Sarıkamış faciası I. Dünya Savaşının en dramatik hikâyesidir.
Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa Erzurum’da bulunan 3. Orduya Rus ordusunu geriye püskürtmek, fırsat bulunduğu anda da taarruz etmek üzere bir plan hazırladı. Amaç Rusları ansızın bastırarak geri püskürtmekti. Aslında bu harekât planı Rusların askeri gücünü bölmek için Almanlarla birlikte hazırlanmıştı. 120 bin Rus askeri Sarıkamış’ta Türk ordusuyla savaştı…
Enver Paşa harekât için gerekli 90 bin civarında (Genelkurmay belgelerine göre 110 bin) askeri hemen Sarıkamış’a sevk etti. Sevk etti etmesine ama o kadar askeri toplamak kolay olmadı.
Balkan yenilgisinden büyük kayıplarla çıkmış Osmanlı asker toplamakta zorlanıyordu. Yemen’den iki alay Erzurum’a sevk edildi. Askerlerin kıyafetleri Arabistan sıcağına göreydi. Dört aylık bir süre sonra yazlık kıyafetleriyle Erzurum’a gelen askerler artı kırk derece sıcaktan, eksi kırk derece soğuğa düşmüşlerdi.
İlhan Selçuk “Türkü söylenmez yakılır. Türkü yakmak için yanmak gerekir” derdi. Acısız ağıt olur mu?
Asker eksikliğinin bir kısmı ergenlikten gençliğe yeni geçmiş gençlerden tamamlanınca yer yer düğünlerde oyun havası olarak çalınıp söylenen; ama gerçekte ağıt olan bir türkü de Sarıkamış’ta yakıldı…
“Hey on beşli on beşli
Tokat yolları taşlı
On beşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı.”
Buradaki on beşli bazı tarihçilere göre Rumi takvime göre 1315’e denk gelen yaş gurubu, bazılarına göre de askere almayı 15 yaşa kadar indirmek anlamındadır.
Başlıktaki bit meselesine gelince: On binlerce esir ve yaralı askerin büyük bölümü bitten ölmüştür. “Bitli piyade” benzetmesi de buradan gelir. Küçültücü bir askeri terim olarak kullanılır. Fiili olarak askerin basit hizmetler yapan sınıfı kastedilir ama işin aslı öyle değildir. Askerin; kurşundan ölmezse açlıktan, açlıktan da ölmezse bitten ölüşünü kabullenen bir vicdansızlık örneğidir…
Rus ordusuna esir düşen askerlerden birisi bu trajik durumu şöyle açıklar; “Bit olmasa Rus askeri bizi yenemezdi.”
Tabii bir de açlık meselesi var. Ölen askerlerin çantalarında kuru ekmekten başka bir yiyecek çıkmamıştır. Anadolu çocukları “aç bi ilaç” kendisini Napolyon yerine koyan damat Enver Paşanın macerasına kurban gitmişlerdir.
Olayın vahim olan yanı; ölen askerlerin önemli bir kısmı savaşırken ölmedi donarak, bitten, açlıktan öldü diye maaş bağlanmamış, şehit de sayılmamıştır.
Daha vahim olanı ise; İstanbul’a döndüğünde “Çok fazla askeriniz öldü.” sorusuna, “Askeri kırdıran Enver-i Paşa” diye türküsü yakılan padişah damadının verdiği cevaptır:
“Nasıl olsa öleceklerdi!”
Sarıkamış deyince benim aklıma dondurucu soğuk, kuru ekmek, bit ve askerlik bedelini parası olmadığı için canıyla ödeyen halk çocukları gelir…
İktidar partisinden bir milletvekilinin; “Kuru ekmek buluyorlarsa demek ki aç değiller.” diyen anlayışıyla Enver paşanın; “Nasıl olsa öleceklerdi.” diyen anlayışının kesiştiği noktadır Sarıkamış…