Emirdağına yola çıktığımda yıl 1971.
Stajyerliğim henüz kalkmış acemi bir öğretmenim.
20 yaşın heyecanı ile bozkırın orta yeri diye bildiğim Emirdağ.
Dörtyol diye adladırılan yerden Eskişerir yolundan sağa doğru Afyon yolu gider. Soldan Ankara yolu . Eskişehir yolundan doğrudan sağa sola sapmadan az gittiğinizde karşınıza çıkar Emirdağ.
Gece gelirken Yıldıztepe denilen yerde durup aşağıya bakarsanız , bir gerdanlık gibi ışıl ışıldır Emirdağ.
Eş durumundan atandığım Emirdağ.
Kulaktan dolma bilgilerle gidiyorum.
Babam İlköğretim müfettişi olan bir arkadaşının Emirdağlı olduğunu söylemişti. Ama adını aklımda tutamamıştım.
Suvermez Köyü İlkokulu öğretmeni ben.
Daha sonra Karaağaç Köyü ilkokulu öğretmeni ve müdürüyüm.
En son Emirdağ Merkez İnkılap İlkokulu öğretmeniyim.
Emirdağ’da 6 yıl eğleşiyorum , Emirdağlı komşum Elif hanımın dediği gibi.
Emirdağ’da 23 Nisan coşkusu 1974.
***
Emirdağ pazarı salı günü kuruluyor. İlk kez pazara çıkıyorum.
Ağustos sıcağı yakıp kavuruyor. Ama , gece olunca dışarıda hırkasız duranı alkışlarım. Tam bir karasal iklim.
Pazarda Suvermez Köyü’nü bilen var mı diye soruyorum yoğurt satan bir teyzeye.
– Ben Suermezliyim diyor.
Suermez !.
– Yerel şive ile demek ki böyle söyleniyor Suvermez.
– Nedicin sen Suermezi ?
– Ben oraya tayin oldum. Öğretmenim.
– Ellaham delirmişler . Gııı senden örtmen mi oldu şimcik.
– Evet ben bu sene ikinci yılımı çalışacağım. Öğretmen olduğuma neden inanmıyorsun a teyzem.
Çok güldü , tekrar tekrar baktı yüzüme.
– Benim evim okula yakın. Okul açılınca gelip bakcem bakam sen va mısın yok musun ?
Karşılıklı gülüştük. Ben senin yoğurdundan alacağım ama yoğurdu koyacak kabım yok. İlk kez çıkıyorum pazara. Nasıl yapalım ?
– Aniii gııı örtmen gızım , sen hiç bilmiyon burları dimek.
– Hııı bilmiyorum !.
– Şincik bu helkeyi alıp eve gidecen boşaltacan , sona bana geri getirecen. Ya da bi helke alacan , sapına bi ip bağlayacan. Senin helken olduğunu bilecen. Haftaya salıya gelip yoğurdunu alacan.
– Tamam , anladım.
Yoğurt kabını ters çevirdi, bak dedi, benim yoğurdum hiç dökülmez, daş gibi tutar.
Yıllar süren dostluk böyle başladı Fatma teyze ile.
Altı yıl boyunca Emirdağ kendi doğup büyüdüğüm memleketim gibi oldu.
Türkmen kültürü ile yakından tanış olmanın keyfini yaşıyordum.
Evimin karşısındaki derenin diğer tarafı Abdalların daha yoğun yaşadığı mahalleydi.
***
Emirdağ yıl 1972.
Öğretmenler okulu kapatıp yaz tatiline gideceğiz.
***
Suvermez Köyü İlkokulu benim unutulmaz anılarımda çok ayrı bir yeri olan ” acemi öğretmene” adımın çıktığı evimdi.
Daha sonra, elimde mandolinimle yaptığım müzik dersleriyle ” çalgıcı öğretmen ” olmuştum.
Öğretmen olarak ilk soruşturmayı bir Suvermez Türküsü olan , düğünlerde en çok oynanan diğer adı ile ” gaydalama ” denilen Asvap serdim sicime türküsü ile geçirmiştim.
” Asvap serdim sicime , uyma elin piçine.
