Lütfen balıkesir24saat haber sitesi kurucusu Coşkun Yaman’ın “Eğitimde Deprem Fırtınası” yazısını dikkatlice okuyun. Devletin eğitimden sorumlu kurumu eliyle Balıkesir kent kültürüne, kent tarihine, Balıkesir’deki köklü eğitim kurumlarına ölçüsüz endazesiz nasıl müdahale edildiğini göreceksiniz. Benim gibi muhtemelen sizde “neden” diye soracaksınız.
Kayınvalidem 1954’lü yıllarda Balıkesir Kız Meslek Lisesinde okumuştu. O okulun bahçesindeki her taşta anıları var. Savaştepe Köy Enstitüsü’nün her santimetresinde, çevre köylerden kopup gelmiş o fakir fukara çocuklarının anıları var, onların çocuklarının ana ve babalarından dinledikleri bir sürü hikaye var.
Kız Meslek Lisesinin adını Hüma Hatun yaptınız. Savaştepe’de, insanların sırtında taş taşıyarak yaptıkları o binalara, orada filizlenen kültürün en kararlı düşmanlarından Necip Fazıl Kısakürek’in adını verdiniz. Nedir derdiniz, ne elde ettiniz? Bin bir emek ile yeşermiş, olgunlaşmış okul kültürlerine bu düşmanlık niye? Hani siz muhafazakârdınız!
Her şeyi, kurumsal deneyimi, doğayı, doğal afetleri araçsallaştırmak, kültürel birikimleri iğdiş etmek, hem de bunları bir takım değerler arkasına sığınarak yapmak nasıl bir ruh halidir, bu ne fütursuzluk, bu ne saldırganlıktır? Bu akıl tutulması sahibine ne kazandırır?
Yandaşa rant aktarmak için bir kamu kurumunun kullanıldığına tanık olduk geçen hafta. Ensar Vakfı’na para aktarma işinin özünde de, daha çok toplanan rantın yandaşlar arasında uygun dağıtılması sorunu vardı, vergi kaçırma olayın detayıydı. Okulları yıkıp yeniden yapma işinin özünde de bir tür “ekonomiyi canlandırma” faaliyeti mi var, bu canlandırmadan kimler nemalanacak? Yönetime güven kalmayınca ister istemez bu tür sorular soruyor insan kendine.
Şimdi de deprem gerekçe gösterilerek, Balıkesir il ve ilçelerinde, içlerinde Gazi İlkokulu gibi, Sırrı Yırcalı gibi Balıkesir eğitim tarihi, kültür tarihi ile anılır olmuş pek çok okulun bulunduğu 51 okulun yıkılacağı açıklanıyor. Bunu açıklarken, bu binalar ile ilgili deprem bilirkişi raporlarını açıkladınız mı? Raporların altında imzası bulunanların alan yeterlilikleri belli mi? Bu okulların isimlerini değiştirecek misiniz? Okulların yerlerine ne yapacaksınız, kime yapacaksınız? Bunlar açıklığa kavuşmadıysa, insanların işkillenmesi de doğal değil mi?
Çıkarsın, ey halkım ben bu okulu yıkacağım, nedeni şu, bilirkişi raporu da bu; bunun böyle olduğunu ortaya koyan belgeler bulgular da şunlar; şu nedenle aynı yere okul yapılamaz, çünkü zemin müsait değil, dersin! Okulu şurada yapacağım, ismi de değişmeyecek, dersin. Herkes de ikna olur, rahatlar.
Bu kararlar ayaküstü nasıl bu kadar kolay alınabiliyor, diye merak ediyor insan. Halkın yaşamına, kültürüne, hatıralarına bu müdahaleleri yaparken, insanlar ne düşünür, ne hisseder, insanların ruhunda nasıl bir deprem oluşur diye hiç aklınıza gelmiyor mu, vicdanınızı hiç yoklamıyor musunuz?
Okul kültürü, yaşantılar, deneyimler içinden damıtılır/süzülür, yavaş yavaş ortaya çıkar. Ortaya çıkan kültürde o binanın yanı sıra, o okulun yönetimindeki sürekliliğin de, okulda öğretmenlik yapan değerli hocaların da katkısı vardır. Aslında o okula emek veren herkesin o kültürde payı vardır. Okul yöneticilerini siyaseten iki de bir değiştiriyorsunuz, kime soruyorsunuz. Okulun ismini, yerini, yöneticilerini değiştiriyorsunuz, o okuldaki yöneticilere, öğretmenlere, o okula öğrenci yollayan semt sakinlerine soruyor musunuz?
Medeni dünyada, bu işler nasıl yürüyor bir bakın bakalım. Türkiye’de insanlar bu kadarını hak etmiyorlar mı? O kurumlara yıllarca emek veren insanların düşüncelerinin, duygularının hiç mi önemi yok! Her şeyi siz mi bilirsiniz, böyle şey olur mu?
O nedenle okul binalarına, okul isimlerine, hatta okul yönetimlerine yönelik müdahalelere karşı, müdahale nereden gelirse gelsin kent halkı duyarlı olmalı. Bunun demokratik yaşama sahip çıkmak ile çok yakın ilgisi var.
Bu olay Necati Eğitim Fakültesi okul kültürüne bir müdahaleyi aklıma getirdi. Uludağ Üniversitesi bünyesindeyken, 1980’li yıllarda Bursa’dan atanan Dekan Fatih Babalık döneminde, Necati Eğitim Fakültesi kültürü, 12 Eylüllü yıllarda bir binbaşı tarafından yönetilirken bile görmediği zararı gördü. Babalık İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile anlaşarak, bir komisyon kurarak, Necati Eğitim Fakültesi Kütüphanesi’ndeki 20.000’e yakın kitabı sağa sola dağıttı. Bir kısmı da SEKA’ya gitti. Bu kitaplar arasında Necati Öğretmen Okulu ve Necati Eğitim Enstitüsü’nde müdürlük yapmış değerli eğitimci müdürler Fevzi Selen, Kemal Kaya, Adnan Çakmakçıoğlu’nun, öğretmenler Hamdi Akman, İbrahim Özgür, Cevdet Demiray, Fuat Gündüzalp’in Öğretmenlik Meslek kitapları vardı. Elimizde hepsinin kaydı var. Babalık okuldan ayrılırken okulun koridorlarında asılı değerli resimlere, okulun fincan takımlarına varıncaya kadar okul kültürüne ait pek çok anıyı da beraberinde götürdü. Kimse de sen ne yapıyorsun demedi.
Rahmetli kayınpederim, Orman İşletmelerinde dozer operatörü olarak çalışmıştı. Bir sözünü hiç unutmam: “Ormana en büyük zararı, ormanı korumakla yükümlü ormancılar vermiştir” derdi.
Haklıydı!
MUHTEMELEN LATİFE AMAÇLI SÖYLENEN,” ŞU MEKTEPLER OLMASAYDI MAARİFİ NE GÜZEL İDARE EDERDİM ” sözü gerçek oluyor galiba.Deprem bahanesiyle okulları yıkıp başka yerlere( o da inşallaha bağlanır ) yaparak merkezdeki güzide yerlerini ranta açmak olmalı ard niyetler :( https://www.malumatfurus.org/su-mektepler-olmasa-maarifi…/