Fazıl Say neden doğru yaptı ? Doğru veya yanlışı nasıl anlarız ?
Sosyal medyayı kullanmak artık bir zorunluluk. Gerçekten haber almak, toplumla iletişim halinde olmak istiyorsan mutlaka izlemelisiniz. Gerçekçi ve pratik çağdaşlarımız bu nedenle sosyal medyadan uzak duramıyor.
Saygın ve dünyaca ünlü sanatçımız Fazıl Say, hem bir eylemini hem de bu konudaki düşüncelerini instagram da paylaştı. Uzun süre iktidarın ve onu temsil eden düşüncenin “elitist ikonu” olarak aşağıladığı bir dönem de yaşamıştı Fazıl Say. 2013 yılında paylaştığı düşünceleri yüzünden yargılandı ve muhafazakar kesim ve siyasetçilerin “günah keçisi” oldu. Aynı gerekçe ile; liberal düşünen veya seküler yaşam biçiminin tehdit altında olduğunu düşünen insanlarında “kahraman” ilan ettiği bir süreç yaşadı.
Gerçekten üreten bir sanatçı için bir dram olmalı. İç huzuru ve yaratıcılığın baş düşmanı “çatışma” dır. Kocaman ve kalıplaşmış iki kitlenin tam ortasında ve ateş hattında olmak, kanaatime göre hiçbir sanatçı veya düşünürün hoşlanacağı bir şey değil. Mutlaka huzursuz gergin olmuş zor günler geçirmiştir. İşin acısı, kaygı ve depresif durum önce veriminizi, dikkatinizi bozar, üretemez olursunuz.
Muhtemelen, bu da çok rahatsız etmiş olmalı sayın Fazıl Say’ı. Bu süreç bir şekilde sona erdi. Amacım politik eleştiri değil, kişisel ve grup olarak davranışlarımızın toplumsal yapı ve politik eylemleri nasıl etkilediğini tanımlayabilmek. Bu nedenle gündelik politikada olumsuz yorumlanabilecek kelimelerden kaçıyorum.
Ancak geçen hafta Fazıl Bey’in sayın cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ı konserine davet etmesi verdikleri poz ve instagram mesajıyla, her iki kitle de etkilendi ve kendi meşreplerince tepkiler verdiler. (İki tarafında “Ortodoks” düşünen kalıplara bağlı kesimleri kendilerini “aldatılmış” hissetti)
Son baktığımda üç bin civarında yorum vardı paylaşımın altında. Önemli bir çoğunlukta ve daha pragmatik düşünen huzur isteyen bir kesim ise “yapıcı ve gerekli” bir davranış olarak olumladı bu daveti.
“Kırgın” kitlenin Fazıl Say’a karşı yapmış olduğu yorumlardaki duygusal tonlamalar çok yüksek. “İhanet”,” Sizde mi” vb. gibi. Oysa ünlü bir sanatçı toplumun en üstündeki kişiyi konsere çağırıyor gibi “yalın ve basit” yaklaşılabilir olaya. Ancak günümüz Türkiye’sinin kamplaşmış ortamı, sanırım bunu engelliyor.
Öyleyse ölçü ne? Bir davranışı doğru ya da yanlış yapan şey nedir?
Kendi kişisel düşüncem; Fazıl Say’ın ve Tayyip Bey’in bu olayda doğru davranışta bulunduğu ve rol model olarak topluma doğru örnekler gösterdiğidir.
Peki böylesine kamplaşmış kitleler karşısında “doğru davranış” tanımı yapılabilir mi? Yapılamaz. Ne yazık ki kavganın, küfrün sopaların ağır duygusal yüklerin olduğu yerde diyalog biter.
“İhanet”, “sapkınlık” . “fedakarlık” gibi, genellikle “birey” aleyhine kişiyi derhal yok etme eğiliminde duygular devreye girer. Süreçten bağımsız bir durumdur bu. O an her iki tarafta birbirine “sende mi Brütüs” diyebilir. Çünkü sihirli, kelime “süreç” aslında.
Bu duruma kesitsel bakarak o durum anlaşılamaz. Bugün intihar girişiminde görüp depresyon tanısı koyduğunuz kişi iki hafta sonra kendini “mehdi” ilan edip “manik atak” geçirebilir ve bipolar bozukluk tanısı alabilir. Günümüzde her olayda; en doğru kararı verebilmek için, olay annına değil de sürece odaklanmak gerekli diye düşünüyorum. Ki bu apayrı bir yazı konusu olabilir.
