Araştırma sonuçlarına göre; ülkemizde günlük televizyon izleme süresinin 4 ile 5 saat, izlenme oranının ise en çok 21.00 ile 23.00 arasında olduğu tespit edilmiş.
Tespite bakılırsa TV kanalları, ticari medyanın itici gücü olan diziler ve sadık izleyicileri ile ayakta duruyor.
Elbette gündüz kuşağında yayımlanan ve izlenme oranına göre ikici sırada yer alan evlilik, yemek, sağlık, kayıp kişileri ve suçluyu bulmak gibi programların da hakkını yememek lazım. Onlar olmasa sohbet konusu olmayacak neredeyse.
Asıl amacı reyting (izlenme) ve eğlence olan bu dizi ve programlar aracılığıyla sunulan popüler kültür, toplumun değer yargılarında değişime sebep olurken aile, ahlak, inanç gibi sözde hassas olduğumuz kavramların da yozlaşmasına sebep oldu ve olmaya da devam ediyor.
Bu durumun farkında olup dert edinenler var. Var elbette ancak gidişata dur demek için ne sayıları yeterli ne de yetkileri.
Yeni bir dizi başlamış, adı Deha.
Matematik dâhisi bir gencin hayatını anlatıyormuş.
Arkadaşımın ısrarı üzerine, konu da ilgimi çekince hadi seyredeyim dedim.
Matematikte çığır açan bir teoremi bulan dâhinin, uluslararası jüri karşısında tahtaya yazdığı teorem hemen onaylanıyor ve bizim dâhi, milyon dolar ödül kazanıyor.
Keşke bu kadar kolay olsa da ülkemizin dâhi çocukları bırakın para ödülünü kariyerlerine, eğitimlerine uygun yerlerde istihdam edilseler.
Neyse, üçüncü bölümü yayımlanan dizide bir daha matematik konusu geçmedi.
Demek ki teorem hikâyeyi başlatan bir araçmış. Yine aksiyonu bol, yalan, dolan, sahtekârlık, ihanet, havada uçuşan mermiler, şiddet, madde ticareti, kan, intikam, haksız kazanç, zenginin şaşalı, fakirin zorlu yaşamı üzerine kurgulanmış bir dizi.
İzleyeni bol olsun mu demeli, bilemedim.
Sonuçta bu da bir ticaret ve bir sürü insan ekmek yiyor bu sektörden.
İşte tam da burada medya okuryazarlığı devreye giriyor.
“Dikkatli seyret, eleştirel bak, kendi aklınla değerlendir”
Medya içeriklerini üretenlerin oluşturmak istedikleri algıyı fark etmemizi ve sunulan taraflı, yanlı ve yanlış bilgileri ayırt etmemizi sağlıyor, medya okuryazarlığı. Çünkü sadece okuryazar olmak medya içeriklerini analiz etmeye yetmiyor her zaman.
Farkında ya da değil, çok izlenmesine bağlı olarak sosyokültürel bilinçaltının bir hedefe veya fikre yönlendirilmesi konusunda görsel medyanın ne kadar etkili olduğunu, derinden etkilenen sosyal değişim kanıtlıyor zaten.
Çünkü medya, değişim içinde olan toplumu etkileyen ve tüketim kültürünü oluşturan en önemli araçlardan birisi ve ilk sırada pazarlanan ürün ise TV dizileri.
80’li yıllarda ülkemizde yayımlanan ve insanları adeta ekran başına kilitleyen Dallas adlı diziyi hatırlarsınız.
O zamanlar belki çoğu kişi yadırgadı, kınadı ve yargıladı bizim toplum kültürümüze, örf ve inancımıza uygun değil diye.
Şimdi bir de günümüze bakın,
Dallas dizisi gerçek yaşamlarda oynanıyor!
Son yıllarda internetin yaygınlaşması ve sosyal medyanın aşırı kullanımı ile birlikte birçok video izleme alanı yaygınlaştı ve bunlardan sadece bir tanesi günde bir milyar saatten fazla izleniyormuş.
Hele de bizim gibi okumayı sevmeyen toplumların, öğrenmek, bilgilenmek, eğlenmek ve gelişmek için tercih ettiği ideal bir yol bu.
Zira bir düşünün!
Günde kaç video geliyor çevrenizden akıllı telefonunuza veya karşınıza çıktığı için izliyorsunuz?
Konu izlemek değil sakın yanlış anlaşılmasın. Önemli olan her izlediğiniz videonun, sizde yarattığı olumlu ya da olumsuz etkisi ve aktarılanların doğru ve gerçek olup, olmadığı. Yani medya okuryazarı olup olmadığınız.
Güven ve huzur, yaşamı kolaylaştırır. Peki, şiddetin, sahtekârlığın, ihanetin, haksız kazancın, çarpık ilişkilerin, kısaca toplum değerlerine zarar veren her olay ve davranışın kurgulanıp hele de okuryazarlığı düşük bir toplumda sürekli izletilerek normalleştirildiği bir sistem içinde güven ve huzurdan tam olarak bahsedebilir miyiz?