Önceki gün facianın eşiğinden döndü Balıkesir.
Adliye Sarayı’nda meydana gelen yoğun gaz sızıntısı nedeniyle 60 civarında kişi hastaneye kaldırılırken, olay nedeniyle durumu ağır olanların da bulunması korku ve endişeyi daha da artırdı.
Yapılan açıklamada yangın tüplerinden meydana gelen karbondioksit sızmasından olayın meydana geldiği belirtildi.
Sızıntının nasıl olduğuna dair sorular, açılan adli ve idari soruşturma neticesi ortaya çıkacaktır ancak biz başka bir yöne bakmak istiyoruz öncelikle.
Zira bu olay yaşanan “ilk” olay değil.
Daha Ekim ayının ortalarında İzmir’de aynı olay yaşandı ve biri ağır olmak üzere 30 civarında kişi hastaneye kaldırılmıştı.
Demek ki bu sistemde bir “arıza” var.
Durduk yerde bu şekilde sızma meydana geliyorsa konu “teknik” boyutuyla çok yönlü incelemeye alınmalı.
Balıkesir’de önceki güne dönersek eğer…
O sırada adliyede değildik ancak arkadaşlarımızın yaşayarak anlattıklarına göre saat 11 civarı zaten adliyenin vatandaş için olan “ana giriş” kapısında yoğun bir gaz kokusu hissedilmeye başlanmış.
Ancak ya anlam verilemediğinden ya da böyle bir ihtimal akıllara gelmediğinden o sırada durum anlaşılmamış.
Ta ki arşive dosya arama için inen mübaşir ve stajyer öğrencinin fenalaşarak ve mübaşir arkadaşın lise stajyeri kız öğrenciyi arşiv penceresinden dışarıya atıp bahçedeki infaz koruma memurlarının sesleri duyması ve yardım için koşmasının(ki o infaz koruma memuru da durumu en ağır olanlardan) ardından olay anlaşılıp derhal adliyenin tahliyesi sağlanmış.
Yine adliye çalışanları ve avukat arkadaşlarımızın ifade ettiklerine göre gazın etkisi son derece kuvvetliymiş.
Olay için “habere koşan” gazetecilerden dahi fenalaşıp hastaneye kaldırılanlar olduğuna göre durumun ne kadar vahim olduğu daha kolay anlaşılabilir.
Her haliyle ve netice itibariyle “şans eseri” daha vahim sonuçlar doğmadan atlatılabilmiş bir facia eşiği.
“Klasikleşen” tanımlamayla ve “üzülerek” söyleyeceğiz yine ama Türkiye’de yaşamak, “her güne özel” bir “mucize”.
Düşünebiliyor musunuz; sabah uyanıp işinize gidiyorsunuz; adliyede çalışan bir mübaşir ve staj yapan bir öğrenci olarak zemin katta bulunan arşive iniyorsunuz…
Hayati tehlike ile karşı karşıya kalıyor, ölümün eşiğine geliyorsunuz…
Sızıntı nedeniyle hastaneye kaldırılan ve mağdur olanlara tekrar acil şifalar dilerken adliyenin olaydan bir gün sonra “mesaiye devam” etmesi de tuhaf hallerden biri.
Bir gün “idari izin” adalete halel getirmezdi ama dün herkes “endişeli ve korka korka” gitti adliyeye.
Tüm bunları bir yana bırakalım ve işin asıl önemli teknik yönüne bakalım.
Çünkü karbondioksitli yangın söndürme sistemleri insan olan alanlarda kesinlikle kullanılmamalı.
Yazın bunu Google’a, 6 saniyede 29100 sonuç buluyor.
Karbondioksitli söndürme sistemi ancak ve ancak tamamen otomasyon ile çalışan işyerlerinde, insan bulunmayan binalarda kullanılabilir, çok etkili, çok tehlikelidir.
Şimdi önceki günkü olayı başka açıdan ele alalım…
Sızıntı olmasaydı da adliyede bir yangın çıkmış olsaydı…
İnsan kurtarma faaliyeti devam ederken otomatik yangın söndürme sistemi çalışınca ne olacak?
Kurtarmaya çalıştığınız insanlar, bu kez tüpten çıkan gaz ile ölecek!
Böyle bir sistem olabilir mi?..
Asıl olayın bu boyutuna bakmak gerekiyor, önceki günkü facia ucuz atlatıldı ama asıl sorun başka tarafta.
Böyle devasa kamu binalarında, insan gücünün bulunduğu binalarda karbondioksitli yangın söndürme sistemi olmaz.
Bu sistem nasıl kurulmuş, nasıl onay almış asıl bunlara bakılması gerek.
Ve bu sistemin ivedilikle değiştirilmesi, insan kurtarırken hayatlara kastetmeyecek bilimsel kurallara uygun değişikliğe gidilmesi gerekir.
Zira karbondioksitli yangın söndürme sistemleri kullanım alanları ancak RES, HES, JES, GES, boyama kabinleri, endüstriyel fırınlar, kapalı depolama alanları, toz boruları ve tüneller, silolar gibi insansız alanlarda uygundur.
Türkiye, “mucize” olarak yaşanan bir ülke olmaktan kurtulmak istiyorsa bilim ve bilgiyi kendine rehber almalı ama önce gerçekten de “aklını” başına almalı ve “bile bile ladesler” diyarı olmaktan kurtulmalıdır.