İki hafta önce köşemde, “Sabır Tükendi Tahammül Sınırda” başlıklı bir yazı paylaştım. İkisinin arasındaki ince ayırımdan bahsedip, “Mutsuz bir evliliği sürdürmek sabır mı, yoksa tahammül müdür?” diye örnek olması için bir soru sordum.
Aslında konu evlilikle ilgili değildi. Ancak kanayan yaramız her ne ise uyaranlar arasından dikkatimizi önce o çekiyor ya, yani algıda seçicilik.
İşte bir okurumun da dikkatini bu soru çekmiş ve kendi deneyimini aktararak cevap vermiş.
Okurum mesajında; “Severek evlendim ben. Başlarda her şey güllük gülistanlıktı. Hamileyken, eşimin isteği ile işten ayrıldım. Hamileliğimin son zamanlarında eşim o kadar değişti ki bebeğim doğduğunda sevinemedim bile.
O sevecen, kibar, düşünceli adam gitti yerine hiç tanımadığım biri geldi sanki. Her gün eve geç geliyor ve bağırmak için bir neden buluyordu. Oğlumu, bir yaşına gelene kadar annemin desteği ile büyüttüm, kocam neredeyse yüzünü bile görmedi.
Bebekle birlikte artan ev giderlerine yetişmek için çok çalıştığını ve yorgun olduğunu sanki elmişiz gibi sürekli başıma kakıyordu. Sonra beni küçümseyen hakaretleri başladı. Bu arada annem, kocam belki düzelir diye kendi evine döndü. Ancak öyle olmadı. Meğerse annem, arkamdaki dağımmış. O gittikten sonra fiziksel şiddet de başladı.
İşin kötüsü, kimseye bir şey anlatmadığım ve mutluymuş gibi görünmeye çalıştığım için başkalarına karşı kibar olan eşim, harika eş olarak alkış almaya devam ediyordu.
İşte bu sıralarda anladım, katlandığım şeyin sabır değil tahammül olduğunu. Oğlumuza da kötü davranmaya başladığında ise artık sınırdaki tahammülümü de kaybettim.
Defalarca işime geri dönmek istedim, bin bir zorluk çıkardı. Ancak beş sene sonra oğlum anaokuluna başlayınca ben de tekrar çalışmaya başladım. Dışarıda özgür olduğumu hissettim ve kim olduğumu hatırladım yeniden.
Ne zaman gelecek, ne zaman dayak yiyeceğim, ne zaman azarlanacağım korkularım azalmış, tam özgüvenimi toparlamaya başlamıştım ki, bu kez de kocamın evlendiğimiz günden beri beni eski nişanlısı ile aldattığını öğrendim.
Artan masraflara yetişememesinin, eve geç gelmesinin, gereksiz sinirinin ve şiddetinin sebebi buymuş meğerse. Aslına kocam kendi içindeki savaşının ve utancının acısını bizden çıkarıyormuş” diye yaşadıklarının özetini anlatmış.
Dertleşmek için olduğunu düşündüğüm paylaşımının bir kısmını, kendisinden izin alarak sizlere aktarmak istedim. Çünkü hiç yabancı olmadığımız yaşamlar bunlar. Bazen bir dokunuşla yeniden yön bulan bazen de bir ömür boyu katlanmak zorunda kalınan yaşamlar.
Okurumun utandığı için yıllarca “aman kimse bilmesin” diye katlanmak zorunda kaldığı mutsuz yaşamının, bir gün bir dokunuşla değişmesi ve hem kendisinin hem de oğlunun hayatına sahip çıkması sevindirici.
Ancak o, en yakınlarının bile yaşadıklarına inanmamalarının onda açtığı ruhsal yarayı hala yüreğinde taşıdığını söylüyor. Hatta “Neden evlendin böyle birisiyle” diye yaşadıklarının sorumluluğunu sadece ona yükleyenler de olmuş. Bu tavır ve sözler ona, sanki yaşadıklarının sebebi kendisiymiş gibi suçluluk hissettirmiş, uzunca bir süre.
Sevgi, çevre baskısı, çaresizlik, utanma, çocuk gibi sebeplerle hayatları ziyan olan milyonlarca kadın var. Ve ne yazık ki bu kadınlar özgürlüklerine kavuşup kendi ayakları üzerinde durmaya çalıştıklarında bu kez, toplumun önyargıları ile mücadele etmek zorunda kalıyorlar.
Okurum diyor ki; “En çok da kadınların ön yargılarına maruz kaldım. Sözde yanımdaydılar ancak içten içe samimi olmadıklarını anlıyordum”
Aklınıza hemen kadınsal kıskançlık geldi değil mi? Sizce kök sebep bu mudur? Yoksa her konuda engellenen ve yok sayılan kadınların, yaşadıkları fiziksel ve ruhsal travmalar karşısında herhangi bir şey yapamayacaklarının veya olan biteni sineye çekmeleri gerektiğinin öğrenilmiş çaresizliği midir?
Zira bu konu da başlı başına toplumsal bir sorun. Ve o kadar çok öğrenilmiş çaresizliğimiz var ki neredeyse kendi hayatlarımızı deneyimleyemiyoruz.
Yine de her şeye rağmen hayatını yeniden inşa eden, kendisine ve çocuğuna iyi bir gelecek sağlamak için ayaklarının üzerinde durmaya çalışan kısaca kendi hikâyesinde başrolü üstlenen sevgili okurum, örnek cesaretin ve açık yürekli paylaşımın için seni en içten duygularımla bir kez daha takdir ve tebrik ediyorum.
Yalnız değilsin ve en değerli yol arkadaşın, cesaretin. Bunu hiçbir zaman unutma!