Duvar, duvar olalı bu kadar olumsuzluklar görmedi. Sırtında ki podyaları, tel, örgüleri, tavan hatıllarını, taban kirişlerini taşırken başına gelmedik kalmaz. Kırılan, parçalanan çakıllardan medet umdu ustalar, duvardaki bağ taşlarını dengede durdurmak için.
Köşe taşlarını, taş taş üstüne koyarak yükseltmeyi sağlayan ustaların elleri dillense; çekiç, madırga, mala, şakül, en sert taşları yerine yerleştirme uğraşları bir başkadır. İskele üstünde, titreyen bacakları çeker yükün tümünü.
“Düşünmeden, acımadan, utanmadan, kocaman yüksek duvarlar
Ördüler dört yanı.
Ve şimdi oturuyorum böyle yoksun her umuttan (yoksun)
Beynimi kemiriyor bu yazgı, hep bu var aklımda.
Oysa yapacak bunca şey vardı dışarıda. Ah!.. örülürken fark etmedim örülen duvarları.
Ama ne duvarcıların gürültüsü, ne başka ses, sezdirmeden beni dünyanın dışında bıraktılar…” (Kostantin Kavafis’ten)
“Kerpiç kerpiç üstüne koydum, yaptım binayı
Binayı yaparken gördüm Leylayı….”
diyen ustaların dilinden, duvar çeşitlerini öğreniyoruz. Kerpiç, taş, tuğla ve beton duvarlar bizi sarar dört taraftan, insanın içini daraltır her taraftan. Odanın içinde duvarlar üstüne üstüne gelir.
Sivas /Ulaş’tan Fikriye Meşhur kaynak kişidir bu sözlere;
“Kerpiç duvar yan uçtu, mendilim suya düştü.
Eğildim mendil almaya, yarim aklıma düştü.
Kerpiç, kerpiç üstüne, bu kerpicin aslı ne
O yar beni seviyor, üç kumanın üstüne
Kerpiç duvar ördürürüm, duvar ustalarına
Acep ilaç olur mu, gönül hastalarına.”
Duvarlar ne çeşit olursa olsun, görevi mekanları sınırlamak, araya mesafe koymak, insanı dış etkilerden, çevreyi su baskınlarından, yerleşim alanlarının savunma ve güvenliği için; savunma duvarlarıyla çevrili kaleler, ulaştırma amaçlı köprü ayak duvarlarını birleştiren kemer duvarlar insanlığı hizmetine sunulmuştur.
Bugün insanların ilgisini çeken; Mısır piramitleri, Amerika’ Aztek ve İnka medeniyetlerinin inşa ettikleri taş duvarların görkemi, Anadolu medeniyetlerinin yaşadıkları alanlardaki; Antik tiyatrolar agoralar, hastane, hapishaneler dikkat çekmektedir. Avrasya kıtasında inanç merkezlerinin taş duvarları; insanlığın dünden bugüne bıraktıkları alın teri ve göz nuru yapılardır. Kent, kasaba büyük yerleşim alanlarındaki katedraller, kaleler, dükalıkların mekanların duvarları insan eseri müstahkem(korunaklı) alanlardır.
Maddi anlamdaki duvarların kalıcılığı ayrı bir konu. Ancak toplumsal olarak duvarlara baktığımızda, toplumlara arası farklılıklarımızı; duygu, düşünce yiyiş, görüş, duruşlarla insanlarımızın zihinlerinde örülen ayrılık, bölücülük, bölgecilik duvarlarının yıkılması çok zor, asırlar gerektirir.
Geçmiş zamanlardan günümüze yaşanan duygu , düşünce ve fikir ayrılıkları körüklenerek, ahlaki, dini, siyasi değerler üstünden, çıkar sağlayan egemen çevreler, her türlü ayrımcılığın batağına bulaşarak kirlenmişlerdir.
Toplumu; sağcılar- solcular, komünistler- antikomünistler, Cumhuriyetçiler-muhafazakarlar, köylüler- kasabalılar, kırsallar-kentselliler, okumuşlar- okumamışlar, ulemalar- cahiller… diyerek kırk parçaya ayırmak, isimlendirmek kolay olanıdır.
Zor olanı; herkesi, tüm insanları mutlu mesut, bahtiyar kılabilmektir. İnsanlığın gönül duvarlarını iyi inşa etmek gerekir. Kerpiç duvar nemi görünce gevşer, kargir duvar darbelerde çakıl yığınına döner. Beton ve tuğla duvar uzun yıllara meydan okur * İ D U R A K İ *, bunu iyi belleyesin.
İnsanlar arasına giren en büyük duvar PARA’dır.
PARA; ev alır ama, yuva satın alamaz., yatak satın alır ama; uyku satın alamaz.
Saat alır ama , zamanı satın alamaz.
Haz alır ama, huzuru satın alamaz.
Hastane alır ama; ŞİFA satın alamaz,
İnsanı satın alır ama; dostluğu, güveni aşkı, sevdayı velhasıl insanlığı satın alamaz…
Toplumda; sevgi, saygı, güven, huzur, merhamet, vicdan, şükür, sadakat, cömertlik, sabır ve şefkat duvarları yerle yeksan olduğunda; toplumun dayanma gücü(METANETİ) azalır.
Sabırsız, bencil, ukala, hırs içinde, gözü doymaz, aç gözlü bir toplum zuhur eder. HAKK saklasın.