Yar üstüme yar sevmiş de , vay amman,
O gidiyor gücüme de vay amman.
*
Al entarim asılsın. Gara Gözlüm nasılsın.
İkimizin sevdası vay amman da.
Gazataya basılsın da vay amman.
*
Sako geyen garadan , ne bakıyon oradan.
Sana bir çift sözüm var da vay amman.
Şimdi değil birazdan da vay amman.
***
Bu türküyü kurduğum koro ile 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızı kutlarken, öğrencilerime söylettiğim için ” kınama ” cezası alıyordum.
Öğrencilere kötü örnek olan sözcük varmış türkünün sözlerinde.
Türkü yüzyıllardır demek ki böyle söyleniyordu ki , bu günlere kadar gelmiş.
Sözlerini ben uydurmadım ki.
Neymiş efendim , o sözün yerine başka bir söz bulunurmuş.
Can Etili türkülerle ilgili bir radyo programında şöyle söylemişti.
“Türkülerimiz , Türk kimliğimizle atılan imzadır. O imzayı kimse değiştiremez.”
Kendimi savunurken ifademde bunu bile yazmıştım ama olmadı, müfettişlerimizi ikna edememiştim.
Beni kınayan o yöneticilerimizi şimdi rahmet , saygı ve sevgiyle anıyorum.
Müfettişimin bana sorduğu o soru , şimdi bile beni gülümsetir.
– Emirdağ’ın başka türküsü mü yoktu ?
İnadına söyletir gibi!..
– Müfettiş bey , öğrencilerim bana önce bu türküyü öğrettiler. Çok da güzel oynuyorlardı. Birinci sınıflara okulu sevdirmenin en güzel yolu müzik ve beden eğitimi dersidir diye kendimi savunmuştum.
Emirdağ türküleri o kadar içten ve duygu yüklüdür ki.
İnsanı alır götürür gider Emir Dağları’nın en yükseğine.
“Emir dağlarına kara gidelim.
Ayvadan usandık nara gidelim.
Buranın güzeli gönül eğlemez.
Gönül eğlenecek yere gidelim”
***
Emir Dağı adını , Emir Baba dedikleri kutsal bir Eren’den almış.
Şimdilerde, Emirdağlarına kara gideceğiz diye adına türküler yakılan Emir Dağını altın arayıcılar sarmış!.
Meraları , su kaynakları siyanürle zehirlenecek !.
Kaz Dağlarından kovduğumuz Kanadalılar şimdi gençliğimin en güzel öğretmenlik yıllarının geçtiği Emir Dağı yaylalarına, meralarına saldıracaklar.
Eli kulağında.
Kanadalı Eldorado Gold adlı altın arayıcı şirketinin , bir kuruluşu olan Tüprag Madencilik Emirdağ’da 13 bin 640 dekarlık alanda maden arama ruhsatı aldı.
Kanadalı Alamos Gold şirketi , Doğu Biga Maden arama şirketi ile Kaz Dağları’nı oyuk oyuk oymadılar mı ?
Kanadalılar ne arıyor bizim altından değerli topraklarımızda ?
Bizim topraklarımız altındaki altından daha değerlidir.
Bizim yaşam pınarımızdır dağlarımız , ovalarımız , yaylalarımız. Siyanürle zehirletmek cinayettir !.
Kıymayın.
Emirdağlarımız , Kaz Dağlarımız evlat gibidir kıymayın , kıydırmayın!.
Emirdağ ülkemizin küçükbaş hayvancılıkta çok önemli bir merkezi. Tarımsal üretim vazgeçilmezi.
Emirdağ Amorium Antik Kentinden görseller.
Pitos / Tahıl konulan toprak küp.
Bizans’tan kalma tahıl ambarı bulundu: İçi buğday dolu 11 küp
Emirdağ ilçesine bağlı Hisar köyü içerisinde yer alan Amorium Antik Kenti’nde, yapılan kazılarda Hitit, Frig, Yunan, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı olmak üzere 7 uygarlığın izlerine rastlandı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Anadolu Üniversitesi (AÜ) iş birliğiyle 2013 yılında Prof. Dr. Zeliha Gökalp Demirel’in önderliğinde Amorium da tekrar başlayan kazılarda önemli bulgulara ulaşıldı.
