Önce kelime var insan hayatında. Sonrası ise kelimelere verilen anlamlar ile yaşamak.
Kelimelere insanoğlunun verdiği anlamlara bakılırsa, baktığınıza pişman olacağınız yılların içinden geçtiğimizi görürsünüz.
İnsanoğlu eşyanın, metanın ve nesnenin peşine düştü düşeli, kendine ve hayata dair ne varsa, eşya gözüyle bakmaya başlamış.
Misal; bir eşyanın, bir ürünün, bir hizmetin, anlayacağınız bir malın niteliğini, değerini, aslını astarını nitelemek için kullanılan kalite kelimesini insana ve hayata dair kullanır olmuş günümüz insanı. Ortalık kalite insan, kaliteli hayat, kaliteli günler sözleri ile dolmuş taşıyor. Oysa insanın değil bildiğiniz malın kalitelisi kalitesizi olur. Bu kadar net ve basittir. Hayatın değil tükettiğiniz ürünlerin kalitesi olur, hayatınızın değil. Günlerinizin değil yediğiniz içtiğiniz ya da giyip çıkardıklarınızın kalitesi olur.
İnsanın eşyaya dair olan kalite nitelemesini kendine ve hayatına dair kullanmasının bir nedeni var elbet. Tüketim çağının tüketen, tüketip geçen ve yeni tüketecek nesnelere koşan bireyi olduğu için insan her şeye nesne gözüyle bakıp, insanı ve hayatı kalite ile ölçmeye kalkıyor. Çevresindekileri kalitesizlik ile, hayatları kalite nitelemesi ile tanımlamaya çok bayılıyor günümüz insanı.
Ne diyordu Kibar Feyzo filminde köyün kızları?. “Biz mal mıyık ki satılak, gidek sevdiğimize varak…” Günümüz insanı ise kendi dahil tüm insanları, hatta insanlığı ve hayatını kalite nitelemesiyle görüyor. Köyün akıllı kızlarının zekası yok günümüz insanında.
Bir zaman dilimine eski ya da yeni sıfatının yakıştırılması da buna benzer bir bakış açısı. Geçen zaman neden eski oluyor? Gelecek zaman ise neden yeni sıfatını hak ediyor, hiç düşündünüz mü?.. Bir zaman parçasının geçtiğini ya da geleceğini bilebilir ya da tahmin edebiliriz ama o zamanın eskiliği ya da yeniliğine karar verme yetimiz var mı?..
Yeni bir yıl geliyor, eskisi gidiyormuş. Çocukluğumuzun televizyon proğramlarında eski yılı yaşlı bir dede, gelen yılı genç bir adam olarak canlandırır; hem eskinin yaşlılığı, yeninin gençliği vurgulanır, hem de cinsiyetçilik sergilenerek gelen ve gidin yılın erkek olduğu gösterilirdi. Bizler de izlerdik. Şimdi de izliyoruz. Gelip geçen hayatı, olayları ve insanları izlediğimiz gibi. Bir film seyreder gibi bakıyoruz hayata. İçinde değil karşısında bir yerlerindeyiz hayatın. Hayat önümüzden akıp geçerken biz o film şeridi gibi geçen hayatımıza bakıp duruyoruz. Önümüzden ölümler, yıkımlar, kazalar, ayrılıklar, unutmalar, sevinçler, acılar, beklemeler ve yine ölümler gelip geçiyor. Bizler ise seyir edip konuşuyor, niteliyor, yeni, eski, kaliteli, kalitesiz, o, bu ,şu deyip susuyoruz. Günümüz insanının bildik ve yanlış bakış açısıyla bakarsanız; çok kalitesiz bir hayatın içinde, kalitesiz insanlarla yaşadığımız eski bir yıldan, kaliteli bir hayatı kaliteli insanlarla yaşama umudu taşıdığımız yeni bir yıla giriyoruz.
Dur be insanoğlu. Bir yerden gelip bir yere gittiğimiz yok. Eskiyen yıllar değil sensin. Yenilenen yıllar değil sadece yılları gösteren rakamlar. Bu kadar basit. İlle de yenilenmeye can atıyorsan; bak gelip geçen hayatın gözlerinin önünde yitip gitmeden, okunacak kitaplar, seyredilecek filmler, gidilecek tiyatrolar, konserler, selamını esirgemeyecek insanlar, gülümsemesi ile sesi ile fikri ile seni aydınlatacak insanlarla dolu bir hayat seni bekliyor az ötede.