Sonbahar, yaprak dökümü fırtınalarının yaşandığı zaman dilimindeyiz. Söz gelimi; kestane karası fırtınası, kuru yaprakları döken yönü belli olmayan karışık fırtınalar, doğanın kendi yasalarını uygular. Affı, hoşgörüsü, dini, imanı yoktur, zengin -fakir ayırmaz. Kavurucu sıcak günlerden serin, fırtınalı, rüzgarlı yağışlı günleri yaşamaktayız. Tufanlardan insanlarımızı Hakk saklasın…
Bu dönemde, insanın kendi kendine, kendi aklını kullanması konusunda düşünürlerin düşüncelerine gelince; “Doğru işlemeyen akıl, keskinmiş neye yarar. Saatin iyiliği, koşmasında değil, doğru gitmesindedir..” Luc de Clapiers Marquis de Vauvenargues, demek istiyor ki; doğru zamanda doğruyu, dosdoğru göstermesi, insan için değerlidir diyor.
Hava rüzgarlı, fırtınalı olunca ormandaki; doğru , dosdoğru bildiğimiz kavaklar, serviler, ladinler, sarı çamlar, hendek kıyısındaki kargılar fırtınaların estiği yöne göre şekillenirler. İnsanımızın en can alıcı tarafı, yerelde ve genelde; esen çıkar rüzgarlarına ve fırtınalarına göre kendilerini uyarlamasıdır.
Yaşadığımız coğrafya yedi bölge, sekiz köşe, her köşeden esen fırtınalar, bu coğrafya kazan, biz insanlar kepçe, karıştırılmakta. Siyasi, ekonomik, kültürel çatışma fırtınalarının kesişim noktası Türkiye’miz.
Çok uluslu imparatorlukların geçtiğimiz yüzyıllarda dağıtılması, birinci ve ikinci dünya paylaşım savaşları dönemini takiben bağımsızlık ve özgürlüklerine kavuşan ulus devlerinin başında Türkiye gelmektedir. Türkiye’nin bağımsızlık ve özgürlük savaşının geri kalmış ülkelere örnek olması, dünya egemen güçlerinin işine gelmedi. 1800’lü yıllardan günümüze, Ortadoğu’nun enerji kaynakları sömürgecilerin iştahını kabartmaktadır.
Bu bağlamda değişik projeler üreterek; bu enerji kaynağı ülkeleri önce bir birine düşman et, bir biriyle savaştır. Bu arada o ülkelerdeki, etnik unsurları kışkırt, ulus devlet yerine, etnikiteye dayanan, küçük devletçikler kurdurmakla, dünyayı yönetmek daha kolaylaşacaktır.
Mezopotamya adıyla öğrendiğimiz Dicle ve Fırat nehirleri arası havzada; nice peygamberler, nice bilim adamları, nice yarı kral yarı tanrılar, bu havzaya 10 bin yıldır, huzur ve barış getirememişlerdir. Tarihin derinliklerinden günümüze süren, inanç kavgaları, etnik üstünlük, huzursuzlukları günmüze kadar süre gelmiştir.
Mezopotamya havzasında, Uruk medeniyetini yaratan Gılgamış’tan, Sümer’lerden, Babil’in asma bahçelerinden, yakılan yıkılan kütüphanelerden geriye kalan, yaratılan mitolojik fırtınalar; bu havzada yaşayan insanlarda huzur, güven ve barış içinde yaşamaları haram kılınmıştır.
Bu günlerde yaşanan siyasi ekonomik sıkıntılarımızın kaynağında ki düşünceler bunlardır. Bu sorunların çözümü Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinde net olarak belirtilir…
“YURTTA SULH, CİHANDA SULH.” Mustafa Kemal ATATÜRK