Uzun yıllardır İstanbul’da olan , çocukluğu Balıkesir’de geçmiş bir arkadaşım dedi ki;
“Bir gün seninle Balıkesir’e gitsek ya..
Beraber bir güzel gezelim hatıralarımız canlansın…Yıllar oldu ben gitmeyeli..”
Neyse…
Tamam, mamam dedik ama unuttuk..
Bir süre sonra yine konu oldu.
Sonunda ; İstanbul’dan kalktık geldik Balıkesir’e…
Boğaz yönünden girdik..
Burası neresi, orası neresi derken…
Başladık memleketi gezmeye..
***
“O” konuşuyor…
***
-Aaa..Burası “52 Evlerdi”,karşı sıra da “Esenevler” vardı.İki katlı bahçeli evlerdi.
Ne olmuş böyle?..Ucubeye dönmüş…
Abuk subuk beton yığınları..
Yavaş git de iyice bakayım..
***
Ne kadar yavaş gitsem de trafik akışına uymak zorundayım…Toplu taşıma kavşağını geçtim..Yolun sağındaki kafenin oralardayım..
***
-Bak,bak..Burada “Askeri fırın” vardı..
“Tayın” çıkarırdı…Hemen yanında da “İnzibat Karakolu”…Herşey dümdüz olmuş..Hadi onlara boşver de…Balıkesir in simgesi “Kervansaray’ın şu boşluğuna bakar mısın..
Gerçekten çok yazık olmuş!..
***
O konuşurken Milli Kuvvetlerden meydana doğru çıkmaya başladık ki;
***
-Bu cadde karşılıklı gidiş-gelişdi..Yolun iki tarafında “akasya ağaçları” vardı.
Hemen şuradan “İnanöz” otobüsleri kalkardı.
Yanında da “Şehir Kulübü”…
Karşısında THY’nin terminali..
O zaman Balıkesir İstanbul uçak vardı.
50 sene önce…
Köşede Şükrü Okçu nun “Butik Okçu” su..
Karşısında “Şef’in yeri” vardı..İbikoğlu’nun meşhur büfesi..Ben tost almaya giderdim.Çok güzel tost yapardı.Üzeri kare,kare..Kaşarı sünmüş…Babam da o daracık yerde “iki tek”atmaya can atardı…
Meğer Balıkesir’in kalburüstü simaları akşam üzeri orada buluşurmuş..Sonrada karşıdaki Şehir Kulübünde…
***
Dura, kalka çıkıyoruz ..
Yılmaz Otel’in oralarda yine zorunlu durdum..Eski “Şan Sinemasının”girişi..
***
“O” yine konuşuyor..
***
-Bak burada “Çiçek lokantası” vardı.
Hemen köşesinde de o zamanın meşhur otobüs firması “MAS” otobüsleri..
Acentayıda siz işletmiştiniz (Biz’i kastediyor. Bir dönem MAS otobüslerinin acentalığını yapmıştık.Turizm’e girişimizin ilk adımı)
Yolun sağ tarafında tam burada
“Özen lokantası”…Unutulmaz!..
Beyaz masa örtüleri..Kolalı beyaz peçeteleri..Kravatlı garsonları..İşletmecisi Demir beydi…Üzeride oteldi..
Bak sol köşede “Üniversite kahvesi”…
Hemen şurada küçücük,nefis bir kitapçı dükkanı..Sahibi “papyonlu” bir zat’dı..
Tam bir “entel”…Gözümün önünde..
Hep kitap okurdu!..
Bak,bak burada kunduracı “Pomak Hasan” vardı.(Bengi otelin önündeyiz)…Türkiye’nin en sağlam ayakkabısını yapan adam..Ismarlama ayakkabı yapardı..Kartona ayağının ölçüsünü alırdı..Sen eskirsin,ayakkabı eskimez!..
***
Garanti bankasının önünde trafik tıkandı..
Bankanın olduğu binaya bakıyoruz..
***
-Hatırlar mısın buradaki kıraathaneyi..
Ondan önce de “Otel” olarak hizmet vermiş..
Şuralarda da harika bir pastacı olması lazım Unutmak mümkün değil..
“Sibel” pastahanesi.. Herşey ev ve el yapımı..Kedi dili kurabiyeleri,tuzlu çubukları…O da çok kitap okuyan bir entellektüel di..
***
Ağır, ağır çıkıyoruz..Meydana geldik sayılır..
***
-Akbank’ın olduğu yerde tam da burada…çok güzel ahşap bir yapı..” Kaptan Otel” vardı..Dar tahta merdivenlerinin basarken çıkardığı ses bile kulağımda..Ne güzel bir ahşaptı…
***
Meydandan sağa dönüyoruz.
