Kaynaklar 1918 İspanyol Gribinden 20 ila 50 milyon arasında insan öldüğünü söylüyor.
Kimi kaynaklar ise ölen sayısını 100 milyon olarak ifade ediyor.
Dünyadaki insanların 3’te biri hasta olmuş.
Ölenlerin çoğu işçi olarak çalışan kişilerdi.
Yani günümüzde de olduğu gibi düşük gelir grubunda yer alan insanlar.
Az işçi kalınca işçiler bir anda değer kazanmış.
***
Sonuç:
Çalışanların özlük hakları ilk defa 1918 yılından sonra konuşulmaya başlandı.
Hasta bakımında ilerleme olmuş.
Örneğin tahta yataktan demir yatağa geçilmiş.
Koğuşlarda yatan hasta sayıları düşürülmüş.
İlk defa toplum sağlığı konuşulmaya başlanmış.
Yaşam koşulları yeniden ele alınmış.
***
Gripten her sen dünyada ortalama 650 bin kişi ölüyor.
Peki İspanyol Gribinden 100 sene sonra COVİD’ten biz ne öğrendik.
Beklenmedik bir olay mıydı?
Hayır. Mesela Türkiye’de 7.5 büyüklüğünde deprem olacağını biliyoruz.
Sadece ne zaman olacağını bilmiyoruz.
Başımıza gelecekleri beklenmedik olarak tanımlamak mümkün değil.
Fütüristler başta olmak üzere pek çok kişi gelecek projeksiyonu ile bunları öngörüyor.
Bilimi, teknolojiyi kullanıyorlar birazda dünya meseleleri ile ilgi falan.
***
Japonları seyahat ederken göreniniz çoktur.
Yıllardır pek çok seyahatlerinde maske takıyorlar.
Kültürleri gereği tokalaşmıyorlar.
Yani temas yok.
İhtiyaç akçeleri var.
Sonra Japonların gripten az etkilenmeleri beklenmedik bir olay mı olur?
***
Deprem sonrası yapı inşaat sektörünün ve belediyeciliğin geleceğini konuşacağımız gün, salgın sonrası hijyeni, virüsle mücadeleyi konuşacağımız gün gelecekte ki bir gün mü?
***
İçinden geçmekte olduğumuz gibi dönemlerde yeni yeni terimler ortaya çıkıyor.
Sosyologların ortaya çıkardığı ve Dünya Ekonomik Formunun çok dillendirdiği “The Great Reset” Türkçeye NADAS olarak da çevirebiliriz.
Resetlenmeye mi ihtiyacımız var?
“Well Being” Yaşamımızın sağlıklı bölümü.
Bunu kurumsal Well Being olarak da uyarlayabiliriz.
Hayatımızın ne kadarını sağlıklı, kaliteli olarak yaşıyoruz?
Sağlıklı yaşam için geleceğe bıraktığımız bugünün işleri mi var?
***
İzmir depreminde 91 saat sonra göçük altından çıkarılan bebeğin mucizesine tanıklık ettik.
Nasıl olmuştu da 96 saat aç susuz yaşayabilmişti?
Bunu inanca göre farklı nedenlere bağlayabilirsiniz.
Fakat bilimsel açıdan baktığımızda karşımıza şöyle bir sonuç çıkıyor.
Biz aslında sağlıklı doğuyoruz.
Sağlıksız olmayı sonradan öğreniyoruz.
***
Dönelim “Well Being” meselesine, yani hayatımızın sağlıklı bölümüne.
Sağlıklı yaşamı yüzde 20 yaşadığımız çevre etkiliyormuş.
Durmayın istikamet Edremit Körfezi.
Genler yüzde 15 etkiliyormuş ki iyi genler kötü yaşam biçimi ile köreliyormuş.
Yaşam biçiminin etkileme oranı ise yüzde 50.
Sağlıksız yaşamda “İşteyim ama işte değilim”, “Ben bilgisayara, bilgisayar bana bakıyor” sonucu ile iş hayatında da verimi büyük ölçüde etkiliyor.
Sonuçta işveren de sağlıklı çalışan ister.
***
Haydi bu satırları arasına dikkatle okunması ve dikkate alınması gereken bir şeyler ekleyelim.
Aslında biliyoruz ama geleceğe erteliyoruz.
Nasıl “Well Being” i arttıracağımız bir yaşam ile sağlıklı olacağız?
Uykuya dikkat.
Aktif yaşam, günde en az 5 bin adım.
Günde 1,5 – 2 litre su tüket.
Dengeli beslenme, yeşili ve kırmızıyı bol ye.
Çok merak ediyorsan test yaptırarak kendi vücuduna yararlı gıdaları öğren.
Bir hedefin olsun.
Öğrenmeyi hayatından çıkarma.
Yaptığın işi sev, bir köşede seveceğin iş seni beklemiyor.
Seçtiğin sözcüklere dikkat et.
Buyurun sağlıklı yaşama.
Salgına, depreme ve sağlıklı yaşama dair gelecek bugündür…
Erdoğan Dur