“Aşağı Şehir” ile “Yukarı Şehir” olarak adlandırılan Amorium höyüğündeki kazılarda, büyük kilise, bazilika, Bizans hamamı, üzüm ezme havuzları ile Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine tarihlenen sikkeler, seramik fırınının yanı sıra çok sayıda farklı buluntular gün ışığına çıkarıldı.
“Bir çiftlik evine ait olduğunu düşündüğümüz tahıl ambarı bulduk” diyen Demirel, şöyle konuştu:
“Burada 11 pitos bir aradaydı ve ağızları harçla örülmüş bir kapakla kapalıydı. Bu da kazımızda, yerinde bulduğumuz malzeme olduğu için bizi çok sevindirdi. Kapakları açtığımızda ise pitosların içlerinin dolu olduğunu tespit ettik. Bunlar, inceleme yapılması için uzmanlarımız tarafından paketlenerek İstanbul’da laboratuvara gönderildi. Analiz sonuçları henüz elimize ulaşmadı ama pitosların içerisindeki malzemelerin büyük oranda buğday olduğunu düşünüyoruz ancak net yargıyı, analiz sonuçlarının ardından söyleyeceğiz.”
Demirel, pitosların içerisinden çıkan tahılların ticari amaçlı kullanıldığını düşünmediklerini, büyük ihtimalle de çiftlikte yaşayanların ihtiyacını karşılayacak tahıllar odluğunu vurguladı.
Korunma sebebinin de ihtiyaçtan dolayı olduğunu aktaran Demirel, “Tahıllara ulaşabilmemizin olasılıkla büyük bir sebebi, çiftlik evinin mutfağının zemin katında olmasındaydı çünkü tahıl ambarının bir üst katında bir yıkım söz konusuydu. Bunun da 9. yüzyılda olduğunu düşünüyoruz. Olasılıkla da bir savaş veya yangından dolayı evin birinci katı yıkılıyor. Bunlar da deponun üzerine akıyor. Bir daha da kullanılmadığı için de hem pitoslara hem içerisindeki buğdaylara ulaşabildik. Şimdi bu buğdayları, laboratuvarda arkeobotanik uzmanımız çalışıyor. Onun çalışması sonucu daha net bir açıklama yapacağız.”
Demirel, antik kentte daha önceki yıllardaki kazılarda da buğday öğütmek için daire şeklinde, içerisi boş değirmenler ile mermer kapların da tespit edildiğini kaydetti.
Amorium höyüğündeki Aşağı Şehir’de, alanın 6 ila 9. yüzyılın ortalarına kadar yerleşim gördüğünü belirten Demirel, “Dolayısıyla bu pitosların formları ile diğer buluntulardan belli olduğu kadar aslında alan 9. yüzyıla tarihleniyor. Bu da Bizans dönemi yani. Bu buluntular, Amorium’un sosyo-kültürel yapısını özgün haliyle sunması açısından önemli olduğunu kanıtlıyor. (Kaynak Yeniçağ)
***
Kanadalı maden şirketlerine canım toprağımızı , varlığımızı , tarihimizi zehirlesin diye izin verenleredir ön sözüm! Son sözüm!.
Bu kadar eski bir tarihin ve yaşam kaynağı yaylalarının siyanürle zehirlenmesine hangi yüreğiniz, hangi vicdanınız razı geliyor ?
– Anlayamıyorum !.
Rahmetle andığım Suvermezli Fatma teyzemin dediği gibi diyeyim size.
– Ellaham delirdiniz. Yaşı garaelesiceler !..
NOT 1 :
Ellaham ( Galiba anlamında kullanılan yerel şive )
Yaşı garaelesiceler. ( Yaşı kara gelesiceler, erkenden ölesiceler anlamında yerel şive )
NOT 2 :
Köşe yazımdaki bazı görseller “Yaylamızı koruyalım sayfasından alınmıştır”
Kaleminize,yüreğinize sağlık öğretmenimiz.. Ellerini çekemediler bir türlü vatan toprağından,elleri belleri
kırılasıcalar..