Dönüş müdür?
Dönüşüm müdür?
Dağıttığın kendini buluş mudur?
Farklı maceralara atılıp güvenli alana geliş midir?
Yuva mıdır?
Soğukta sıcak mıdır?
Serin hava da sıcak yataktan çıkmamak mıdır?
Yorganın sıcaklığına sarılıp tatlı bir yumuşaklık hissetmek midir?
Sonbahar mıdır?
Dökülen yapraklar ve çıplak kalan ağaçlar mıdır?
Çıplaklık mıdır? Yalnızlık mıdır?
Yoksa yeni başlangıçlar için kendine dönüş müdür?
Ekinoks gibi farklılıklar eşitleniyor mudur?
Eylül’ün ne çok çağrışımı vardı.
Yine eylüldü. Biliyordu kadın onu arayacağını. Bu yüzden giymişti dantel deri karışımı elbisesini.
Adam barın köşesinde bekliyordu. Kadının onu bir yıl önce bırakıp gittiği yerdeydi. Adamın bulunduğu nokta kadınının zihninden hiç silinmemişti. Aslında adam ne kalbinden ne e aklından silinmişti. Çok özlemişti onu ama hayatta hep amalar vardır ya, aynı eylül gibi ne sıcak ne soğuk….
Ne sarılmak ne sarılmamak
Özledim demek ya da dememek,
Sımsıkı sarılmak sadece merhaba demek,
Diğer bir ama ya adamla ilgili hissettiklerini söylediğinde değerini yitirirse, eskisi kadar fazla sevilmezse ya heyecanı kaybederse ya hissettiğim dediği duyguların heyecanı biterse….
Zihninin içinde sorular savaşırken barın köşesindeki adamı izledi. Adam bardaki garsona bir şeyler anlatıyordu. Deri kot karışımı bir pantolon üzerinde kadının en sevdiği keten siyah gömleği vardı. Her zaman ki gibi açık yakasından çelik zinciri görünüyordu. Atmamıştı, hala boynunda olduğuna göre anlamı büyüktü. Garsona bir şeyler anlatırken hafif gülümsemesi kadında inanılmaz duygular oluşturuyordu.
Bu gülümseme kadının kalbinin ritmiyle oynuyordu. Gülümseme ile aralanmış dudakların tadını ve nefesin sıcaklığını özlediğini hissetti. Gidip sarılıp adamı asla bırakmak istemediğini söylemek istiyor. Şu an yapmak istediği yanına gidip o gülümsemeyi yakalayıp nefeslerini birleştirmek kalbi deli gibi çarpıyor ama kendisi de biliyor toprağa düşen tohum nasıl toprağa gizlenirse kadında hemen korkularının arkasına gizlenip sevgisini avaz avaz içinde yaşayacaktı.
Hiçbir şey hissetmiyormuş gibi yapacaktı. Hep yaptığı gibi. Kendine korkak demeye alışmıştı. Her konuda sonsuz cesaret taşırken burada nasıl bu kadar korka olabiliyordu? Bu sorunun cevabını kendisi de asla bilmiyordu. Kendini böyle kabul edip yapamadıkları ile beslenmeyi öğrenmişti.
Adam barmene bir şeyler anlatırken kaşları üzerine gelen saçını yukarı doğru atarken tatlı gülümsemesi ile kadın ile göz göze geldi. Adamın gözlerinin içinden martı çığlıkları geçiyordu. Sevgi, özlem, küskünlük, affetme … ne çok duygu taşıyordu gözler…
Adam ayağa kalktı ve kadına doğru yürüdü. Kadın sadece merhaba dedi. Sanki içinden o duygular geçmiyormuş gibi gülümseyerek nasılsın diyebildi?
Adam cesaretliydi. Kadın gibi duygularını yaşamaktan korkmuyordu. Kadına sımsıkı sarıldı. O kadar sıkı sarıldı ki bir daha kaçmak yok dedi kulağına…
Eylüldü her macera biter vatana dönülürdü. Yaz gibi heyecanı bol olan bir mevsimden sonbahar gibi inziva mevsimine geçmek elbette kavuşmayı gerektiriyordu. İnsanların ısınmak için sarıldıkları mevsimdi.
Düşüncelerin kök saldığı, tohumların başlangıç için hazırlandığı, daha zoru için güç toplanıldığı bir mevsimdi. Eylül de bunun başlangıcıydı.
Hoş geldin Eylül dedi adam, artık benimsin, bu sefer kaçmak yok.
Eylül ne kadar özgür olmak istese de bu gücü de özlemişti. Bazen hep güçlü olmak istemiyordu. Yorulmuştu güçlü olmaktan. Dayanmak istiyordu. Güvenmek istiyordu. Birisi onu sımsıkı sarsın, çok sevsin ve asla bırakmasın istiyordu.
Eylül kendi kendine, bu eylül kozalağımı kıracağı, dönüşümü başlatacağım eylül mü diye düşündü. Adamın kalp ritmini dinlemekten ve kokusunu gizlice içine çekmenin tadını çıkarttı. Yavaşça adamın göğsünden kafasını kaldırıp siyah gözlerin en derinine bakarak merhaba dedi.
Müzik önerisi: https://youtu.be/f2gAyl6RraM