Her şeyi bildiğini zanneden filozof Ali, aynı zamanda ülkenin en zeki adamı olduğunu iddia eder.
Bir arkadaşının önerisi üzerine, deniz yolculuğuna karar verir. Bindiği gemide ilk günlerde; gemideki tayfalara ve yolculara sürekli felsefe konuşur. Daha doğrusu, filozof kendisi konuşur, tayfalar dinler.
Zaman, zaman bu dinlemeler sıkıcı hale gelir. Tayfalar, kaptan bu konuşmalardan, oldukça gınağa gelirler. Tayfalardan biri, bu kanuşmalardan çok sıkıldıklarını söyler. Bu yakınmaları ciddiye almaz filozof Ali, aldırmaz davranır.
Kaptana sorar;” Felsefe hakkında bir şey biliyor musun sen?” diye.
Kaptan;-”Üzgünüm ama hayır.” diye yanıtlar.
Filozof Ali, kibirle ve bilgiççe tavır takınarak;
-” Ne acı, bunu bilmemekle, hayatının yarısı gitti.”
Kaptan, hiçbir şey söylemeden, dümenin başına geçer.
Yolculuk boyunca, Filozof Ali hiç kimseyi dinlemeden, sadece kendi konuşur.
Gemi kıyıdan uzaklaşmasına rağmen hiç kimseye soru sormaz, denizde can güvenliği konularını sorgulamaz.
Bir süre sonra denizde fırtına başlar. Kaptan, fırtınanın şiddeti ve yönü hakkında kuşkulanmaya başlar. Fırtına karşısında mürettebat, telaşlanırlar. Bir şeyler yapmanın gayretiyle yolcuları bilgilendirmeye çalışırlar.
Filozof Ali kamarasında kendi konularıyla meşgul, umursamaz durumdadır.
Fırtına şiddetini artırır. Gemi kaptanı kabaran dalgalara karşı herkesi güverteye çağırır, gemi su aldıkça, herkes kendi can derdine düşer. Bu arada, kaptanın aklına Filozof Ali gelir, aratır.
Gemi mürettabatı, Ali’nin kamarasına geldiklerinde; birde ne görsünler? Filozof Ali kapıya tutunmuş, dengesini sağlamaya çalışmaktadır.
Mürettebat, “çabuk hareket et, gemi batıyor, hemen gemiyi terk etmeliyiz…” Filozof Ali panikler.
Güvertede kaptan, filozof Ali’ye “yüzme biliyor musunuz?” diye sorar.
Ali’nin cevabı ” Hayır..” olunca…
Kaptan; “Ne acı, bunu bilmemekle, kaybettin hayatının tamamını…” demiş…
Sular sakinleşince, başka bir gemi yardımıyla yolcular kurtarılır.
İnsanız, kendi yanılgılarımızı fark edemeyiz. İçimizdeki dalgaların ve başımızda esen deli kavak yelleri; insanın kendini, kendine kaybettirir. Her insan bir hazinedir. Kimin ne bildiğini, kimse kestiremez. ,
Halk arasında bir deyim vardır (Çarıklı erkan-ı harp). İnsanın, insanca değerlendirilmesi, insanın, insan gibi karşılanması ve uğurlanması bir insan hakkıdır.
“ÇARIKLI ERKAN-I HARBİ UMUMİYE “ böyle diyor, halk bilgeleri, ermişleri, turnayı gözünden vururlar.
Yıllar sonra Filozof Ali, yakın dost olduğu kaptana, bir hediye gönderir. Bu bir gemi resmidir. Resmin altında yazan söz;
“ SADECE BOŞ ŞEYLER SU ÜSTÜNDE KALIR. Hırs, öfke, kin, nefret, yalakalık, iki yüzlülük ve aç gözlülükten uzak dur ki; VARLIK OKYANUSUNDA YÜZEBİLESİN.”
Sizlere filozofik anlatımlarda bulunacak, ne yaşım, ne bilgim, ne akademik durumum elverir.
* İ D U R A K İ * YAŞAMIN AKIŞI İÇİNDE; olup bitenlerden kendi anladıklarımı sizinle paylaşmaktır kenarlarda, köşelerde.
YAŞAM ENERJİMİZİ TÜKETEN DURUMLARDAN HABERDAR etmektir muradım.
Yaşadığımız her olayı kişisel algılayıp, düne takılıp- bu günü kendimize zehir ediyoruz. Doğru nefes alamadığımızda; strese giriyoruz, geç yatıp güneşin göbeğimiz üstüne doğmasını bekliyoruz. Her yaptığım iş mükemmel olsun diyerek, aşırı hayaller düşünceler dünyasında yüzüyoruz, kendi haddimizi bilmiyoruz. Çözüm odaklı değil -suçlu odaklı düşünüyoruz, kadın erkek fark etmez, kasaba ruhuyla yaşayarak, işin dedikodusunu yapıyoruz.
Hayır, olmaz, yapamam, gelemem gidemem diyememe, erkeklik gururumuz zarar gelmesin diye; herkesi mutlu mesut etmeye çalışma,.. bu mümkün olamayacağına göre, kendinize neden bu kadar yükleniyorsunuz ki?
SONUÇ; Bu dünyanın düzeninde; + topla, -çıkar, x çarp, ./. böl = 5 metre beyaz dokumaya eşittir.