Sevgili Derya Kap ile geçtiğimiz aylarda yani çok da kısa sayılacak bir süre önce tanıştık. Ama sanki daha yaşanabilir bir dünya için, benzer işleri yapabilmek adına çabalayan kimseler olarak çok önceden tanışıyor gibiydik. Kendisi, sosyal sorumluluk projeleri üzerinde çalışan başarılı bir kadındır. Tanışmamızı da bu meziyetine borçluyuz. Beni mutlu eden arkadaşlığımızın aracısı olan Romani Godi’ye buradan teşekkür ediyorum. Ve Derya bir o kadar da güzel, anlayışlı, güçlü, dayanışmaya açık ve haklı ki…
Kendisini hemcinsim olduğu için değil gerçekten de haklı olduğu o kadar çok konu olduğu için haklı buluyorum. Sevgili okurlarım, biliyor ve inanıyorum ki sevgili Derya’nın farkındalık yaratan projelerine tanık olunca, siz de kendisine hak vereceksiniz. Çok daha doğrusu; hak, adalet, kadın, erkek, eşitlik gibi konulara olan bakış açınınız değişecek. Ve siz de ben ne yapabilirim düşüncesiyle harekete geçeceksiniz.
Derya’nın gazeteciliğin gücünü, sivil toplum gönüllü olarak kullanması da bu zamanda gerçekten çok önemli benim için. Üzerinde çalışmayı tercih ettiği konular da aynı öneme sahip. Kendisinin büyük bir titizlikle sürdürdüğü işleri, hepimize kendi alanlarımızda örnek olacak nitelikte. Gelecek nesillere de ışık tutacağına inanıyorum.
Ve sözü sevgili Derya Kap’a bırakmadan önce, kendisine gerçekleştirdiğimiz bu samimi röportaj için sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Siz sevgili okurlarıma da keyifli okumalar diliyorum.
İşte Derya Kap’ın gözünden kadınlar ve erkekler…
Derya Kap, kimdir? Sizi tanıyabilir miyiz?
Kendimi feminist, sivil toplum gönüllüsü ve gazeteci olarak tanımlıyorum. Kadın, ekoloji ve siyaset konularında haber üretmeye çalışan bir serbest gazeteciyim. Sivil alanda da insan hakları izleme ve iletişim uzmanı olarak kendimi tanımlıyorum. Ve en önemlisi çeşitli STK’lara gönüllü olarak destek vermeye gayret ediyorum.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ne anlama gelmektedir?
Çok yalın olarak bu kavram, kadın, erkek ve LGBTİ+ lar arasındaki eşitsizliği ve bu eşitsiz sistemin toplumsal ilişkilerle şekillenmesi anlamına geliyor. Yani, ataerkil dediğimiz sistem erkeklerin lehine, aile ilişkilerinden iş hayatına, eğitimden sağlığa her alanda hayatımızı şekillendiriyor.
Toplumsal cinsiyet eşitliği-eşitsizliği kavramını çok kullanıyoruz ama derinliğinin ve etkisinin farkında değiliz. Ancak eşitsiz cinsiyet rollerini nasıl içselleştirdiğimizi günlük hayatın içinden örneklerle daha iyi idrak edebiliriz. Çünkü yüzyıllardır süregelen eşitsiz bir ataerkil sistem var ve bu sistemin değişmesi yine birkaç yüzyıl alacak gibi görünüyor.
Hayatın içinden vereceğimiz tüm örnekler ve bilimsel veriler eşitsizliği net şekilde ortaya koyuyor. Bugün hala dünyada hiçbir ülke kadına yönelik şiddeti tamamen ortadan kaldırabilmiş değil. Hala dünyada kadın ve erkekler arasındaki gelir ve iş gücüne katılım oranında muazzam bir fark var. Kadınların siyaset ve iş hayatında katılımı hala erkeklerden düşük; yönetici olma oranları küresel düzeyde hala 30’lar civarında.
Eşitsizliğe çok güncel bir örnek: Türkiye’nin Avrupa şampiyonu olan A Milli kadın voleybol takımı, başarısından çok cinsiyet kimliği üzerinden tartışmaların odağındaydı. Daha birkaç gün önce, aynı kadın voleybol takımımız Japonya’ya tarifeli uçakla giderken, erkek A milli futbol takımımız Hollanda’ya özel uçakla gitti. Voleybol ve futbola duyulan ilgiden ziyade, bu tam bir cinsiyet eşitsizliğinin yansımasıdır.
Siz, bu kavramı hangi açıdan ele almaktasınız? Bu alanda hangi çalışmalarınız var?
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini birçok kadın örgütü ile temasta olan ve hak temelli çalışmalar içinde biri olarak kadının insan hakları odağında ele alıyorum. Birçok kadın örgütü ile temasta olduğumdan son 1 yıla dek kadın bakış açısıyla cinsiyet eşitsizliğine odaklanmıştım.
