Takvimler 1 Haziran’la yaz mevsimini başlatır. Saniyeler, dakikalar, saatler, günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar, asırlar, çağlar bin yıllar bir birini kapsar, öteler. An kavramının, akış halinde su örneği olduğunu, dün, bugün, yarın kavramlarını kapsayarak geniş zaman dilimini kavramaya, kavratmaya uğraşırdık sınflarımızda.
Kendimizi, bu zamanların dışında düşünemeyiz. Dünü dedelerimiz, ninelerimiz, büyük büyüklerimiz; geleceğimizi tanımlar torunlarımız, bugün kendimizdir.
“Ben, ben değilim, bir ben vardır, benden içeru…” diyen Yunus Emre’nin bize iletisini çok ince düşünmeli… “Ben, ben değilim…” kırk bin yıl önceki geçmişimden izler taşıyorum. Taşıdığım özelliklerimin konusu, biyokimyasalımda saklıdır. Siz onu göremezsiniz. Bu ilimin ve bilimin konusudur. Bu durum sizi hayallerinize götürür. Hayalleriniz, düşüncelerinize düşünceleriniz sözlerinize, sözleriniz, eylemleriniz, sizi; siz yapar.
İçinizdeki o ben, sizi aşar, ya da; aşırı bencil, veya normatik bir yapıda insan olursunuz. Normatik yapıda ki insan; önce kendini bilir, sonra yaşadığı çevresini, ülkesini, ülke insanın sosyal, kültürel mirasını tanır, bilir. Davranışlarında, tüm eylemlerinde, sözlerinde, bakış açısında, görüşlerinde kendini dosdoğru ifade eder. Sizi tanımlar.
İnsan yaşadıkça öğrenir, öğrendikçe yaşar. Haziran ayını nasıl bilirsiniz? Bunaltıcı sıcaklar, nemli hava, vıcık vıcık ter, ne giyeceğimizi, yiyeceğimizi bilemediğiniz bir zaman dilimi. Doğrular, yanlışlar var, hangisi doğru? Yaşayıp öğreneceğiz.
Bu zaman tanımlamasını biraz açalım. Her insanın kendini özgürce ifade etme becerisi farklıdır. Görselliği, sadeliği, klasikliği, modernliği, özgürlüğü severiz. Olduğumuz gibi, mızmız, aşırı titiz,, yaşadığından, yediğinden, içtiğinden mutsuz, dikkatsizlikler sizi şaşırtmasın, yaşanabilir. İş olan yerde; yanlış ve doğru bir arada bulunur. Güneş ısıtır, yakar, bunaltır soyundurur. Yağmur, kar fırtına üşütür giyindirir. Meteoroloji diye bir bilimsel işlevsel kurum var. Günlük, anlık, aylık yıllık, asırlık, tahminleri vermektedir.
Anlık tahminler yaparak insanlığa hizmet vermeye devam ediyor.
Bilimsel gelimeler ışığında bizlerin yarınlarına ışık tutmaya uğraşıyorlar.
BU YAZ; bu pandemi koşullarında nasıl geçer? Orasını da siz düşünün, ben bilemem erenler, görenler, yaşayanlar ve yaşayacaklar bilir.
Sözü uzatmadan araya bir anı sıkıştıralım, duygu düşünce dünyamızda dalgalar yaratmaya çalışalım.
Yaşam anılarla , anlarla bütünlenir, onlarla var olur.
SÖZ GELİMİ
“60-70 yıl önce Osmanlıcaya meraklı bir edebiyat öğretmeni, öğrencilerinden; istek ve dileklerini Osmanlıca anlatmalarını ister. Osmanlıca yanıtlar ister ısrarla.
Soğuk bir kış günü öğretmen sınıfın içinde dolaşarak ders anlatırken; bir ara sobaya sırtını döner. Sobadan sıçrayan bir kıvılcım eteğini tutuşturur.
Parmak kaldıran bir öğrenci;
-“Efendim arka cenahınızda, sobanın derununda ki parçalardan sıçrayan nardan kopan bir şerare, sahsınız istikametinde tevcihlenerek, libasınıza sirayet etmiş ve dahi mabadınıza intikal etmek üzere revan olmaktadır…” der…
Öğretmen öğrenciyi anlayıncaya kadar geçen sürede arkadan artan ısıyla panik yaşar.
-”Evladım! ne uzatıyorsun? Öğretmenim popon yanıyor desene,” diye paylar.
Ağdalı ve ayrıntılı anlatımlar, okuyucuların ilgisini çekmez. Sözü dolandırmak anlamsız. İşimiz söyleşmek. Duygu ve düşüncelerimizi muhabbet ortamlarında paylaşmak.
Dedikodu yapmak insanı gençleştirir deseler de; inanmayınız. İnsani konulara değinerek, kıssalardan hisseler paylaştırmaktır hedefimiz.
Alemin üç koyunu beş keçisi, ambar dolu tahılı, son model arabası bizim işimiz değil. 506 sözcük içinde kalabilmektir. 15 punto ile bir A4 alanı kapsar.
Bu betimlemelerle bir bir dile karşı olmak gibi bir düşüncem yok. Her dil kendi içinde bir değerdir. Duygu düşünce ve kendimizi ifade araçlarıdır, her dil. Aşırılıklara kaçmadan yeni bir yaşam biçimini, biçimlendirirken, ayrıntılarda boğulmayalım diyor * İ D U R A K İ*.
Mutlu olun, esen kalın.