“Büyük deprem”, “tehlike”, “korku”, “aman”, “yaklaşıyor” diyoruz ya…
Depreme ne gerek?..
Bu topraklarda ne yazık ki bir şey olmasına gerek kalmadan da yıkılmak mümkün.
Durduk yerde, içinde bulunduğunuz bina çöküyor, göçüyor.
Bu yazının kaleme alındığı sıralarda ölü sayısı 11 idi.
Kurtarılanlara mı sevinmeli, durduk yerde başına evi çökenlere mi üzülmeli?..
Öyle bir memleketiz ki gel-gitler diyarındayız.
Bina yıkılınca ölenleri es geçip kurtarılanları öne çıkarıp binanın çöktüğünü bile unutuveriyoruz bir anda.
Aynı, bir yıl önceki doların kaç lira olduğunu unutup, sonra tavan yapıp tavandan sonra bir nebze düştü mü geçen yılı hatırlamadığımız için sevindiğimiz gibi.
Yıkılmak için deprem olmasına falan gerek yok.
Her an her şeyin hesapsız-kitapsız-sınırsız-akılsız yaşandığı bir ülke olduk.
Herhangi bir sıradan günde işe giden görevliler, olmaması gereken karbondioksitli yangın söndürme sistemi yüzünden ölebiliyor.
Otostop yapan gençler, sürücünün makas atması yüzünden ölebiliyor.
Uyandığınız eviniz güm diye yıkılıp mezarınız olabiliyor.
Ne gerek ki depreme!
Her gün depremlerin ortasındayız zaten!
Böyle olduğu ve devlet tarafından kanıksandığı için olsa gerek ki zaten deprem anındaki toplanma alanları da yok oldu gitti, AVM’ler ve binalarla tükendi.
İstanbul’da meydana gelen elim olay sonrası, üç katı kaçak olan binanın taşıyıcı kolonlarının kesildiği ortaya çıkmış.
Zemin katta bulunan tekstil atölyesini yan dükkanla birleştirmek için yapılan yıkım sırasında da, binanın sürekli sallandığı, camlarının kırıldığı ve bina için bilahare imar barışı için başvuruda bulunduğu da ifade ediliyor.
1999 depremi öncesi inşa edilen binalarda bu tarz kaçak katların inanılmaz boyutta olduğunu izah etmeye gerek var mı?..
O zaman imar barışı ile kurtarılan kaçaklara şimdi “kaçak” demek de vatandaşa ayıp değil mi?..
Bizatihi devlet kaçak olmaktan çıkarıyorsa!
Çelişkiler diyarıdır buralar…
Bilim unutulur.
Mühendislik es geçilir.
Kolon kesince binanın duracağı düşünülür.
Ama ne bilim, ne doğa affeder insanoğlunu.
Durduk yere bina çöker başınıza.
5 yaşında çocuk ölür.
9 yaşında çocuk ölür.
11 yaşında çocuk ölür.
13 yaşında çocuk ölür.
Kim sorumlu?..
Neden ölürler?
Sorumlular n’olur?
Üç gün sonra başka bir benzer olay olur mu?
Olur.
Türkiye ölür.
Yanlışlar bitmez.
Yanlışlar düzelmez.
Yanlışlar terkedilmez.
Depreme ne gerek?
Depremin bile kuralı var. Geliyorum der.
Bizde kuralın “k”sı yok.
Güm diye yıkılır başınıza apartman.
Çocuklar ölür.
Çocukların böyle öldüğü bir ülkede…
Tüm kelimeler yavandır, yetersizdir, çaresizdir.
Gözyaşlarınızda akar kelimeler, gözpınarlarınız kurur.