Akıl almaz hallerdeyiz…
Sağlık personeli fedakarlığın son noktasında…
Mart ve Nisan aylarında Türkiye’nin diğer ülkelere nazaran sağlık sistemi altyapısındaki gücünden kaynaklanan avantajı artık bitti.
Onlarca ilde çok sayıda doktorun, hemşirenin, sağlık personelinin istifa haberleri geliyor.
Bu yazı yazılmaya başlanırken bilgisayar ekranımızın sağ alt köşesine taze haber düştü:
“Tüm Türkiye’de yarın Covid denetimi yapılacak…”
Eeee…
“Hazırlanın” diyorlar yani…
Okula müfettiş geleceği zaman tepeden tırnağa yenilenir, çeki düzen verilir ya…
Kışlaya komutan ziyaretinde de tüm askeri personel her türlü hazırlığı yapar ya…
Haberli denetim, ne zamandan bu yana gerçekten denetim ki?
Covid belası karşısında günlerce sokağa bile çıkılmamışken şimdi yapılacak denetimi ilan etmenin faydası ne?..
Ki, her gün yapılması gerekmiyor mu denetimin?
Aynı zamanda düğünler de yasaklandı.
“Aç kapa artema” misali, neden zaten izin verildi ki bu kadar serbestliğe?
Tamam sektörlerin ekonomik sıkıntısı düşünüldü de…
Sağlık sistemi çöktüğü an, o geminin altında hepimiz kalmayacak mıyız?
Düğünlerin serbest bırakılmasının akabinde Türk toplumu açısından sosyal mesafe, tedbir ve maskenin uygulanabilir olma ihtimali olduğuna kaç kişi inandı ki?..
Bir süre önceye kadar olumlu tablo çizip iç karartmamaya çalışan Bilim Kurulu üyeleri bile artık “Virüs kontrolden çıktı” demiyor mu?..
Ki, bu söylemi zaten bağımsız tıp insanları ve Tabip Odaları aylardır dillendirmiyor muydu?..
Uygulamanın içinde hepimizi rahatsız eden çok çelişkili kararlar yok mu?..
Biraz toplumu tanıyan ortalama bir vatandaş bile Covid’in ülkeyi daha kötü bir hale sokacağını öngörebilirken, karar alma mekanizmalarında bulunanlar bunları öngöremiyorsa istifa müessesesinin devreye girmesi gerekmez mi?..
Covidli hasta var, yer yokluğundan geri gönderiliyor, karantina evinde…
Hastaneden kaçan var, kaçıp da cenazeye gidip onlarca kişiye bulaştıran…
Pozitif çiğ köftecimiz vardı kimbilir kaç kişiye bulaştırdı?
Bu ve benzerlerini sıralamaya devam etsek sayfalar yetmez ki son tuhaf örnek adli yıl açılışında yaşanmadı mı?
Resmi tören ve konuşma yapılmadı iller bazında, Atatürk Anıtı’na çelenk sunumuyla yetinildi.
Ama adliyeler açık.
Sayısı bilinmeyen pozitif çalışan…
Hayatını kaybeden Bölge Adliye Mahkemesi başkanları var.
Sağlık Bakanı Sayın Koca da her gün ekranlarda öğretmen ve baba sabrıyla güzel güzel topluma öğüt vermeye devam ediyor.
Ancak…
Toplumun genel sağlığının korunmasında asli sorumlu ve görevli devlet ise, öncelikle kendi aldığı kararların “siyasi” değil, tıp bilimine uygun olması gerekmez mi?
Bilim Kurulu üyelerini bile artık “kararları alan biz değiliz” diyecek noktaya getiren sebep ağırlaşan tablo değil mi?…
Elektronik kelepçe mi gerekiyor, bu yapılmalı.
Kısa süreli hürriyeti bağlayıcı ceza mı, gerekiyorsa şart.
Süreç içinde paldır küldür her yere serbesti gelince okumayan, araştırmayan, dinlemeyen, umursamayan, bencil tavrıyla toplum sağlığını düşünmeyen o yoğun kitlelerle bu patlamanın olmayacağı düşünülebilir miydi?..
85 milyonluk çok yoğun nüfusa sahip bir ülke olarak eğitim düzeyimiz ortadayken, düşünebiliyor musunuz Ankara nasıl en çok vaka artışına sahip il konumuna ulaştı?
Birkaç gün sonra eminiz yine “21 Eylül’de okullar açılacak mı?” muhabbeti başlayacak.
Bize göre 8 ve 12’leri dahi evlere gönderirlerse şaşırmayacağız ki, bu tablo altında “ne okulu!” dememiz daha doğru olacak.
Bir tıp insanını dinleyin..
Bir yoğun bakım doktorunu dinleyin…
Kötü tablonun her gün daha kötüye gitmesi karşısında Covid’in tamtam sesleri iyice yükseliyor.
Klasik sonla bitirelim:
Tehlikenin farkında mısınız?