seçmesini istedi.
Tartışmalardan sonra, Hamdullah Suphi, yeniden söz aldı. “Ismarlama, halkın tercümanı değil” gibi sözlerin yanlış olduğunu, halkın temsilcileri olan mebuslar önünde okunan şiirin, mebuslar üzerindeki etkisini anlamak için kendi kalbinizden başka ölçünüz varsa o başkadır, dedi. Başkanın, yedi şiiri ayrı ayrı oylamasını önerdi. Kastamonu Mebusu Dr. Suat Balıkesir Mebusu Hasan Basri, Ankara Mebusu Şemsettin, Bursa Mebusu Emin, Bitlis Mebusu Yusuf Ziya, Isparta Mebusu İbrahim, Kırşehir Mebusu Yahya Galip Bey’lerin ayrı ayrı verdikleri önergelerde Mehmet Akif’in şiirinin İstiklal Marşı olarak kabul edilmesini istedikleri görüldü.
Başkan şiirin marş olarak kabul edilmesini isteyen önergeleri birleştirerek oyladı. Gürültüler ve ret sesleri arasında kabul edildiğini açıkladı. Refik Şevket bey kabul etmeyenlerin de belli olması için aksinin de oylanmasını istedi. Başkan yeniden oylama yaptı ancak kabul edenlerin ellerini kaldırmasını istedi. Büyük çoğunlukla kabul edildiğini açıkladı. Meclis’in genç ve ateşli milletvekillerinden Konya üyesi Refik bey(Koraltan), marşın ayakta dinlenilmesini istedi. Başkan, milli marş olarak kabul edildiğine göre ayakta dinlenileceğini hatırlattı. Hamdullah Suphi kürsüden marşı yeniden okudu.
Tarih 12 Mart 1921, saat 17.45’ti. Mehmet Akif, bu sırada “heyecanından, mahcubiyetinden” Meclis’te duramamış, dışarı çıkmıştı. Marş’ın Meclis’te ilk okunduğu gün olan 1 Mart da Akif için büyük bir gün olmuştu. Eşref Edip’in ondan naklettiğine göre Akif, hayatında hiç bu kadar heyecanlı bir gün yaşamamıştı.(Rıza NUR, Hamdullah Suphi’nin, yarışmaya gelen eserleri dikkate almayıp Mehmet Akif’in bir “şiirini” Meclis’te okuyup kabul ettirdiğini kaydederek “Bu yolsuz harekettir” diyor.)
Ankara’da kış soğuk geçiyordu ve Mehmet Akif’in paltosu yoktu. Buna karşılık, Hamdullah Suphi ile yaptığı anlaşma sonucu verilen 500 Liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklarına iş öğreterek sefaletlerine son vermek amacıyla kurulan Darülmesai’ye bağışladı.
İstiklal Marşı, emperyalizmle dövüşen ezilmiş bir milletin kükreyişidir. Korkusuzdur. Genel olarak doğru bir dünya tahliline dayanmaktadır. Cesurdur. Geleceğe güvenle bakmaktadır. Savaş, bağımsızlık savaşıdır. Marş’a damgasını vuran ana tema bağımsızlıktır. Bu nedenle adı da “İSTİKLAL MARŞI”DIR.
10 OCAK 1921’DE SONUÇLANAN BİRİNCİ İNÖNÜ SAVAŞI DA MARŞ’IN YAZILDIĞI GÜNLERDEN KISA BİR SÜRE ÖNCE YAPILMIŞTIR. BU NEDENLE İSTİKLAL MARŞI “KAHRAMAN ORDUMUZA” İTHAF EDİLMİŞTİR.
“KORKMA” diye hitap edilen Millet ve Ordu’dur. Bu uzun süreli savaştır. Düşman eline geçen toprak parçası ne kadar geniş olursa olsun, son tepeye kadar savaşılacaktır. Evet, durum bir akşam vaktini andırmaktadır, şafaktır. Bu şafaklarda yüzen alsancak, yurdun üstünde tüten en son ocak sönmeden, yani bu yurdun insanları bütünüyle yok olmadan yere inmeyecek, üzerindeki yıldız parlayacaktır. Bayrak bir milletin egemenlik sembolüdür. Millet ise hiçbir zaman egemenlik hakkından vazgeçmeyecektir.(Zeki SARIHAN’ın kitabından faydalanılmıştır.)
Ruhları şad olsun. Anıları önünde saygı ile eğiliyorum.
12 Mart 1921 gurur duyulan bir gündür.
12 Mart 1971’de parlamentoya el koyan askeri yönetim, sonrasında bu ülkenin bağımsızlığı dışında başkaca bir talebi olmayan, bir sineği bile öldürmeyen üç fidanın asılmasına giden yolu tetiklemiş oldu. Bu 12 Mart’ta acılarımızı tetikleyen bir gündür. Ülkenin kültürel anlamda önüne açan özgürlüklerin, örgütlenmenin ve ülkenin sanayi devriminin önünü kesen kara gündür.
“Ne mutlu Türküm diyene”