Yaşamın bitmeyen döngüsü içinde,
hem insan hem de zaman,
birlikte olgunlaşmakta bir bakıma Eylül’de.
Uçuk bir hızla yitip giden zamanın artık “dur durak bilmesi” gibi Eylül…
On bir ayı bırakıp da gerilerde;
sanki “kaldık baş başa”
demekte!
Günler kısalsa da azar azar git gide;
zamanı uzatmak mümkün elbet Eylül’de.
Hep isteyip de yapılamayanlara başlamak;
erteleyip de uzak kalınanlarla, yeniden yakınlaşmak…
Kalkarken birer birer zamanın örtüsü;
Eylül’de kalıverilir o çıplak gerçeklikle yüz üstü.
Bir amaçla bütünleştirilebilmişse
eğer zamanın bu yüzü;
geniş bir muhasebeyle,
uzatmak onu,
elbette insanın elinde…
Ne çok şeyi fark edip, bir de
üstüne dert ettiğimiz Eylül!
Eh, biraz biraz da güz olan Eylül,
ruhunu insanın, dinginleştirip saran;
sarı öncesi, yorgunluk sonrası,
kurşuni bir zaman aralığı Eylül!…
Ne de olsa biraz geri çekilme anıdır Eylül;
gece gündüz karışımı, azgın ataklardan sonra.
İnsanın kendine dönmesidir bir bakıma;
kendi içine doğru çekilmesi,
derin düşün(dür) me muhasebesi Eylül…
Hiç bitmeyecekmiş gibiyken, uçarak geçen o hoyrat yazın, yerlerde sürünmesidir Eylül…
Hüzünlü bir melodiye eşlik edercesine gezinerekten evin içinde;
söylenip durmak gibi öyle, sessizce…
Bir yandan sakinleştirirken o coşkun ve esrik ruhları;
bir yandan da yeni düşleri filizlendirecek kim bilir;
herkesin bir Eylül’ü olacak,
belki de hep öyle kalacak.
Tüketmekten çok, biriktirmeye başlamak gibi Eylül.
Ah, yeni başlangıçlar noktasıdır bir de.
Çok şeyi, her şeyi belki yeniden başlatıp;
görünmeyenleri görebilme telaşıdır Eylül.
Yaşamı ağırdan okumalar vaktidir bir de;
Düne dair her ne olmuş ise nerede;
Eylül, başkaları ile,
başka başka yerlerde!…
Bakınca geriye birden, baharın-yazın tadıdır rüzgar gibi geçen.
Şimdi Eylül’ün ta kendisidir hüküm süren.
Kabına sığmayan o azgın,
deli ruhların karaya vurma anıdır Eylül, bu yüzden.
Kayaların üstüne tüneyip,
üstünden sular akarken baktıkça bir gelip bir giden dalgalarla büyüyen denize;
İnsan yenilenecek elbet de, insan büyüyecek;
Üstüne konan su zerresi kadar küçülecek belki de Eylül’de…
Kuşanmaya başladığı güzle,
yaşananlardan derledikleriyle,
kendi kalıbına dönecek ve sonra;
yeni başlar gibi yeniden dönecek başa…
Çok şey söylendi elbet Eylüle dair.
Başındayken şimdi, tükenecek o da bir bir.
Azı gitti de, çoğu kaldı da denilebilir.
Herkesin Eylül’ü kendine olsun da;
iyi-doğru-güzel şey olsun, arta kalanında.
Sığmaz olsun olanlar büyük zamana.
Taşsın yüreklerden, değsin bir yerinden.
Ben Eylül’ü severim, en sahisinden, en özelinden…
Açıp ardına kadar yaşama, içimden
haykırmak geçer penceresinden.
Ne fark eder; her ne kadar, kaçı olsa da bugün Eylül’ün;
Ağaçlar yaprakları ile sararsın; lakin içimizdeki Eylül hiç sararmasın.
Ama eylül, yine Eylül kalsın…
Tutkulu bir aşk gibi zehirli;
zehirli zakkumlar kadar güzel.
Ah, Eylül!
Keyfe keder akıcı, ayrılışlar kadar hüzünlü…
Ürperten geceleri, okşayan öğlen güneşleri;
salkımları da taneleri kadar ayrıksı ve yakın, karmaşık bir kamçı titretişinde,
akşamlarının serin esintilerinde…
Bir kılıç parıltısında berrak sabahlar,
sanki hep aynı vakitte gün dönümü,
kirlenmiş zamanın içinden çıkıp gelerek,
uzun geceler için alıp koynuna;
Bir meçhule uzanan hüznüyle, alır götürür yeni sonsuzluklara…
Eylül ah!
Hüznünle kal!
Eylül! Yine Eylül!
Hüzünlü düşlerinle kal!