“Esas” sözcüğünün anlamına baktığımızda, Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük’de şu açıklamayı okuruz.
Ar. es¥s
a. (esa:sı)
1. Bir şeyin özünü oluşturan ana öge, temel.
2. Bir iş veya sözde doğru biçim: Bu işin esası böyle değil.
3. Ana, temel olarak alınan, başlıca, asal, esasi: Esas düşünce. Esas görev.
Bu anlam düşündürmeye başladı. Şehrimizde yeni açılan alışveriş merkezinin adı ile ne anlatılmak isteniyor?
Diğer şehirlerde de ticari yaşantısına devam eden bir AVM zinciri.
Bu gerçeği anımsayınca ülkemizin ilk kuruluş yıllarından bugüne nasıl geldiğimizi düşünmek hiç istemiyorum.
Tarihin pek çok döneminde önemli yerleşim merkezlerinden biri olan Balıkesir’in özü üretmeden tüketmek olamaz. Kültürel ve sanatsal kimliği olmayan bir şehir kabul edilemez. Toplumu sanattan uzaklaştırmanın bedeli çok ağır olur. Kültür merkezleri yerine tüketim odaklı mekanlar açıldıkça kazanan sermaye olur.
Sistemin istediği gibi değil yüreğim, aklım neyi seçiyorsa onu yaşamak istiyorum.Hisseden,duygu ve düşüncelerini paylaşan bir bireyim.Tekdüze hayata direniyorum.Çalışma hayatının yorgunluğuna yenik düşmüyorum.İşten geri kalan boş zamanımı önemsiyorum. Her gün mutlaka bir sayfa
bile olsa kitap okumalıyım. Yeni bir yer keşfetmeliyim. Uğraşılarım için çaba harcamalıyım. Balıkesir’deki etkinlikleri yakından takip etmeliyim.Kısacası kaliteli bir yaşamın peşinde koşanım.
Peki şehrimizde bizleri kültürel ve sanatsal etkinliklere doyuran bir yapı var mı?
2014 yılından beri büyükşehir olduğumuzu düşünürsek bugün neden hala daha aynı durumdayız?
Büyükşehir, Altıeylül ve Karesi Belediye Başkanlığı bünyesinde yürütülen kültür ve sanat etkinliklerinin tarafsız bir düşünce yapısı ile gerçekleştirilmediği, halkın her kesimine hitap etmediği aşikar. Diğer büyük şehirlere baktığımızda Balıkesir’de pek çok eksiğin olduğunu görmekteyiz.
Opera ve tiyatro salonu hizmet verse, sahneye konulan oyunlara giden hiç mi olmaz?
Klasik müzik sanatçılarını şehrimizde ağırlasak kimse oralı olmaz mı?
Necatibey Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Bölümü’nün çalışmalarından bizler yeterince haberdar mıyız?
Resim ve sergi salonlarını bilinçli bireylerin dolduracağı şehir konumunda mıyız?
Şehrin yetiştirdiği sanatçıları tanıyor muyuz, onlara sahip çıkılmış mı?
Sanat dediğimiz de her birimiz aynı tanımı yapabiliyor muyuz?
Ekranlara çıkan herkesi sanatçı olarak mı görmekteyiz?
Çocuklarımız sanatçı olmak istediğinde ilk tepkimiz ne oluyor?
Boş zamanlarımızı şehrin bir apartmanın giriş katına açılan kafede geçirince mi yoksa kitap okuduğumuz ya da sinemaya gittiğimiz zaman mı mutlu oluyoruz?…
Gibi sorularım cevaplanmasa da şehrin ben ve benim gibi yaşamak isteyenlere gerektiği kadar hizmet sunamadığını ne yazık ki biliyoruz. Şehrin dediğime aldırmayın. Şehri yönetenler ve iyi yönetilmediğini bildiği halde farklılık yaratmak yerine yıllarca aynı etkinlikleri tekrarlayıp duranlar…
Tüketim toplumu isteyenlere karşı mücadele ; tiyatro oyununu, alışveriş merkezine ait bir salonda halk ile buluşturmak ile olmaz. Bunu bir kez yaptıysak neden bir kez daha gerçekleştiririz? Neden AVM kültürünün önümüze koyduğu her şeyi hemen benimsiyoruz? Kendi kimliğimiz ile başka yollardan yürümek zor olmamalı.
Avm kültürüne direnen bir şehirde değiliz. Hepimizin anılarını yaşatan Şan Sineması’nı yaşatamadık. Şehrin kimliğini oluşturan pasajları, yerel esnafı,usta çırak ilişkisi ile geleceğe aktarılması gereken zanaatları, onları icra eden zanaatkarları unutuyoruz. İyi yaşamaktan anladığımız sadece maddi koşulların daha iyi olması.Kocaman tarihi bir ayıba imza atıyoruz. Kimliğimizi oluşturan şehrin tarihi dokusunu,eski evlerini, sokaklarında yaşanılan sıcacık insan ilişkilerini geride bırakıyoruz. Sisteme her geçen gün bağımlı olmaktan başka yaptığımız hiçbir şey yok. Şehirde bana göre durum bundan ibaret. Olumlu adımları elbette destekliyorum.
Şikayet etmek acizliktir. İstediklerimiz için sızlanmadan ortak akıl ile çözümler üretmeliyiz. Bunu da sanat ve kültür için hiçbir beklentisi olmayan aksine özverili kimseler ile başarabiliriz. Çünkü onlar bilir Cumhuriyetin özünün kültür olduğunu. Onlar her dönem bu ülkede gerçek sanatçıların yanında olmuştur. Onlar için sanat toplum içindir. Onlar bilir sanatçının kimseye boyun eğmeyeceğini…
Günümüzde sanat ve sanatçılara saldıranların asıl hedefinin Cumhuriyet ve kurucusu Atatürk olduğunu biliyoruz. Onlar sevdiğimiz sanatçılara zorba yüzlerini gösterdikçe bizler sanat yolunda bir oluruz. Sanatın özgürlüğümüze katkısı ne ise o denli güçlüyüz.
Sanatçı olarak düşüncelerini açıklamaktan başka yaptığı hiç birşey olmayan Müjdat Gezen ve Metin Akpınar’a bin selam olsun. Yaşadıkları trajikomik durum ne yazık ki sadece ülkemiz de yaşanıyor. Yaşatanlara da birkaç sözüm var.
Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’i bizler çok seviyoruz. Onların filmleri ile büyüdük,güldük, bir olduk.Bu mudur rahatsız olduğunuz durum?
Yoksa Cumhuriyetimizin, sanat ve sanatçıları ile var oluşu mu sizleri korkutan?
Biliyorsunuz değil mi Metin Zeki ikilisini bizleri gönlünden silemezsiniz. Gırgıriye’deki Bayram’ı da… Evlerimize hep güzel insanlar olarak konuk oldular.
Ya sizler? … Nefret bile etmiyoruz. Yoksunuz…
Değerli sanatçımız Müjdat Gezen’e öngörülen yurt dışı yasağı ile tedavi gören kızına hasret kalacak oluşu, Ergenekon ve Balyoz sözde davalarında kaybettiğimiz Yarbay Ali Tatarı, Kuddusi Okkır, Türkan Saylan’ı ve diğer isimleri, aile bireylerinden birini kaybettiği halde cenazesine katılmasına izin verilmeyen Mustafa Kemal’in askerlerini akla getirdi. Zulüm aynı zulüm…
Ne mutlu ki bizlerin de Cumhuriyet yolunda yeri aynı… KazdağÇiğdemi