***
-Aaa….Sümerbank binası…Hayret hala duruyor!..İnanmıyorum!..Annem basmasını buradan alırdı…Üst katında “özel hastane” vardı…Diğer katlarda avukat büroları, doktor muayenehaneleri…Hey gidi günler..
Köşede “Tulumba tatlıcısı” Cemal amca…
Beyaz gömleği,siyah kollukları ile camekanlı arabasında tatlı satar…Evden getirdiğin tabağın önce “darasını” alır,sonra tatlıyı tartar… Ne günlermiş..
***
Hasan Baba’nın önüne geldik..
***
-Bak!..Sağdaki taş bina “Yumurtacıların” binasıydı..Karşısında köşede “Yüksel tahin şekerleme” devamında yağ, sabun dükkanları vardı.Arkasındaki boşlukta yağ,yoğurt pazarı”,üst katta “Dispanser”…
İğne yaptırmaya giderdim..
Senin deden rahmetli Ali Saran amca Dispanser’de görevliydi…Sağlık memuruydu… Bana iğnemi o yapardı..
Biraz ileride “Köybaşıoğlu Oteli”,karşısında Hamam” ve okulumuz “Ali Şuuri İlkokulu”…
***
Örücüler caddesinden inip Hal yönüne dönüyoruz..
***
Bak burada “itfaiye” vardı…
Sonra burası “müstamel elbise pazarı” olmuştu …hatırlamış olmalısın..
***
İtfaiye zamanında “Arazöz” ile caddeler sulanırken ıslanmak için arazöz peşinden koşardık…Nasıl hatırlamam..
***
-Bu köşede Ali Cansırtoğlu nun bakkal dükkanı vardı.Ahşap iki katlı..Üst katında aile otururdu.Çocukları rahmetli Haluk ,ağabeyi Abdullah,büyük ağabeyleri rahmetli Ajlan arkadaşımdı…
Yanında güreşçi M.Ali Yağcı’nın “öğrenci yurdu” vardı..Çoğu kalanlar arkadaşımdı…
Ve…Efsane “Hal binası”…
Hale bak..Dümdüz etmişler..Kentin çok önemli dokusuydu burası..Alt katında patates,soğan satıcıları..
Hiç unutmam evlerde o zaman buzdolabı yok…Kalıpla buz alırdık evimize…Testere ile keserler iple bağlarlardı..
Sallaya, yalaya eve götürürdüm…
Halin arka kapısının tam karşısında şair,yazar İlhan Berk’in evi..
Üstte köşede “Havacılar kooperatifi”,
Arkada toptan sebze, meyvacılar…
Belediye başkanı Baştuz’un evi..
İçerisi ise bambaşka bir dünya..Kasaplar, sakakatçılar, manavlar,
Balıkçılar, Bakkaliye..
Akşam üzeri nerdeyse herkes burada olurdu..Hiç unutmam “Kasap Rasim”in müşterisi eşrafdandı..Kapının önünde çoğunlukla “Mangal” yanar..Pirzolalar “tadımlık” atıştırılırdı…
Balıkçı “tek kol” herkesin tanıdığıydı..Palamutlar çifter, çifter ipe bağlanır sallaya,sallaya evlere götürülürdü.
Çifti 25 kuruşa “çingene palamutu” aldığımı bilirim buradan…Vay canına neler yaşamız..
İyi ki geldik seninle..
***
Bir yandan da yola devam ediyoruz..
***
-Dur,dur..Şurada “Köfteci Sait” vardı.
Köfte yemeden olmaz.Ne sinirli adamdı ya..Korkardım köfte yerken.. Bir gün elindeki maşa ile kızgın kömürleri karıştırıp ızgarada köfteleri çevirirken “kepçe kulaklı “ bir çırak vardı yanında…Onu nasıl maşalamıştı hiç unutmam!..
***
Duramıyoruz burada arkadaşım..Malum trafik..Hem de “Sait amca” Başçeşmede!..Geriden gelen kimsede yok artık..
***
“O” konuşmaya devam ediyor…
***
-Allah’tan Paşa camii yerinde,Karesi türbesi yerinde..Biraz da etrafı açmışlar iyi de olmuş..Keşke “Paşa hamamı” falanda ortaya çıksa …Bildiğim kadarı ile burası Külliye…
Ne güzel olur..Etraftada yeşil alan düzenlemeleri yapılır…Aydınlatılır…
Tarihi bilgiler “sesli ve animasyon” eşliğinde verilir..
