Milli Eğitim Bakanlığı, bir süredir gündeminde olan “esnek ve modüler eğitim sistemi”ne ilk adımı attı.
Yazılı ve görsel basında izliyor ve okuyorsunuz zaten.
Esnemekten epey esnek hale geldik.
Esnek ve modüler eğitim sistemi deniyor ya, onun biz sokaktaki tabirini kullanalım; bilineni bu çünkü:
Yapboz.
Bir kez daha yapboz oynuyoruz.
Bir kez daha sistem değişiyor.
Zaten bizim eğitim dünyasında “yap-boz” parayla değil sırayla…
Demek bu kez sıra liselere geldi.
Yeni sistem 2020-2021 eğitim öğretim yılından itibaren uygulanacak-mış.
2024’te de üniversite sınav sistemi değişecek bir kez daha…
Sonra yine ilköğretime gelir sıra… Liselere geçiş sınavına el atılır…
Bir süre sonra tekrar liseler, çünkü “esnek ve modüler eğitim sistemi” bize biraz bol gelecek gibi…
Yeni sistemde zorunlu derslerin sayısı azaltılıp seçmeli derslerin sayısı artırılıyor.
Kariyer ofisleri geliyor.
Kredili ders sistemine benzer bir değişikliğe geçiliyor.
Anlayacağınız biraz Finlandiyavari bir değişikliğin yansımaları.
Lakin…
O zaman neden lisede “küt” diye bu değişiklik…
Eğer eğitim sisteminde ders sayılarının azaltılması, seçmeli derslerin artırılması, başarılı kuzey ülkelerinin modelinden esintilerle köklü bir değişiklik tercih edilecekse bunu ilköğretimi de kapsar şekilde bütünsel olarak ele alsanız çok daha iyi olmaz mıydı?..
Esnek ve modüler eğitim sistemi, liseye kadar “yarış atı” yapılan çocukları birden huzur içinde bir dinginliğe mi kavuşturacak?..
2000’li yıllardan itibaren kaç kez değişti eğitim sistemi?
Ve bunca değişikliğe rağmen PISA araştırmalarında kaçıncı Türkiye?
72 ülke arasında 50.
Demek ki masa başı yazıp çizmekle fiili durum birbirine pek uymuyor.
Türkiye’deki eğitim sisteminde ön plana çıkan ve herkesin tespit edebildiği basit ama devasa sorunlar var:
Bölgesel eşitsizlik, fiziki altyapı yetersizliği, öğretmen yetersizliği(ve/veya) fazlalığı gibi…
Biz ülkenin tümünde aynı eğitim seviyesini sağlayabiliyor muyuz?..
80 milyonu aşkın nüfusta öğrenci kitlesinin devasa boyutunu düşünürseniz hayır.
O nedenle Finlandiya, Danimarka gibi ülkelerdeki eğitim sistemini “pat” diye uygulayamazsınız…
Çünkü o ülkelerin tüm nüfusu bizim Ankara kadarken kuşkusuz bu durum onlar açısından büyük bir avantaj sağlıyor kendilerine.
Bizde eğitim sistemindeki başarının ilk yolu, öğretmenlerin iyi yetiştirebilmesinden geçmiyor mu?..
Öğretmenlerimizin nitelikleri arttırılabilirse, kuracağınız her sistemin temeli daha iyi atılmış olur. Aksi hal ise üç yıl sonra bir başka yapboz oyununa hazırlık yapmaktan öteye gitmez.
Esnek ve modüler eğitim modeli…
Uygulanabilse, yurdun dört yanı eşit konumda olabilse, öğretmenlerimizin nitelik ve kalitesi istenen ve olması gereken düzeyde olabilse aslında ideale yakın bir sistem olma şansı var ama bizdeki eğitim ve bilgi düzeyinin günden güne düştüğü gerçeğini karşımıza alırsak umutlanacak bir sonuç doğmayacağı açık gibi duruyor.
Kaldı ki ders seçme sistemini getiren bu yenilik, daha önce, yanılmıyorsak 90’lı yılların başında da denenmiş ve başarılı bulunmadığı için vazgeçilmişti.
Şimdi başarı sağlanacak mı?..
Türkiye’de eğitim sisteminde bir değişiklik yapılmadan önce keşke sahanın haline biraz daha derinden ve gerçekçi bakabilse idareciler…
HEY olarak kısaltılan “Hayal-Etkinlik-Yaşam” temalarındaki çalışmalar, umut edelim de hayal olarak kalmasın…
Esnek model, bir kez daha esnemekle sonuçlanmasın ve üç yıl sonra bu sistemden de dönülmesin…
2020’de liselerdeki eğitim değişiyor.
2024’te üniversite sınavı değişiyor.
Sonra?..
Başa sararız muhtemel… İlköğretim, liseye geçiş, tekrar lise, sonra üniversite….
Esneye esneye.