DOMİNO ETKİSİ

Yayınlanma Tarihi :
DOMİNO ETKİSİ

Herkes bilir aslında. Ama uygulaması zordur.

Zincirin dişlileri gibidir. Biri kırıldı mı hepsi durur.

Birbirine bağlıdırlar. Birbirlerine yakındırlar. Birbirlerinin olmazsa olmazlarıdır.

Bir ülkede demokrasi ne kadar ileri ve gelişmişse o ülkede insan hakları da o kadar gelişmiştir.

Bir ülkede ekonomi ne kadar iyi düzeyde ise kültür ve sanat da o kadar ileriye gider.

Kültür ve sanat bir ülkede ne kadar çok rağbet görüyorsa o ülkede demokrasi o kadar daha çok filizlenir.

Bir ülkede demokrasiye ne kadar bağlıysak o ülkede kültür sanat da o kadar dal salar yaşamın her anına.

Bir ülkede insan hakları ne kadar gelişmiş ve çeşitlenmişse, demokrasi de o kadar yükselir..

Bir ülkede demokrasi var ise o ülkede ekonomi de o derece canlanır, nefes alır.

Hepsi birbiriyle bağlıdır.

Hepsi iç içe girmiştir.

Birisini ayıramaz, birisini “önemsiz” göremezsiniz.

Yaşamın ve bir ülkenin hayatının ABC’sidir bu, Amerika’nın yeniden keşfi değil.

Dün…

2019 yılının çeyreğini tükettiğimiz günleri kovalarken dün… Bir haber vardı gözümüze ilişen…

Görmüşsünüzdür veya dikkatinizi çekmemiş de olabilir.

Diyarbakır Tabip Odası’nın “14 Mart Tıp Haftası” etkinlikleri kapsamında düzenlediği  “Sosyal Eşitsizlikler” konulu panelde konuşan Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Kayhan Pala, dünyadan ve Türkiye’den çeşitli verileri paylaşmış.

Pala’nın aktardığı verilerden ortaya çıkan tabloya göre Türkiye’nin doğusu ile batısı arasında sağlığa erişim konusunda korkunç bir eşitsizlik bulunmakta.

Örneğin, Türkiye’de ölen her üç kişiden birinin 65 yaşı görmediği; Kastamonu’da yüz kişiden 19’u, Şırnak’ta ise ölen her 100 kişiden 56’sı 65 yaşını göremediği belirlenmiş.

İnanılmaz rakamlar. İnanılmaz bir fark.

Sağlık eşitsizliğinin, sağlığa ulaşmanın bu kadar uçurum gösterdiği bir ülkede acaba sağlıksız bir toplumla eşitliği, paralelinde insan haklarını, ötesinde demokrasiyi nasıl sağlam bir temelde filizlendirerek gücünü ekonomi ile, ruhunu ise kültür ve sanatla besleyebileceksiniz?..
Mümkün mü ki?..

Pala’nın aktardığı verilere göre OECD ülkeleri içinde en fazla yoksul çocuk bulunan ülke Türkiye.

Keza, batı bölgelerinde doğan her bin çocuktan 11’i, doğu bölgelerinde ise her bin çocuktan 24’ü daha bir yaşını dolduramadan hayatını kaybediyor.

Sağlıktaki manzaranın hali eşitsizliklerle doluyken ve OECD içinde en yoksul çocuklar Türkiye’de bulunurken zincirin dişlilerini sağlam tutmamız ne kadar mümkün olabilir?..

Türkiye’nin safsatalarla değil; akılla yoğrulması gerek.

Türkiye’nin kabile tarzı siyasi kavgalardan çok ortak paydalarda buluşmayı başarabilmesi gerek.

Çünkü siyaset sahnemiz ne yazık ki “medeni” şekilde tartışmaktan öte durumda ve günlük siyaset, çıkar ilişkilerine endeksli ve karşısındakine karşı “vur-kır-parçala” taktiği ile yürüyor.

Fay hattındaki gerilim gibi siyasetin topluma ne kadar elektrik yüklediğinin farkındayız değil mi hepimiz?

Peki hadi büyük depremler öncesi küçük depremlerin tektonik stresin azalmasına faydası  olduğunu biliyoruz.

Peki Türkiye’de sosyal gerilimin azalmasına yönelik bir adım görebiliyor muyuz nicedir?..

Ne diyordu yukarıda aktardığımız veriler:

“Ey Türkiye; OECD’de en yoksul çocuklar sende.”

Demokrasi, insan hakları, eğitim, kültür sanat, ekonomi….

Hepsi aynı çarkın dişlileri…

Biri aksadı mı hepsi bir düşüyor yere.

Hepsinin başında demokrasi geliyor… Demokrasi trenini rayında götüremediğimiz an tren raydan çıkıyor, demokrasi domino etkisiyle ülkeyi karanlığa sürüklüyor.

Demokrasiyi yaşamamız, yaşatmamız gerek…

Siyaset, önceliğini kendi koltuğu olarak görmekten vazgeçmeli. Türkiye, üçüncü dünya ülkesi kavga ortamından acilen kendine aydınlık bir çıkış yolu bulmalı.

OECD’nin en  yoksul çocuklarına sahip olup, ülkenin batısıyla doğusu arasında var olan uçurum nedeniyle çocuklar ölüyor… Çocuklarımız ölüyorsa…

Bakmamız gereken nice sorunumuz varken günlerimizi ne kadar boş yere heba ettiğimizin artık farkına varmamız gerekmiyor mu?..

YORUM YAP