Türk halk kültürü çerçevesinde değerlendirilen elmanın inançlar, masallar, halk hikayeleri, türküler, maniler, atasözleri, deyimler, bilmeceler, tekerlemeler, yeme içme alışkanlığı ve halk hekimliğindeki yeri
Türkülere konudur elma. Sarısı, kırmızısı, yeşili, erkencisi, geç olgunlaşanı, yerlisi, yabancısı, Starkingi, Fujisi, Amasyası…
Elma “Yurdumuzun her yanında yetişen, kabuğu parlak, sert, kırmızıdan yeşile kadar tüylü renkte, kokusu hoş, tadı ekşi ya da tatlı, dokusu gevrek, ufak çekirdekli bir meyvedir.” (Türkçe Sözlük, 1974:267) şeklinde tanımlanmaktadır.
Elmayı top top yapalım,
Kızlara bahsiş atalım…
Elmanın irisine, ben yandım güzelin birisine,
Allahım sen kavustur bizi bayramın ertesine…
Dillere destan elma Hava ile Adem’den günümüze suçludur. Isırığı makbul görülmez. Günahkardır.
Aslıhan Dağıstanlı Hanım Efendi diyor ki; Bizim için elma mutlu sondur. Havva ve Adem içinse acı sonun başlangıcı.
“GÖKTEN ÜÇ ELMA DÜŞTÜ” diye başlar masallar.
“Birini ben yedim. Diğerlerini bilmem. Pamuk prensese güzelliğini veren elmadır.
Tarihin ilk güzellik yarışmasında, OLİMPOS’dayız. Kral Peleus, deniz perisi Thetis’le evlenecek.
Ölümsüz tanrılardan, ölümlü krallar, bütün VİP düğüne davetli.
Nifak tanrıçası ERİS hariç.
Bu duruma hırslanan Eris, baskın basanındır diyerek düğüne gelir.
Sinsi bir sırıtışla, üstünde “en güzele” yazan altından elmayı sofraya bırakır.
Ve ortalık karışır.
Tanrıçaların üçü;
Zeus’un karısı Hera, Athena ve Afrodit öne çıkar.
En güzel benim, elma benim olmalı! Elmayı kime verirse versin başının ağrıyacağını bilen ZEUS olaya karışmaz. Görevi Kaz Dağları’nın yakışıklı delikanlısı PARİS’e devreder.
Ve tarihin ilk güzellik yarışması bizim topraklarımızda gerçekleşir. Hera ve Athena en güzel kıyafetleriyle moda ikonları olarak iddialıdırlar.
Afrodit ise “ GÜZELLİK GİZLENMEMELİ” diyerek giyineceğine soyunur…
Bakarlar dış görünüş seçilmeye yetmeyecek, Paris’i ikna için vaadlere başlarlar.
Hera’nın vaadi onu zengin bir kral yapmaktır.
Athena sınırsız bilgelik verecek.
Afrodit ise dünyanın en güzel kızı HELEN’i hediye edecektir.
Paris gençtir, aşkı seçer. Helen’i alıp, altın elmayı AFRODİT’e verir. Artık Afrodit güzellik tanrıçasıdır.
Hikayenin sonrası;
Helen Sparta kralı ile evlidir. Paris Sparta kralının eşini kaçırır ve kanlı TRUVA SAVAŞLARI yaşanır. (Homeros Destanı’ndan)
Elmanın fettanlıkları bitmez;
Yıl 1307, yer isviçre’nin URİ KANTONU. İsviçre henüz bağımsız bir ülke değil. Avusturya Habsburg hanedanın yönetimindedir.
İktidarı beğenenleri ve beğenmeyenleri belirlemek için bir teknik kullanılır.
Vali GESSLER yaratıcı şahsiyet; şehrin ortasına bir direk dikerek, direğin üstüne bir şapkasını takıyor.
Meydana gelenler şapkaya selam verenler iktidarı destekleyenler, selam vermeyenler muhalif.
GİYOM TELL hariç herkes şapkaya selam verir. Vali Giyom Tell’i yakalatıyor. Cezalandırmak için “Oğlunun başının üstüne elma koyacağım, elmayı okunla vurursan serbestsin.” diyor.
Giyom Tell keskin nişancıdır. Sakağından çektiği iki okun birisiyle elmayı parçalar, diğerini vali için hazırlar.
Valiye boyun eğmeyen Giyom Tell halk kahramanıdır.
“Al elmayı alsalar, bir güzele verseler,
Çirkin ağlar, güzel güler bir zaman…”
Elma, çok eski tarihlerden beri yetiştirilen bir meyve, bilinen bir tattır. Kaynaklar, elma yetiştiriciliğinin Firavun II. Ramses zamanında bile bilindiğini, eski Yunanlılar ve Romalılar tarafından ise üretiminin yaygınlaştırıldığını belirtmektedir. (Büyük Larousse, 3651)
Elmanın Türkler tarafından da çok erken çağlardan beri tanındığı, maddî ve manevî kültür unsurlarındaki zengin kullanımına dayanılarak söylenebilir. Halk kültürünün hemen her alanında elma, olağan ve olağanüstü yanıyla ele alınmış bir meyvedir. Elma Anadolu’da bolluk, bereket, üreme simgesidir. Sağaltma ve iletişim sembolüdür. “Oğlan Bayrağı” ve “Gelin Bayrağı” adı verilen düğün bayraklarının başına takıldığına tanık oldum