29 Ekim 1923 yılında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin devir aldığı zeytin ağacı sayısı yaklaşık 26 milyon civarındadır. Zeytin bölgesi olarak adlandırılan ve bu mevcut zeytin ağacının yaklaşık %30’unu içinde taşıyan Ayvalık-Burhaniye-Edremit ve Ayvacık civarı mübadele ile bu işi bilen insanlarını(Rumları) gönderince hem bu bölge hem Türkiye büyük bir bocalama içine girmiştir. Ülkede bırakın zeytin işinden anlayanı bir duvar örecek usta bile kalmamıştır. Genelde Osmanlı döneminde her türlü ustalık işleri gayri Müslimlerin elindeydi. Ankara’da bile yeni yapılacak inşaat çalışmaları için ustalar Macaristan’dan getirilmiştir. Yine de Midilli-Girit ve Batı Trakya’dan göç ettirilenler bu bölgeye yerleştirilmek suretiyle kısmen de olsa zeytin ağacına sahip çıkılmıştır. Özellikle Midilli adasından gelenler bu süreci çok olumlu değerlendirmişlerdir.
Yeni kurulan devletin doğrudan zeytin ile ilgilenmesi Atatürk’ün Yalova Millet Çiftliğini 1929 yılında ziyaret etmesiyle başlar. Ziyarette çiftlik alanındaki 4000 adet zeytin ağacını çok bakımsız gören yüce önder, çiftlik müdürüne gerekçesini sorar. Çiftlik müdürünün “zeytin ağacının dilinden anlayanı bulamıyoruz” yanıtı üzerine yüce önder gereğini yapar. İlk olarak İtalya’dan Petrini adında bir teknik eleman getirttirilerek Bursa ilçelerindeki zeytinci köylerde kurslar açılır ve zeytin çiftçisi bilinçlendirilir. Atatürk bu çalışmaları takip etmiştir. 4 ziraat mühendisi 3 yıl süre ile zeytincilik ile ilgili çalışmayı yapmak üzere İtalya’ya gönderilir. Tarım bakanlığı 1934 yılında Balıkesir, İzmir, Muğla ve Aydın’da “Çevre Zeytincilik Uzmanlığı(Mıntıka Zeytin Mütehassıslığı)” örgütü kurar ve başlarına da bu 4 ziraat mühendisi uzmanı atar. Daha sonra ki aşamada da ziraat okulu mezunu genç teknisyenler de “zeytin bakım fen memuru” adıyla ilçelerde görevlendirilir. Zeytinci yörelerde yer alan köylerde 15 günlük kurslar açılır. Bu kursları başarı ile bitirenlere usta diploması verilir. İkincide bitirenlere çırak diploması verilir. 1937 yılında İzmir-Bornova da “Zeytincilik İstasyonu” açılır.
Zeytin ağaçlarının budanmasına başlangıçta köylüler karşı çıkar ve yer yer budama işleri jandarma kontrolün da yapılır. Sonrasında ise öncelik sırası alabilmek için yine kavgalar çıkar. Teknisyenler, köy köy dolaşırken dağların yabani zeytin ile kaplı olduğunu ve bu ağaçların sayısının da kültüre alınmış olanlardan 3-4 kat fazla olduğunu belirtirler. Bu ağaçların değerlendirilmesi amacıyla Ocak 1939 tarihinde “Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılatılması Hakkında Kanun” uygulamaya sokulur. Yasayla dayanılarak çıkartılan tüzükte zeytin çalışmaları sıkı bir disiplin altına alınmıştır. Zeytinler; zeytincilik örgütünün belirleyeceği tarihte toplanılacaktır, elle toplanması mümkün olan zeytinlerin asla sırıkla silkelenmemesi, kurslara katılıp usta ehliyeti almayanların kesinlikle zeytin budaması yapamayacağı gibi çok önemli kurallar getirilmiştir. Bu çalışmalar semeresini vermiş ve 1935-1946 yılları arasında ülkenin yağ üretimi %212’lik bir artış göstererek 19 bin tondan 41 bin tona çıkar. 1950 yılına ulaşıldığında zeytin ağacı sayısı 40 milyonu geçmiştir.