Kültür mirası böyle korunur işte…
Yeni çarşıya bakar mısın?..Aynı…
Hiç değişmemiş..Esnaflar değişmiş sadece..Gel yürüyerek geçelim burasını..
Bak bu sokakta “Peynirci Cemal amca” vardı..Kestiği peynirin gözünden şakır,şakır yağ süzülürdü.Var mı şimdi öyle peynir?..
Bu köşede “Bandırma bakkaliyesi”,alt köşede “Rakıcı Rıfkı”…
Bak,bak…Bu fotoğrafçı yarım asırdır aynı yerde..Hayret!..İki kardeş olmaları lazım..
“Foto İpek” …Ercan kardeşler…Gel bir girelim..Tam bir nostalji…
Seninle de zor yürüyoruz be Tanyol..
Herkesle selamlaşıyorsun, birde hoşgeldin muhabbeti,işimiz var yani…Bu gezi zor biter..
Bak burada “Zarplı kundura” vardı,devamında “Kantarlıoğlu kundura” az ilerde “”İnci kundura”…
Üst kat da “Atlantik birahanesi”, Sanayi Odası…
İleride Vidinlisanlar olması lazım..
Bisiklet görünce hemen aklıma gelir de…
Hiç unutmam!..Sünnet olurken sormuşlardı.
Ne istersin diye..Bisiklet demiştim…Şimdi çocuklara soruluyor mu bilmiyorum…
Biz çocukluğumuzda bisikleti sadece vitrinde görürdük.
Vidinlisanlar, Çölmenler bir de Güneş mağazasında bisiklet vardı..
Çift kadrolusundan tutun, kız bisikletine…Dinamolu, aynalısından
kontra pedallısına kadar hepsi yabancı markaydı..Hadi gel o mağazalara gidelim..Duruyor mu acaba?..
***
Bence en iyisi arabamıza binelim.
O dediklerin tarih oldu,tarih..
***
Dur bir dakika..Aklıma geldi…Yeni çarşının sütunları var ya..Bak buralara günlük yerel gazeteler cam çerçeve içine konurdu. Ekspres,Ateş, Türk Dili, Balıkesir Postası, Adalet falan..Herkes toplanır okurdu…
Fotoğraf sanatçısı Ahmet Esmer de “foto maç” yapardı siyah/beyaz..
Kentin kültürel yaşamı nasıl destekleniyormuş..
Ne güzel “yerel katkılar” yapılıyormuş o zaman..
Senin zorunla bindik bakalım arabaya..
“İtimat kırtasiye”…İşte bu köşe..Çocukluğumun vitrini..Dünya küreleri.. Dolma kalemler..
İçerisinin kağıt kokusu ile tabandaki mazotlu döşeme tahtasının kokusu hala burnumda…
Burası da İl Halk Kütüphanesiydi..
“Kurtuluş Ekmek” fırınının yeri şu bankanın olduğu yer miydi?..100 metre kuyruk olduğunu bilirim.Francala sırası, pide kuyruğu,kiloluk ekmek sırası..”
“Koca Şekerci Fuat”…On kuruş şeklindeki nane şekeri,badem,akide şekerleri..
Cam kavanozlarda …
Çocukları hep arkadaşımdı…Hayri,Niyazi,Gani…
Şehir sinemasının haline bak!..
Tarihi yok ettiler tarihi…Avrupa da böyle binalar korunuyor,tadilatı ve güçlendirmesi yapılıp “kültür merkezleri” olarak işlevini sürdürüyor… Bizde de yıkılıyor AVM yapılıyor.
Vallahi,billahi günah!..
Yıkanların vebali boyunlarına olsun…
Valilik konutu vardı şu köşede hatırlarsın..
Ne güzel bir yapıydı..
O da moloz sahasına gitmiş!..
***
Ben seni bir de “Çamlığa” çıkarayım da..Bakalım tepeden ne kadar büyümüşüz?..
Bir de oradan bakalım..
***
-Aaa..Burası Çamlık değil!..Şaka yapıyorsun.
Benim bildiğim “çamlık” gerçekten çamlıkdı..
Bir gazinosu vardı bir de ramazan topu..
Doğal dokusunun içine gömülüydü…
Bu ne böyle..
Dön,dön…İçim daraldı…Biraz dinlenelim..Sonra devam ederiz..
***
Hadi inelim artık aşağıya doğru..
Dur, dur…
Gel istersen Aygören’in ara sokaklarına dalalım ne dersin?..
Benim çocukluğumun mahallesidir Aygören..
