İmamoğlu-Yıldırım tartışması da bitti.
Düello demeyelim…
E peki şimdi n’apıcaz?..
Münazara öncesi yorumları, sanki bir “Derbiye doğru” havasında günlerdir sürüyordu zaten.
Bu tablo, programa dakikalar kala Lütfi Kırdar’ın önünden canlı yayınlarla devam etti.
Adayların gelişleri, aile tabloları, yüz ifadeleri, vücut dilleri…
Hepsine bin anlam yükleyerek, 3 dakikalık konuşmalarla yaklaşık 3 saat sürecek programa yol alındı.
Peki, iyi mi oldu?
Evet, gerçekten iyi oldu.
Zorla da olsa, kamuoyunun sesine bir kez olsun kulak verildi ve toplum unuttuğu, özlediği bir şeyi; siyasilerin yüz yüze tartışabilme erdemini uzun yılların ardından yaşamış oldu.
Program, her ne kadar bazı sorular cevapsız kalsa da faydalıydı denilebilir.
Hepsi bir yana; adayların birbirleriyle hediyeleşmeleri, saygıda kusur etmemeleri, program sonunda hep birlikte verdikleri aile fotoğrafı siyaseten kutuplaşan toplumun yeniden birbirine gülümsemesi adına önemliydi. İnsanların gerginliğini alan, rahatlamasına vesile olacak türdendi hatta.
Gel gelelim, aynı manzara tartışma programlarından nemalanan televizyon kanalları için pek yok gibiydi ki; program biter bitmez yine aynı maç kritikleri edasıyla boy gösterdi tüm yorumcular…
Anlaşılan o ki, işte bu maç sonu kritikleri de bizi seçime kadar götürecek.
Sonuç?
Pazar günü İstanbullu seçmen, seçmen yükümlülüğünün kendine yüklediği sorumluluk ile bir kez daha tercih yapacak.
Ancak ne kadar hazin bir manzaradır bu.
İki partinin bir belediye başkanını ne kadar zor biraya getirebildik di mi?
Siyaset ve demokrasi kültürü adına karşı karşıya gelmek bu kadar zor mu olmalı?..
Siyaset, gerçekten müşterek doğruları tümden unutmak…
Konuşamamak…
Hoşgörü ve saygı gösterememek mi artık?..
Sorulan soruya yanıt alamamak, sorunun değil de kafadakinin söylendiği, nabza göre şerbet vermek midir siyaset?
Hele siyasi aktörlerden ön plana çıkan şu yanlış algı pompalamasına, trollerin vatandaşı afyonlamasına ve bu davranışlardan medet uman bazı siyasilere ne demeli?..
Türkiye’de demokrasi kaçıncı sınıf?..
Topu topu kentin iki belediye başkanı adayı bir televizyon ekranında aynı anda yer aldı.
Berisi, ötesi var mı?..
Ne ki bu?..
Ne de olağanüstüleştirdik?
Demokrasimiz “şartlara bağlı” bu televizyon programıyla alkış aldı diye seviniyoruz sevinmesine de…
Demokrasimiz kazandı mı şimdi?..
Bize göre tek kazanan “mizah” oldu.
Çokça mizah malzemesi daha çıktı.
Zaten mizah, en güzel eleştiri değil midir anlayabilen ve hoşgörü gösterebilen için?..
Bir karikatür yeri geldiğinde bir soru önergesinden daha etkili olmaz mı sokağın gözünde?..
Peki, karikatüristleri bile hapse koyan bir memleket, nasıl olacak da iki siyasi ekrana çıkabildi diye böylesine sevinebilir?..
Karikatür, evet çoğu kez
eleştirir.
Ama nihayetinde adı üstünde gülersin, ders alırsın, geçersin.
Bizde ne yazık ki karikatürün verdiği mesajlardan ne tebessümü alabiliyoruz kendi payımıza, ne çıkarmamız gereken dersi!…
İmamoğlu ile Yıldırım ekranlara çıktı.
Özlemiş miyiz?..
Evet.
Lakin geçmişte olan bu tarz programlara 20 yıldır hasret kalmak…
Öncesinden başlayıp taa seçime kadar bu programı konuşmak…
Münazaranın kritiği üzerine tartışma programları yapmak…
Karikatür gibisin Türkiyem.
Ama alabiliyor muyuz ki mesajı ve dersi!