Çiçekli badem ağaçlarını unut.
Değmez,
Bu bahiste
Geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
Islak saçlarını güneşte kurut
Olgun meyvelerin baygınlığıyla parıldasın
Nemli, ağır kızıltılar…
Sevgilim, sevgilim,
Mevsim
Sonbahar…
Nazım Hikmet Ran / Mevsim Sonbahar
Nahit, Eylül’ün kulağına fısıldamıştı bu dizeleri. İşte sevgilim kavuştuk. Toprağın yağmura kavuşması gibi bizde kavuştuk demişti.
Eylül merhaba diyebilmişti. Hemen soğuk edasını takınması gerektiğini söyleyen mantığına teslim olarak. Eylül için şiir çoğu zaman bir şey ifade etmiyordu. Ya da böyle olduğunu düşünmek işini kolaylaştırıyordu.
Nahit ise artık duygularına dur demek istemiyordu. Eylül ne kadar uzak durmaya çalışsa da buraya geldiğine ve o elbiseyi giydiğine göre yanında olmayı seçmişti. Sıkıntısının duygularını ifade edememek olduğunu ayrı geçirdikleri süreçte anlamıştı.
Eylül’ün merhabasına Nahit sarılarak cevap verdi. Sımsıkı sarılıp kadının kokusunu içine çektikten sonra onu kollarından tutarak kendisini biraz geriye atarak baktı, baktı ve “seni çok özledim” dedi.
Kendisi küçük anlamı büyük olan bu cümleden sonra tekrar sarıldı. Kokunu, seni, saçlarının sakallarıma dolanmasını, sesini, bakışını, sağ kulağının arkasına saçını atışını o kadar özlemişim, seni hissetmeyi özlemişim dedi.
Ahh Eylül diyordu içinden bir bırakamıyorsun kendini, kapıl git işte geri dönmüş senin için, senden dolayı. Eylül sürekli içindeki Eylül ile yaşamaktan yorulmuş, içindeki Eylül’e Nahit’i kabul ettirmeye çalışıyordu.
Sevgi dokunmak, hissetmek değil miydi? Dokunduğunda kalbinin deli gibi çarpması değil miydi? Yoksa acaba ben hep imkansızlıklara mı aşığım diye sorguluyordu.
Eylül zihninde sorgulamaya devem ederken, Nahit onun elinden tutarak her zaman ki yelerine götürdü. Hatırlıyor musun ilk tanışmamız burada olmuştu. Karşıdan çok güçlü görünüyordun, alımlı, sıcak, cesur…
Aynı zamanda inanılmaz duru bir güzelliğin. Çok yer gezdim fakat sağ kulağının arkasına sıkıştırdığın saçını, her zaman taktığın halka küpenle o akşamki duruşun aklımdan hiç gitmedi. Çok cesur bakıyordun meydan okur gibi, gel der gibi, beni sev der gibi, dünyada sadece ben ve sen varsın der gibi…
Ama dansımı sana ithaf edince küçük bir kız çocuğu gibi utançtan kıpkırmızı olmuştun. Eminim benimle olmayı da herkes senden cevap beklediğimi görünce ben mahcup olmayayım diye kafanı salladın böylece bir alkış tufanı kopmuştu.
Son görüşmemizin üzerinden koca bir yıl geçti. İnsan ömrü için ne kadar uzun …
Gezdiğim yerlerde kalbimdeki senle gezdim diyebilirim. Ama yanımda olmanı zamanı seninle geçirmeyi, gezdiğim yerlerde seninle anı biriktirmeyi o kadar çok istedim ki, bir yanım hep eksik gezdim diyebilirim.
Ben seni her şeyin ile kabul etmeye hazırım. Her şeyinle diyorum hayata karşı cesur duruşunun yanında sevgiye karşı korkaklığının farkındayım. Bende seninle birlikte olmaktan korkuyorum. Ama deli gibi de seninle olmayı istiyorum. Hayatımda senin olduğunu, senin tarafından sevildiğimi bilmek istiyorum. Senin tarafından sevilmek, önemsenmek, bana dokunmanı, dokunuşunla sevgiyi hissetmek istiyorum.
Eylül Nahit konuştukça içindeki okyanusun kabardığını biraz sonra taşacağını hissediyordu. Ama içindeki temkinli ses asla durmuyordu. Yalan olabilir, güvenebilir misin? Evet seviyorsun sen de sarılmak istiyorsun ama ya sonra acı çekersen gelip bana sığınma diyordu içindeki ses…
Ses hiç durmadan dokunuş sevgiyi bitirir diyordu. Bu zihninde atalarından geçen bir bilgi idi. Oysa bilmiyordu dokunmanın çoğu zaman sevgiyi pekiştirdiğini…
İçindeki ses içindeki sesler kaç kadın böyledir. Kaç kadın böyle gerçek sevgiyi çok acı çekerim diye reddeder.
Ya şu an hissettiği sarılmak isterken durması, konuşmak isterken susması, heyecanını yaşamak isterken ölü gibi davranması, adamın kokusunu hissetmek doya doya içine çekmek isterken uzak durması yeterince acı çekmek değil miydi?
Sevgi konusunda hayatta bir defa olsun cesur olamaz mıydı?
Bir yıl boyunca ne çok düşünmüştü Nahit’i, hatta parfümünü alıp defalarca koklamamış mıydı? Onun tenindeki kadar güzel kokmasa bile teselli bulmamış mıydı?
Geldiği zaman yapacaklarını, söyleyeceklerini aylarca provasını yapmamış mıydı?
Evet bırakacaktı bu korkaklığı, anlamsızca kendine de Nahit’e de acı çektirmeyi. Söyleyecekti artık onu ne kadar çok sevdiğini. Ne olursa olsun ama hiçbir şey şu andan daha acı verici olamaz diye düşündü. Kafasını kaldırdı. Nahit’in gülen gözlerinin içine baktı.
Tam Eylül konuşacaktı ki, bir ses Eylül merhaba dedi.
Fırat’tı bu…
Müzik önerisi: https://youtu.be/UooE3twEpEA