Ancak geçen yıldan bu yana buna “eleştirel erkeklik çalışmaları” bakışıyla anlamaya çalışıyorum. Cinsiyet eşitsizliğinin asıl müsebbibi erkekler. Ben de erkek bakış açısıyla konuyu ele almanın beni zenginleştireceğini düşündüm. Erkeklerin bakış açısıyla cinsiyet eşitsizliğine yaklaşmak şu aşamada benim güncel çalışma alanımı oluşturuyor.
Türkiye’de erkek olmak denilince ne anlaşılıyor? Erkek olmayı belirleyen kriterler neler?
Bir kadın olarak, Türkiye’de yaşamak o denli zor ve o kadar çok şeyle baş etmeniz gerekiyor ki… Erkek olarak bu ülkede yaşamak adlı videomu, hazırlamaya başlamadan önce çok üzerinde düşündüğüm bir mesele değildi. Erkek olmak sanırım bu toplumda önce “adam olmak” olarak anlaşılıyor: güçlü, sert, hislerini belli etmeyen, kadının hep bir ya da birkaç adım önünde olması gereken…
Ben erkek olmanın ne demek olduğunu erkeklere sorarak anlamaya çalıştım ve gördüm k; Türkiye’de erkek olmak da zor. Belli kalıplara uymayan her erkek “erkek” olmamakla itham ediliyor ve dışlanıyor. Erkek olmanın hangi toplumsal kesime bağlı olduğunuza bağlı olarak değişen ve değişmeyen sert-keskin sınırları var.
Sizce erkek olmak neleri gerektiriyor?
Erkek olmanın neleri gerektirdiği koşullara ve toplumsal yapıya göre değişiyor sanırım. Erkeklere sorarak edindiğim izlenim, toplumda genel kabul gören “erkek” olma ortalamasına uymayı gerektirdiği yönünde. Bu ortalamanın dışında kalan her erkek; toplumda dışlanıyor, çeşitli şekillerde ayrımcılığa uğruyor. Bu yönüyle erkek olmanın gereklilikleri de erkekler üzerinde cinsiyet eşitsizliğinin bir yansıması.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğin ortadan kalkması için erkeklere düşen bir görev var mıdır? Ya da bu soruyu kadınlar açısından ele alırsak neler söylemek istersiniz?
Erkekler ile cinsiyet eşitsizliği konusunu konuşmak çok zor. Çünkü erkekler erkek olmak konusunu ve erkekliği konuşmayı pek sevmiyorlar. Bunun bir nedeni, sanıyorum ki erkek olmanın erkeklere sağladığı avantajların ya çok farkında değiller ya da bunun konuşulması onları rahatsız ediyor.
Erkeklerin kadın ve diğer cinsler üzerinde kurduğu tahakküm ya da ataerkil düzen, onlara bir konfor sunuyor. Bu konfor alanından çıkmak istemeyen her erkek, muhafazakâr, seküler ya da sol kesimden olsun fark etmeksizin, cinsiyet eşitsizliğinin kendilerine sağladığı avantajları bilinçli ya da bilinçsiz olarak sonuna dek kullanıyorlar.
Dolayısıyla, erkekler öncelikle eşitsizliğin varlığını ve kendi konumlarını fark etmeli, konuşmalı ve kendilerinin bu eşitsiz düzendeki payını sorgulaması, değişmek ve dönüşmek için adım atması, çaba sarf etmesi gerekiyor.
Kadınlar açısından bakarsak; kadınlar eşitsizliği iliklerine kadar her gün ve her an hissetmelerine rağmen haklarını yeterince bilemiyor, bilseler de koruyamıyorlar. Yapısal düzeyde pek çok sorun kadınların cinsiyet eşitsizliğini gidermede desteklenmesi gerektiğini gösteriyor. Ümitvar olmamızı sağlayan şey ise şu: Türkiye’de kadın örgütleri, son yıllardaki tüm siyasi ve yasal sorunlara rağmen en örgütlü ve güçlü mücadeleyi veriyorlar. Kadınlar kendi haklarını korumak ve daha fazlasını istemek için eskisinden çok daha güçlü ve örgütlüler.
Topluma yönelik başka projeleriniz var mı?
Türkiye’de Erkeklik’ler video serisinin ilk videosu için hazırlık yaparken, erkek bakış açısıyla cinsiyet eşitsizliğini ortaya koyacak ne kadar çok alan olduğunu fark ettim: siyaset, iş hayatı, edebiyat, sanat, sivil toplum, ekoloji…
Tüm bu başlıklarda yeni hazırlayacağım videolar ile toplumsal cinsiyet eşitsizliğini özellikle erkek izleyicileri hedefleyerek özgün, ilgi çekici ve pozitifi bir dille ortaya koyan video içerikleri hazırlamayı planlıyorum. Ayrıca ekoloji ve cinsiyet eşitsizliği konuları bir arada ele alan yeni projeler hazırlamayı umuyorum.
Son olarak okurlarımıza iletmek istediğiniz bir konu var mı?
Türkiye’de Erkeklik’ler videomu, özellikle erkeklerin izlemesini ve yorum-eleştiri-önerilerini bana iletmelerini çok isterim…
İlgilenenler için Derya Kap’ın çalışmaları:
https://www.youtube.com/@DeryaKap/about
Röportaj :Çiğdem ÇİMEN