Şu günler hiç geçmiyor gibi. Oysa zaman ne hızla akıyormuş meğer.
Ve daha dünmüş gibi hissettiğim anılar yıllar yıllar öncede kalmış.
Net kırk gündür adımımı atmadım sokağa. Hatta fazlası var eksiği yok.
Yasaklılar yaş sınırına bir nefes uzaktım, hastalığa bir nefes yakın olmak istemedim.
Çıkmadım.
Evde yapacak bir dolu iş bulurdum. Buldum da
Hepimizin yaşadığı ev hapsiyle ev içinde arayışlar içindeyiz.
Yarım kalmış işleri bitirdim. Zevkli hobilerime devam ettim. Kitap okudum.
Eşim evdeydi. Bir nevi emeklilik denemesi yapıyoruz diyerek birlikte bir şeyler yaptık.
Birbirimizi boğmadık, bunaltmadık da;
Birlikte zaman geçirirken sınırlarımızı da koyduk çaktırmadan.
Çalışırken ve gençken en çok istediğimiz şeydi evde boş zaman geçirmek.
Evde kalmak istedik, boş olmak istedik. İstemiştik de,
Evdeyiz işte yuppiii diyemedik. Çıkmadık, evden adım atmadık. Evde kaldık.
Vee; Sıkıldık. Zor geldi.
Sevdiklerimden ayrı kalmak zor geldi.
Sarılmayı, sevmeyi dokunarak iletişim kurmayı özledim.
Sevdiklerimin kokusunu içime çekerek sarılmayı özledim.
Fotolara bakarken, videoları izlerken özledim çok özledim.
Hani derler ya burnumda tüttü diye, içim sızladı diye tam da öyleydi.
Boğazımda yumru oldu, gözlerim doldu. Ve birden kendime geldim.
-Sağ olsun da dağ ardında olsun. Derler.
Ne canlar gitti, ne çok ana baba çocuğunu cam ardında kısacık anlarla görebiliyor.
Ve hep içlerinde bir korku taşıyorlar; ya onlara bulaştırırsak, onlara bir şey olursa…
Evlerine gidemiyor, gitmiyorlar.
Cam ardından görüyorlar
Çoğumuz evdeyiz, dışarıyı özledik.
Biliyor musunuz dışarıda yoğun çalışanlar da evini özledi.
Evdeki sultanların gönlü olsun, eksiklikleri tamamlansın, hastalıkları iyileşsin canları sıkılmasın, gönülleri hoş olsun diye çırpınan binlerce yürek var.
Evden çalışırken de zor kararlar alanlar, insanlar işlerini kaybetmesin diye uğraş verenler var.
Neymiş, -Evde sıkıldık sokağa çıkalım.
Yok öyle…
Ben istersem sokağa çıkabilir, gezebilir istediğimi yapabilirim.
Öyle mi? İstediğini yapma özgürlüğü bu kadar basit mi?
Çoğu kişi halen tehlikenin farkında değil. Maske yok, mesafe yok ve insana saygı yok.
Şu 60 üstü yaş var ya şanslı kuşak mı değil mi emin değilim.
Ben elektrik olmayan yerde fener ve kandil ışığı da gördüm, gökyüzünde ışıkların dansını da,
Mahallede evinde telefon olanların PTT gibi komşulara hizmet verdiğini de gördüm, ellerindeki telefonla dünyanın diğer ucundan ameliyat yapanı da,
Televizyon bizim mahalleye at arabasının üzerinde getirilmişti. Taksi niyetine. Kocaman bir su borusu ve antenle. İlk televizyon. Tüm çocuklar ardından koştuk kime gidiyor diye, bize geldi. Deneme yayınları yapılırken tüm mahalle toplanır yer kapma savaşları yapardı. Bayrak çekilip ekran kapandıktan sonra bile bir şeyler görme çabasında izlerdik. Üç gün deneme yayını. O kadar.
Şimdi çocuklara diyorum ki evle telefon görüşmesi yazdırmak için postaneye giderdik. Üniversitedeyken. Beklerdik çıkmazdı. Akşama kadar oturup beklediğimiz olurdu.
Sonra telgraf çeker dönerdik yatakhaneye. -İyiyiz merak etmeyin.
Kimsenin inanası gelmiyor. Bazen benim bile inanasım olmuyor.
Bir nevi zaman tünelinden geçmiş gibiyiz.
Biz radyonun içinde minik insanlar mı var diye arkasına bakan çocuklardık.
Televizyon geldiğinde ekrana arkasını dönüp oturan, yüzünü kapatan büyüklerimiz vardı bizim.
Yasaklarımız vardı. Şarkılar, türküler, kitaplar hatta sakıncalı renklerimiz vardı bizim.
Üniversiteye ilk gittiğim günlerde kırmızı bir hırka ile çıkmıştım dışarı. Beşevler’de . Yolda bir yumruk yedim sırtıma. O kadar şaşkın dönüp bakmışım ki vuran çocuk da şaşırdı. Kırmızı gomünist rengiymiş giyemezmişim. Sonra öğrendim ki yeşil de faşo rengiymiş, onu da giyemezdim.
Biz siyah giydik.
Her şeyde o kadar farklı ve hızlı bir değişim yaşadık biz.
-Şimdi yok canım sahi mi? diyorlar.
Yıllar sonra bugünlere de o zamanın çocukları şaşıracak mı?
-Yok canım, gerçekten mi? İnsanlar bu kadar saçmalık yapabilir mi? Daha neler?
Haa biz bir de dalga geçerdik;
-Daha neler? -Maydanozlu köfteler
-Kime kime -Sana bana
-Başka kime -Karakediye… böyle sürer giderdi işte…
Var mısınız şimdi bir maydanozlu köfteye..
Ama bu defa köfteniz farklı olsun
Kıymanızın içine iyice ezilmiş sosis veya tavuk kıyması koyun.
Rendelenmiş peynir de ilave edin. Bir yumurta kırın tuzunu baharatını ekleyin. Kekik eklemeyi de unutmayın. Yoğurun güzelce. Sonra kurutulmuş ekmek tozları veya galeta unu serpilmiş bir zeminde yuvarlayarak minik toplar hazırlayın.Avuçlarınızı biraz sirke veya su ıslatırsanız elinize yapışmaz. İster fırınlayın ister yağda kızartın. Alın size garnitür köfte. İster yemekte ister kokteylde, hamburgere bile koysanız olmam demez. Her yere her duruma uyar uymasına da, farkını da ortaya koyar. Bizim kuşak gibi mi ne … Farklıdır…
Kalın sağlıcakla…