1950 yılında Zeytin bakım örgütü kaldırıldığı için Zeytincilik yasası ve tüzüğü ortada kalmıştır. 1951-1960 arasındaki dönem hem zeytinciliğimizin örgütsüz dönemi olmuş hem de çok hızlı bir şekilde gelişen zeytin ve zeytinyağı sektörümüz çok önemli darbe almıştır.
Ayvalık ekonomisi içinde 1950-1960 yılları çöküş dönemidir. Çöküş nedenini Demokrat parti yönetime geldi ve o nedenle bütün bu sıkıntılar başladı demek bana göre çok doğru bir yaklaşım olmaz. Eğer yönetimde CHP kalsaydı o da benzer politikaları sürdüreceğinden bu sonuçlar üç aşağı beş yukarı bu şekilde değerlendirilecekti. Neden mi?
İkinci Dünya Savaşımı(paylaşımı) ABD’nin mutlak üstünlüğü ile sonuçlanmıştı. Savaş sonunda ABD ve Rusya(SSCB) iki süper güç haline gelmişti. Savaş sonu dünya ülkeleri savaş yaralarını sararken insanlığın yaşadığı açlık en büyük sorundu. İnönü devrinin kapanmasına bir anlamda bulgur neden oluyordu. Bulguru yağsız suya pişirip yiyenler, yağ ile pişirip yiyenlere karşı büyük nefret duyuyorlardı. Savaş yıllarında yaşanılan açlık, yokluk ve rüşvet boyutu Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun satırlarından şöyle dile getiriliyordu. “Zeytinyağı piyasasını tekeline alan bakan mı istersiniz, karaborsacıları koruyan vali, genel müdür vesaire mi istersiniz, o devirde bunların her köşe başında size sırıttıklarını görebilirdiniz… Etraf ise, bunların işbirlikçileri olan “sırtlarını devlet nüfuzuna yada nüfuzlu politikacılara dayayarak halkı haraca kesen, tekelcilerden, karaborsacılardan geçilmiyordu.” Durum böyle olunca faturası da yoksul Anadolu insanına çıkacaktı. Önce Ankara’da sonra İstanbul’da daha sonrada bütün ülkede ekmek karneye bağlandı. Un, şeker gibi temel gıda maddeleri hiç bulunamaz oldu.
İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra ayçiçek yağını Rusya üretip tüketmeye başladı ve Balkan göçmenleri kanalıyla da ülkemizin yemek kültürüne girdi. Hemen arkasından ABD mısırözü yağını buldu ve bütün dünyaya yaydı. Günümüzde ise bu yağın adı kanola(Kanola, kolzanın GDO’lu tohumundan üretilir) yağı oldu.
Dünyanın açlık yıllarının analizini çok iyi yapan ABD, az gelişmiş ülkelerinin kendi olanaklarını kullanarak ayağa kalkmasının emperyalizmin sonu olacağı gerçeğinden hareket ederek 10 Temmuz 1954 tarihinde çok özel olan P.L. 480 AMERİKAN YASASI’NI çıkarttı. Aslında bu yasanın çıkmasını da bir anlamda silah sanayi sektörü tetikledi desek yalan olmaz. Savaşın bitmesiyle barut üreten fabrikalar işsiz kalmış ve kapanmaya başlamıştı. Bu duruma bir şekilde engel olmak gerekiyordu. Yapılan araştırmalar sonunda TARIMDA YAPAY GÜBRE KULLANMANIN BU SORUNA ÇÖZÜM OLACAĞI GÖRÜLDÜ. Çünkü hem barutun hem de yapay gübrenin ana maddesi AZOT’du. Çıkarılan kanun ile yapay gübre arasında doğrudan bir ilişki vardı. Çıkan kanunun adı “BARIŞ İÇİN GIDA” idi. Kanunla sözüm ona az gelişmiş ülkelerinin açlık sorununa çözüm bulunulacaktı.