Tam bu noktada Fazıl Bey çok doğru bir şey yapıyor, yapmak zorunda olduğu birçok şeyi olumlu temsil ediyor. Kendisi bir siyasetçi değil. Sadece duruşu yüzünden ve hedef seçildiği için bir kavganın ortasına düştü. Yine bir sanatçı ve toplumsal bir ikon olarak kamplaşmayı azaltmak uzlaştırmak “”sorumlulukları” var. Sanatın ve müziğin toplumun her tarafına nüfuz eden o dingin ve ortak dilini kullanabilmesi de bir şans. Kendisine çok yakışan büyük bir tevazu ile davranıyor. Geleneğe de uygun bir davranış alttan alıp büyüğünü davet ediyor ki muhafazakar kesimin ılımlıları içinde gönül okşayıcı bir örnek. Hatta katı düşünen, Ortodoks bir yapıda bile olsanız “hah buda yola geldi” diye düşünmeniz çok kolay.
Sayın Fazıl beyin ve Sayın Tayyip beyin davranışındaki uzlaşma örneğinin değerli olduğu gerçeğini, her iki tarafın çatışan duyguları ve düşünceleri değiştiremez. Ki bu yorumlarda sık sık belirtilen duygu ve düşünceler var. “Sen de mi yenildin; oy için yapıyor sanatı saygısı olmayan sanatçıya mı saygı duyar” vb.
Bu nedenle bu davranış “doğru” dur. Ama hatırlayın sihirli kelime “süreç” ti. Bu nedenle her iki kişinin davranışı ve tutumu da ancak süreç içinde değerlendirilebilir, ancak süreç içinde anlam kazanabilir.
En ağır ve katı politik ortamlarda bile iyi sanatçılar var, geçmişte de vardı. En katı yöneticilerin bile desteklediği sanatçılar oldu. Yine bir başka açı, bir sanatçıdan bir ideoloji veya siyasi grubun tüm söylemini benimsemesi veya tekrar etmesi beklenemez. Bu nedenle de, kesitsel olarak bu davranış doğru ve insanidir. Süreç bu şekilde devam ederse de inanılmaz yapıcı sonuçlar doğurabilir. Umarım olur ve sanırım Fazıl beyinde umduğu budur.
Bir süreçte “karşı taraf kabul ettiğiniz” kişi ya da grubun davranışını siz belirleyemezsiniz. Herkes ancak kendi davranışını belirleyebilir ve sonuçlarına katlanır. Ben ancak kendi adımımı belirleyebilirim karşı tarafın benim iyi niyetimi veya eylemimi kullanış biçimini belirleyemem ve gerçekten de kötüye kullanılabilirim, kandırılabilirim. Ve ne yazık ki bunu ancak “süreç” içinde görebilirim. Ancak “Karşı taraf beni kullanır” diyerek hareket edemem. Etik evrensel değerler ve toplumsal gereklilik ve tüm bunlardan beslenerek oluşturduğum sezgilerim önemlidir ve sezgim bana ne söylerse onu yaparım.
Sayın Fazıl Say’ın mesajında çok iyi açıkladığı ve gerekçelendirdiği bir davranış bu instagram mesajı.
Bu davranış bu nedenle etik, onurlu ve saygındır. Süreç içinde Fazıl Bey’in müzik aleti ihalesi aldığı ortaya çıkarsa saygın değildir. Kendisinden tam bir itaat beklenirse saygın davranılmış olmaz. Sayın Recep Tayyip Erdoğan da bir toplum lideri özellikle de muhafazakar kesimin öncüsü olarak, hem sanata ve sanatçıya bakışı yumuşatan hem de seküler kesimle kamplaşmayı azaltan tutumu ile doğru bir davranıştadır. Hatta bu davranış, siyasetin pratik zorunlulukları gereği yapılmış bir davranış bile olabilir. Ancak süreç içinde bu olumlu duruşu koruması ve geliştirmesi halinde müthiş yapıcı ve olumlu olabilir.
Tersi olursa ne olur? Norveçli yazar Knut Hamsun, Nazilerle çalıştığı için ne yaşadıysa; Bosnalı müzisyen Goran Bregoviç Sırpları olumladığı için ne yaşadıysa o olur. Bunu zaman ve süreç belirler. İzler ve görürüz. Benim kuşağımın idolü olan (mesela Sezen Aksu) gibi sanatçıların bu süreçleri yönetememesi, onları müthiş yıprattı. Etik bir duruşu sergilemek sürecin uzunluğu nedeniyle çok zor zaten. Ciddi bir iç tutarlılık, kararlılık ve kendine saygı gerektiriyor. Zaman ve gelecek kuşaklar bunu değerlendirecek ve puanlayacak. Öfkeli yorumculara söyleyebilecek tek şeyde bu zaten. “Merak etmeyin, yaşam iyi veya kötü, her davranışın faturasını kuruşuna kadar tahsil eder”