Aydın geçinenimizin ya da kendini aydın sayanımızın da gerçekte cahil ya da eksik olduğu bir çağdır bu yaşadığımız. Aydın olmanın sadece okumaktan ve yazmaktan geçmediğini; hayatı, insanları ve olayları sorgulayıp geçmişten geleceğe bir yolculuğu gerektirdiğini ise günümüz sözde aydınları bilmiyor. Ya da bu bilmezden gelmek işine geliyor aydınımızın.
Oysa hayatı ve yarınları anlamak, geçmişi ve bugünü bilim ile tarih ile akıl ile yorumlamayı zorunlu kılar.
Prens Sebahattin’i, Cemil Meriç’i, Necip Fazıl’ı okuyup bilmeyeni sağ düşüncenin aydını sayamayacağımız gibi; Attila İlhan’ı, İdris Küçükömer’i ve Server Tanilli’yi okumayan, bilmeyen ve anlamayanı da sol düşüncenin aydını sayamayız. Ama günümüzde iki kitap, iki şiir ve iki gazete okuyanın ahkam kesmekte ve düşünce ileri sürmekte kendini etkili ve yetkili saydığını görüyoruz ki ülkemiz aydınlanmasının acı gerçeği de belki de budur.
Necip Fazıl “Kaldırımlar” şiirinden ibaret olmadığı gibi, Attila İlhan da “Ben Sana Mecburum”dan ibaret değildir. Hayata sağdan, soldan, yukarıdan ya da aşağıdan bakmaktaki özgürlüğünüz ve yolunuz ise örnekteki iki aydının tüm eserlerini okuyup okumamaktan geçer.
Aydın olmanın ve hayata özgür bakabilmenin yolu ise, bildik ve ezber düşünceleri kabullenmekten değil; aklın, bilimin ve tarihin sesine kulak verip sorgulamaktan geçiyor.
Misal; günümüz sözde Atatürkçü aydınları, ülkemizdeki Cumhuriyet ilkelerinden kopuşun Menderes dönemi ile başladığını adeta koro halinde dile getirir. Oysa okuduklarımız ve yaşadıklarımız bize bunu söylemiyor. Attila İlhan’ı okudukça başka ve ezberbozan bir gerçekle karşılaşıyoruz.
“Gazi’yi kaybedince ray değiştirdik”diyen İlhan, devrime ilişkin kırılmanın tarihsel dönemini bir adım daha geriye götürerek Mustafa Kemal’in ölümünün ardından ve İsmet İnönü ile başlatır. İlhan’a göre Atatürk’ten sonra Kemalizm’den uzaklaştırılan ve antiemperyalizmin unutturulduğu Türkiye, tekrar emperyalist tehditle karşı karşıya kalmış ve tekrar bağımsızlık sorunu yaşamaya başlamıştır. İlhan, “İnönü Cumhuriyeti” ya da “yeni Tanzimatçılık” olarak adlandırdığı bu tarihsel dönemin tek sorumlusu olarak İnönü’yü gösterir.( Türkiye Solunda Bir Figür Olarak Attila İlhan Nazan Kahraman)
Bakın siz Attila İlhan’ın yaptığı işe!.. Sen şiirini yazsana be kaptan! Ne karışıyorsun ülkemizin ve Cumhuriyet’in hallerine?..
Kaptan, çağdaşlaşmadan ve bağımsızlıktan geriye doğru dönüşün İnönü ile başladığını tesbit ederken, Demokrat Parti döneminin hızla giden olumsuzluklarını da unutmuyor elbet: “Kemal Paşa ve arkadaşlarının, yabancı sermayesine karşı, tam bağımsız bir ekonomiden, sanayileşmeden yana tutumları, demokrasi döneminin getirdiği ‘hürriyet’le birlikte yabancı sermayeyi teşvik kanununa, petrol kanununa, Amerika ile ikili anlaşmalara dönüşüyor. (…) Kemal Paşa’nın kan ve ter pahasına ele geçirir gibi olduğu ‘milli iktisat’ devri gümbürdemiş gitmiş, yeniden yarı sömürge statüsüne dönmüşüz.”
Hayatı ve insanları ve olan biteni anlamak, ezberleri bozmaktan geçiyor. Okumadan, bilmeden, sormadan ve sorgulamadan yaşamak ise günümüz insanının bir gerçeği.
Şiiri söyleyip geçmek de bir tercih elbette:
“Ben sana mecburum,
Sen yoksun…”