“Eskiden ne güzel cahildik…
Dışarıda kar…
Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki…
Kuzinenin üzerinde demir maşa.
Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu…
Sucuk lükstü.
Yumurta lezzetli.
Ekmek her zaman,
ekmek gibi…
Bir kez olsun kümesten yumurta almamış,
bir kez olsun
o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış
ve fakat
alışveriş merkezlerinin restoran katlarında,
boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde
hamburger keyfine fit olmuş çocuklar
ve gençler için
ben, ne kadar yaşlıyım…
Dışarıda kar…
İçeride kanaat…
İçeride huzur…
Televizyon yoktu.
Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki,
keyfimiz bozulmazdı hiç!
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer,
kokusuna râm olurduk.
Kestane közlemek bütün bir gecenin mutluluğuydu.
Sonra illa ki,
büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar…
Birçoğu arızalı
ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin
ve filmlerin açtığı hasarlar yerine,
geniş ve besleyici bir masal dünyası…
Kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?
Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi,
sağlıklıydı,
lezzetliydi ve mis gibi kokardı.
Çay da kokardı…
Domates de…
Bütün bu nefasete,
küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.
Dışarıda kar…
İçeride huzur…
Zam endişesi, doğalgazın kesilme korkusu,
yolda kalma telaşı,
rejim tehlikesi…
Kimin umurunda…
Ne güzel cahildik.
Mutluluğun resmini çiziyorduk…”
M. BAŞARAN
***
Zaman zaman filmi geriye sarmak, yeniden düşünmeye hazırlar insanı. İnsan toprağın altındaki yumru gövdeyi düşünmeden pancarın, havucun, turpun, yer elmasının, patatesin… yaprak ve çiçekleriyle ilgilenir kendince.
İşin asıl gerçeği, tüm bitkiler dünyası, kök ve gövde dal, yaprak çiçek ve böcekleriyle bir bütündür. Baharda çiçekleri bir başka severiz. Onlar yeniden doğuşun simgeleridir, doğanın, yeniden canlanmasının ifadesidir.
Ama biz; o güzelliğin tüm renklerini görürken gözümüzle gördüklerimiz asıl gerçekler değildir. Gören göz yanılır. Duyan kulak yanılır.
Başaran öğretmenimin ifadesiyle “Ne güzel cahildik, mutluluğun resmini çizerdik kendimizce…”derken, yağmur yağdı, çaktı şimşek. Tüm insanlar oldu ayrı bir şair, bilge, eren, gören, kulak tıklayan, kara gözlükler arkasından, olup biteni izleyip görmez tavırlarında. Ceplerine dokununca hoplayıp zıplayan, kangurular olunca, bir başka renkler çağrışıyor zihinlerde…
Günümüzde yeniden geri dönüşüm kavramını duymayanımız yoktur. Basit bir anlatımla; “Tüm kuşlar, yerdeki karıncaları yiyerek beslenirler. Kuşlar öldüğünde, karıncalar kuşları yiyerek yaşama tutunurlar.”
Çocukluğumuzda; “Eski çamlar bardak, oldu..” diye bilirdik bu deyimi.
Sözün aslı;” Eski camlar bardak olur…” a dönüşür oldu…
!980 sonrası, sistem mağduru öğretmenimi ziyaret ettim. Söz arasında sordum;
-Öğretmenim şimdi ne olacak? dedim.
El cevap; “Sürü geriye dönünce, uyuzlar baş olur İhsan…” dedi. Işıklar içinde olsun.
Yaşadığımız 73 yılda, olmaz dediklerimizin olduğunu, olur dediklerimizin olmadığını gördükçe; yeniyi, yeniden düşünmek, yeni düşüncelerde yeşermek gerektiğine inanırım * İ D U R A K İ *