Eski yıllarda Rumlar otururmuş biliyor musun?..
***
Hadi bakalım senin dediğine uyalım…Kaptan sensin..Boşuna “birlikte gezelim” demedik heralde!…
***
Bak, bak.. Mağara’yı görüyor musun?..Bununla ilgili ne efsaneler anlatılırdı…
Evlerin dibinde kalmış… 60’lı yıllarda Burada mahallenin büyükleri maç yapardı..Taşdan kale direkleri yaparlardı…Zamora Ali’ler, Kaya’lar, Kaptan Cemal’ler, Muzo’lar…Hep Aygören çocukları buradan yetişmelerdir…
Uçurtmalar burada yapılırdı..
Gazete kağıtları, kırmızı-lacivert kağıtlar “un’lu su” ile yapıştırılır, çıtalara gerilir…Top sahasında koşturursun arkadan ver rüzgarı…Ne zevk!..
***
Bırak şimdi uçurtmayı..Çocukluk anılarına dalarsak yandık..Yürü bakalım ara sokaklara ilginç ne var,ne yok görelim..
***
Tamam,tamam…Bak biraz sonra seni ilginç bir yere götürücem ama üzüleceksin….
İşte burası…
Buradaki “çan’ı” hatırlıyormusun?..
Kocaman bir “çan” vardı burada…
Kaidesinde asılı dururdu..Dövme pirinç diye biliyorum..Nerede acaba?..Keşke burada muhafaza edilseydi..
***
Çalınmıştır oğlum,çalınmıştır…Rumlar’dan kalmış ya!..Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz derler bilmiyor musun?..
***
Neyse yorum yok!..
Bak burasıda benim doğduğum ev..
Hemen altında “Yumurtacıların” ev’i..
Solda Necip-Maide Önalp öğretmenler otururdu..Oğulları Selçuk’u hatırlıyorum..59’da doğum günüme gelmişti..Bir daha görmedim..
Biz çanın yakınındaki “Kartal yuvasında” otururduk..
“Lengerleri” omuzlarına asarlar yoğurt satarlardı..
Geceleri mahallenin bıçkınları Hacıilbey okulunun oradan “nar’a” atmaya başlardı…
Mahallenin efe’si geliyor demekti..
Perdenin arkasından çaktırmadan bakardık..
Kış günü yerde bir karış var..
Siyah palto omuzda, gömleğin yakaları açık..
Elde tesbih..Yumurta topuk ayakkabı..Arkasına basılmış olanından..
Beş dakika sonra Efe ;iki seksen yerde!..
Karizma gitti..
Kar’da efelik olur mu?..
Hahahaaa…
İndik artık aşağıya..
Bak sağ köşede “Tom dede” türbesi..
Hadi bir “Fatiha” okuyalım..
***
Eh artık çarşıya geldik..Şu “meyhane boğazının” oraları yürüyerek gezelim mi ne dersin?..
***
Tarihi bi’şey yok ama..
Yinede gezelim..Anılarımız canlansın…
Haa..Bak burada “Faytoncular” vardı..Körüklü,köstekli,boncuklu..
Hatta radyolu..Koltukta ne konfor…Sanki makam koltuğu..Kamçının sesi uzaktan duyulur…
“Kostak” , “Ethem amca” benim hatırladıklarım..
O zaman Balıkesir caddeleri “parke taş” kaplı..Atların nallarından “kıvılcımlar” çıkardı…Hey yavrum hey!..
Bak burası da “Türk Dili” gazetesinin taş binası..Rahmetli Cevdet Demiray’ın…
Burada kocaman bir baskı makinası vardı..Gazeteyi basardı..
Sarı uzun saçlı, mavi gözlü, gözlüklü bir çocuk her gün o baskıyı meraklı gözlerle seyreder dururmuş..O zaman beş,altı yaşında ..
Gel zaman git zaman “0” meraklı çocuk POSTA gazetesinin aralıksız 25 yıl genel yayın yönetmenliğini yapmış…
Tam “adam olacak çocuk” misali..
Kim biliyor musun?..
Rıfat Ababay…Dr.Meşut Ababay ın oğlu..
Neyse onu da anmış olduk..
Burasıda meşhur “Güneş mağazası” idi bir zamanlar..
Fermuar dan saç boyasına, lastikten firkete’ye…Aklına ne gelirse…
Bak burda “Lale pastanesi” vardı..
Meyhaneleri saymaya gerek yok…
Kimi şarkı söyler, kimi ağlar, kimi güler, kimi susar,kimi hırçınlaşır… Kimler,kimler geçti buralardan…
***
Yeter mi burası?..
