Öyle mantar deyip geçmeyin. Ekim ve kasım ayları geldiğinde Dursunbeyliler mutlu olmak için bir sebep buluverirler kendilerine. Önce pazarda köylülerin küçük sepetinde numunelik olanları görünür daha sonra sepet sepet, çuval çuval melki doldurur eski tahıl pazarındaki kaldırımın hemen üstündeki tezgâhları. İşin meraklıları yığılır tezgâhın önüne, özlem giderir, uzun uzun incelerler.
Her yıl bir ay sürecek melki sezonunda amaç sadece doymak değildir. Toplumsal bir iyileşme süreci, muhabbetleri tatlandıran doğal bir aromadır melki. Herkesle konuşabileceğin yegâne konu, doğanın insanlara sunduğu eşsiz bir armağandır. Ayrım yapmadan biraz gayretle ulaşacağı tarifsiz lezzettir.
O aylarda ailelerin birlikte yaptığı en eğlenceli etkinlik melki toplamaktır. Define arar gibi heyecanla babalarının peşinden giden çocukların zihinlerine kazınan tatlı çocukluk anılarıdır melki maceraları. Bir melkinin yanında diğeri ve diğerleri… Artık sizin alanınızdır orası, özenle poşete melkileri toplarsınız. Hepsi benim olsun diye iç geçirirken dönüş yolunda hangi akraba ya da komşunuzla pay edeceğinizi düşünürsünüz. Dağıtırken cömertçe herkes yesin diye gönlünüzden geçirirsiniz.
Melki genellikle çam diplerinde biten, kırmızımsı bir mantar türüdür. Yurdun çeşitli yörelerinde “kanlıca mantarı” diye de biliniyor. Diğer mantar türleri gibi yılın sadece küçük bir bölümünde ortaya çıkması ona duyulan açlığı hep canlı tutar. Tüm Dursunbeyliler melki zamanını iple çekerler. Hiç bitmesin istendiği için yılın en hızlı geçen zaman dilimdir bu aylar. Bu yüzden mümkün olduğunca gıdalanmak (!) telaşıyla bir önceki senenin verimli bölgelerinden başlayıp karış karış tüm ormanlık alanları didik didik ederler. Sezonu bittiğinde melkiye doyanlar ve doymayanlar diye iki farklı gruba ayrılırlar
Melki, sürekli ve kolay ulaşılabilir olsaydı pek de makbul olmaz, tabiri caiz ise “mantara bağlardı”. Ama hocanın kaybettiği eşeği bulması gibi, kimse de şikâyet etmez 11 ay kaybolduğunda. Zira seneye tekrar bulunacak ve mutlu olunacaktır. Zaten bizi mutlu eden biraz özlem, biraz sabır ve sonucunda kavuşmak değil midir? Böyle olunca kıymet biliriz, böyle olunca anlamlı olur hayat.
Dursunbey yaşamına büyük bir etkisi vardır Melki’nin. Belki içinde yaşayanlar çok fark etmez, ancak benim gibi dışarıdan gelen herkes bu etkiyi ve farklılığı hisseder. Kimisi içinde önemli bir gelir kapısıdır. Sezon açıldı mı, sadece Dursunbey değil, onun tadını alan damaklar da dört gözle bekler melkiyi. Balıkesir, Bursa, Manisa hatta İzmir’deki talebin büyük bir bölümünü Dursunbey karşılar. Gurbette hayat mücadelesi veren Dursunbeylilerin yeniden kucaklaşmalarıdır, geçmişleriyle. Özlem duydukları memleketleriyle hasret gidermeleridir en tarifsiz olanından.
Bu sefer doğanın Dursunbey’e eşsiz bir armağanı olan melki’yi anlatmak istedim. Hani konuyu biraz çeşitlendirmek, mantarın sağlımıza faydalarını falan açıklamak ne haddim ne derdim. Açlığı bastırmak, doymak gibi konular da melkiyi anlatırken aklıma gelen en son şeyler. Asıl güzellik onun varlığı, adı duyulduğunda bilinçaltında oluşan memnuniyet. Başkalarının eksiklerine bakıp şükrederek bencil bir mutluluk oyunu oynamak gibi değil; bir anda ortaya çıkan, hiç kimsenin eksik kalmamasını, herkesin nasiplenmesini istediğiniz coşkulu bir paylaşma resitali… Şükretmenin en temiz hali…