Kanunun en önemli özelliği şuydu: Azgelişmiş ülkeler, tarım ve gıda ürünleri ile ilgili ihtiyaç duydukları maddeleri kendi paraları üzerinden ABD’den alabileceklerdi. Getirilen bu kolaylık nedeniyledir ki az gelişmiş ülkelerin tarımları bu yıllar içinde çöktü. ABD’de bu ülkelerin paraları ile yine o ülkelerdeki bazı kuruluşlara yardım amacıyla kullanacaktı. Ülkemiz katı yağlar ile tanışacaktı. Katı ve zeytinyağı dışındaki diğer yağlar ile tanışma bu seferde daha öncesinde tanışılmayan hastalık türlerinin ortaya çıkmasına neden olacaktı. Bir taraftan bir sorun çözülüyor denilirken diğer taraftan maliyeti daha büyük olan başka bir sorun yumağı ortaya çıkıyordu.
Sağlık ve gıda birbiri ile hem ters hem doğru orantılıdır. Nitelikli gıda ile beslenen insan sağlığına daha az; Niteliksiz gıda ile beslenen insan ise sağlığına daha fazla; para ayırır. Diğer bir deyişle sağlıklı beslenme sağlıklı yaşamın ilk şartıdır. ABD’nin ortaya koyduğu bu proje ile önümüzdeki sürecin adı da konmuş oluyordu. Ortaya çıkan emperyalizmin yeni adı gıda emperyalizmiydi…
*Zeytin ve zeytinyağına sahip çıkmak gıda emperyalizmine karşı çıkmak demektir.
*Zeytin ve zeytinyağına sahip çıkmak başta obezite olmak koşuluyla kanser ve diğer rahatsızlıklara karşı çıkmak demektir.
*Zeytin ve zeytinyağına sahip çıkmak sağlıklı yaşama evet demektir.
*Zeytin ve zeytinyağına sahip çıkmak kirli paraya karşı çıkmak demektir.
*Zeytin zeytinyağına sahip çıkmak insanlığa sahip çıkmak demektir.
1960’dan sonra yeniden uygulamaya konulan planlı dönem, zeytincilikte yeni bir atılım hamlesinin gerçekleştirildiği bir dönem olmuştur. Bu dönemde Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü zeytincilikle ilgili her soruna yanıt verebilecek şekilde geliştirilmiştir. Ayvalık, Edremit ve Havran’da “Zeytin ve Zeytinyağı Müstahsilleri Derneği” kurulmuştur. 1963 yılında zeytin ağacı sayımızı arttırmak üzere köylüye bedelsiz delice fidanı dağıtımı projesi yürürlüğe girmiştir. Yabani zeytin fidanı dağıtımı yanında aşılı yabani zeytin yetiştirilmesi ve dağıtımına da başlanmıştır. Bu program başarılı olunca Edremit zeytin fidanlığı kurulmuş, Yalova ve Dalaman Devlet Üretme Çiftlikleri’ne zeytin fidanı yetiştirme görevi verilmiştir. 150 zeytinci ilçe ve köyde örnek zeytinlikler kurulmuş, üreticiye gözüyle görüp inanacağı güzel örnekler veriliyordu. Köy düzeyinde budama kursları açılıyordu. Bu çalışmalar zeytin ağacı sayısındaki artışı hızlandırdığı gibi zeytinyağı üretimini de arttırmıştır. Zeytinyağı ve yemeklik zeytin standartları da bu dönemde hazırlanmış ve yürürlüğe konmuştur. 1970 yılından sonra ise zeytincilikte yeniden bir duraklama başlamıştır. Oysa bu duraklama olmasaydı ve özellikle 1980 sonrası tatil olgusu nedeniyle zeytinlik arazilerimiz deniz kıyı şeridi boyunca yazlık evlere dönüştürülmeseydi bugün çok farklı bir Türkiye’den bahsedebilirdik…
174.593.000 adet zeytin ağacımız var. 26.000.000 adedi meyve vermeyen fidan konumundadır. 2018 yılında 263 bin ton zeytinyağı üretimiz olmuştur… Dünya genelinde üretilen miktar 3,5 milyon ton ile 3,8 milyon ton arasında seyretmektedir…
Zeytinyağı kullanımı demek sağlıklı yaşam demektir. Sağlıklı yaşam demek sağlıklı beslenmek demektir. Büyük proje budur…
Sevgi ve saygılarımla…