Gel şimdi seni “İlyaslar” Mezarlığına götüreyim. Bilir misin orasını …
***
Yahu arkadaş..Diriler varken ne işimiz var şimdi mezarlıkta..Hem ben Başçeşme yi bilirim..Bu nerde uzak mı?..Daha sen beni Edremit’ten uçağa yetiştireceksin..Boş ver şimdi..
***
Yok,yok..Uzak değil..Bende ne zamandır gitmedim..Gel bir turluyalım..
İşte geldik..Atatürk Anıtı, jetimiz..Ve de park..
***
Burası bildiğimiz Atatürk parkı değil mi?..Burada mezarlık nerde arkadaş?..
***
Hah işte eksiğini gider!..
Burası 1934’de kentin mezarlığı imiş..
Adı “İlyaslar mezarlığı”…Atatürk, şimdiki Orman binasında İran Şahı Rıza Pehlevi’yi ağırlarken buranın “park” yapılması talimatını vermiş..42’ye kadar peyzaj sürmüş sonrada park olmuş..
Bir havuz, bir gazino ve tören alanı olan “madalyon”un olduğu yer..
İşte bizim bildiğimiz Atatürk Parkı ..
Şimdi gezelim bakalım ondan eser kalmış mı?..
***
Hüzün çöktü içime Tanyol..
Anlattıkların gözümün önüne geldi…Açık hava tiyatrosu yok…Hayvanat bahçesi yok…Yılda bir defa kurulan “Panayır” yok..Sonrasındaki “Fuar” yok.. Lunapark yok…Sirk gelirdi “o” yok..Gençlik yıllarımızın “Mini Golf’ü” yok..
Ne var be kardeşim söylesene..
Hadi çıkalım..Gerçekten çok üzüldüm…
Doğru demişsin meğer..
“İlyaslar mezarlığına” gidelim diye!..
***
Aaa..Neden ağlıyorsun?..
Bana mı öyle geldi yoksa..
***
Hüzünlendim..”YOK” olanlara ağladım işte..
Hadi binelim arabaya..Şöyle bir tur atalım vakit varsa bir köfte yiyelim..Sen İstanbul’a bile getirmiştin hani..Neydi ismi?..
Hah hatırladım…Sanayideki “Soytarı İsmail” in orada yiyelim köfteyi..
***
Tamam arkadaş!..
Bin bakalım otur yanıma..Arabayla geçerken de bir şeyler belki dikkatimizi çeker .. Antrenman sahasını görüyorsun..Şimdi otopark..Ne maçlar olurdu burada.. 25 kuruşa “Garelli”,”Java”,”Çe-ze” motor turları atılırdı..Lunapark kurulurdu..Çadır tiyatroları gelirdi..
Bak solda Orman idaresinin olduğu tarihi bina..
Atatürk burada kalmış zamanında..Sağda Gar binası..Duvardaki “Balıkkessir” yazısını görüyor musun?..Orijinal…İnşallah bu binayı yıkmazlar!..
***
Vallahi endişelerim var..
Bu geziyi yaptıktan sonra şöyle bir düşünüyorum da…
Korunması gereken “eski”leri koruyamamışız!..
Neler gitmiş neler…
Değer bilmiyoruz.
İşte onun için “liyakat” çok önemli..
Belediye Meclisleri “karar” mercii..
Burada kenti temsile yetkili olanların “liyakat’ı” çok ama çok önemli..
Vizyon sahibi olmak çok önemli..
Kenti sahiplenmek,korumak çok önemli..
“Balıkesir” dediğin zaman “partilerüstü” düşünmek ve birliktelik çok önemli..
Yerel basının Balıkesir in dertleri ile “hem dert” olması çok önemli..
Sivil Toplum Kuruluşları çok önemli..
Ne diyeyim be arkadaş?..
Özlüyorum memleketimi…
***
Ben de özlüyorum!..
Milli Kuvvetlerden çıkarken selamlaştığım onlarca kişiyi, Anafartalar’da yürürken ayak üstü lafladığım onlarca tanıdığı,
Meydan kahvesini, Taş kahveyi…
Arkadaşlarımı..
Dost sandığım “gerçek dostlarımı”…
Benim Balıkesirimi…
Memleketimi özlüyorum memleketimi..
Hadi bana eyvallah…
Hoşçakalın!..
******
Not:
Çok soran oldu.
Yanındaki “kim” dediler ..
Merakınızı giderin arkadaşlar..
“Ben” Balıkesir’de “içimdeki ben’i” gezdirdim..
Sadece BEN..
Sevgiyle kalın!..